Hakan Fidan’ın Çin Ziyareti; Çin-Türkiye Arasındaki Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Bağlamında Gereken Karşılıklı Çabalar

Haziran ayı başlarında üst düzey diplomat Hakan Fidan, bir yıl önce Dışişleri Bakanı olmasından bu yana Çin’e ilk resmî ziyaretini gerçekleştirdi. Çin ile aradaki ekonomik iş birliğini büyütmeyi, ikili ilişkilerin düzeyini yükseltmeyi ve de hâlâ devam etmekte olan İsrail-Filistin çatışması misali, bölgesel sorunlara yönelik pozisyonları koordine etmeyi amaçlıyordu. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Türkiye’deki son Cumhurbaşkanlığı seçimlerini takiben 2023 yılının Temmuz ayında Türkiye’yi ziyaret etmişti. Bakan Fidan tarafından yapılan ziyaretin bir amacı da yine özellikle ekonomik ilişkiler olmak üzere çeşitli konulara dair iş birliğini bir adım ileri taşımaktı.

Çin ve Türkiye, farklı küresel ve bölgesel meseleler bağlamında benzer fikir ve pozisyonlara sahip. Çin, Türkiye’nin tüm dünya bağlamında yükselen bir güç olarak oynadığı rolü hiçbir zaman göz ardı etmemiş bir ülke. Bakan Fidan, konuşmasında tarafların hükûmetler arası bir komite kuracağını açıklayarak, Çin’den çok daha fazla yatırım ve yeni teknolojiye yönelik iş birliği çağrısında bulundu. Bunların yanı sıra, Türkiye’nin Çin tarafından da desteklenen BRICS’e katılma hususuna dair ilgisini de dile getirdi. Pekin, Ankara’nın yakın gelecekte BRICS üyesi olmasını bekliyor. Ekonomik bağlar açısından bakıldığında ise son yıllarda Çin-Türkiye arasındaki ticaret hacminin genişleyişine tanık olmamıza karşın ticaret, yatırım ve üçüncü taraf pazar gelişiminde ekonomik iş birliği potansiyeli ve zorlukları henüz tam olarak ele alınmamış vaziyette.

İlk olarak, Çin-Türkiye ticareti son on yılda istikrarlı bir şekilde gelişim sergilemiş olup her iki tarafın da ticaret dengesizliğini piyasa yaklaşımına dayalı olarak birlikte ele alması gerekiyor. Çin Gümrükler Genel İdaresi (GACC) verileri, 2023 yılında ikili ticaret hacminin 43,4 milyar dolar, Türkiye’nin ticaret açığının ise 33,3 milyar dolar olarak gerçekleştiğini gösteriyor. Türkiye’nin uzun süredir ticaret dengesinden şikâyet etmesine karşın Pekin bu hususu gerçek bir sorun olarak dikkate almıyor. Pekin’in bakış açısına göre, ticaret dengesizliği küresel piyasa işleyişinin doğal bir sonucu ve de Çin, küresel bir fabrika olarak tüm dünyaya iyi fiyatlandırılmış ve popüler mallar sunuyor. Çin, serbest ticaret sisteminden yana. Pazarı tüm dünyaya açık ve dahası, Pekin daha fazla miktarda Türk malı ithal etmeye istekli. Mesela Türkiye’den gelen tarım ürünleri Çin’de fazlasıyla rağbet görüyor. Ticaret dengesizliğini azaltmak için Türkiye’nin Çin pazarını daha iyi anlamak ve Çin halkının ihtiyaç duyduğu fazla miktarda ürünü sağlamak üzere harcanan çabaların artırılması gerekli. Ayrıca, Pekin’in Türk iş dünyasını Çin gelenekleri gibi çeşitli alanlar söz konusu olduğunda da desteklemesi de önemli.

İkinci hususu ele alacak olursak, Çin ve Türkiye arasındaki karşılıklı yatırım düşük seviyede kalıyor. Dolayısıyla da Ankara Çin’den daha fazla yatırım bekliyor ve bu yönde dışarıdan gelecek yatırıma yönelik daha açık ve cazip bir iş ortamı yaratması gerekiyor. Pekin aynı zamanda Türk şirketlerini Çin’in yeni ekonomik kalkınma dönemiyle birlikte büyümek üzere yatırım fırsatlarını keşfetmeye ve Çin pazarındaki işlerini genişletmeye davet ediyor. Çin, Türk şirketlerine yönelik yeni bir mavi pazar ve Asya pazarını keşfetmeye yönelik de temel bir üs sağlayacak. Bu bağlamda, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ile diğer kurumlar, Çin Uluslararası İthalat Fuarı’na (CIIE) katılmak, Çin pazarını kavramak ve tanınmış Türk iş gruplarının aktif bir şekilde organize edilmesi yoluyla yatırım fırsatlarını keşfetmek gibi Çin’e iş ziyaretleri gerçekleştirilmesinde önemli bir rol oynayabilir. Bu durum yalnızca Çin-Türkiye ticaretinin ve yatırımlarının hızla genişlemesini kolaylaştırmakla kalmayacak, aynı zamanda daha fazla sayıda Türk KOBİ’sinin Çin pazarından faydalanmasını da sağlayacak.

Değinilmesi gereken üçüncü husus ise Çin ve Türkiye’nin “Kuşak ve Yol” ve “Orta Koridor” girişimlerini birbirine bağlamaya ve uyumlu hâle getirmeye devam etmesi, ulaştırma ve lojistik altyapı alanlarında üçüncü taraf pazar iş birliğini ortaklaşa bir şekilde geliştirmesi ve Trans-Hazar Ulaştırma Koridorunu inşa etmek ve Orta Asya’daki paydaşlara fayda sağlamak üzere daha fazla çaba sarf etmesinin gerekmesi. Bunlarla birlikte deniz taşımacılığı faaliyeti; uluslararası ticaret ve Çin-Türkiye ticari işlemleri açısından ana kanal olmayı sürdürüyor. Ankara’nın İzmir, Mersin, Antalya vb. limanları birbirine bağlamak ve tarım ürünleri, mineraller ve gübreler, kimyasallar vb. malların Anadolu’nun içlerinden Çin’e limanlar yoluyla ihracatını kolaylaştırmak üzere yurt içi kara taşımacılığı altyapısını geliştirmesi gerekli. Bunun yanı sıra, sivil havacılık ve turizm gibi diğer önemli sektörleri de unutmamalıyız.

Dördüncü husus, Çin ve Türkiye’nin hâlihazırda ileri imalat ve yeni teknoloji iş birliğini geliştirmesi ve iki taraf arasındaki ortak sanayi zincirini ve tedarik zincirini genişletmesinin elzem bir durum olması. Her iki tarafın da çok daha fazla büyük ölçekli iş birliği projesi keşfetmesi, çok daha fazla işletmenin yeni projelere katılmasını ve bunlardan faydalanmasını teşvik etmesi ve küresel tedarik zinciri istikrarına daha büyük katkılarda bulunması gerekli. Örneğin elektrikli araçlar, yeni enerji, iletişim, yapay zekâ, nükleer enerji ve diğer sektörler, Türkiye’nin gelecekteki sürdürülebilir ekonomik büyümesi açısından fazlasıyla önemli. Yukarıda ele alınan sektörler, Türkiye’yi bölgenin önde gelen üretim gücü hâline getirmenin yanı sıra AB, Orta Doğu ve Afrika’yı birbirine bağlama ve ürünlerini çevre pazarlara ihraç etme konusunda Türkiye’nin coğrafi avantajlarını tam olarak kullanmasına yardımcı olacaktır. Uzun vadede, elektrikli araçlar gibi sektörlerin aşırı korunması, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir kalkınması açısından zararlı görünüyor. Ankara, tıpkı bir zamanlar Avrupa ülkelerinden gelen geleneksel otomotiv üretimine yönelik yatırımları memnuniyetle karşıladığı gibi, ilgili sektörlerdeki yatırımların önündeki engelleri kaldırmalı, Çin menşeili elektrikli araçları ve öncü teknolojilere sahip yeni enerji şirketlerini Türkiye’de yatırım yapmaya davet etmeli.

Bu çok yönlü ilişkiyi güçlendirmek üzere her iki ülke de kültürel değişimin ve halklar arası bağların önemini vurgulamalı. Öğrenci değişim programları, ortak akademik araştırma projeleri ve kültürel festivaller gibi girişimler karşılıklı anlayış ve iyi niyeti teşvik edebilir. Ayrıca turizm, ekonomik büyümeyi artırmak üzere Türkiye’nin zengin tarihi alanlarından ve Çin’in sonu gelmez manzaralarından yararlanarak odaklanılması gereken temel bir alan olarak görülmeli. Doğrudan uçuşların arttırılması ve vize prosedürlerinin basitleştirilmesiyle her iki ülke de daha fazla turist çekebilir ve böylece ikili ilişkileri geliştirebilir. Bu kültür ve turizm alışverişleri yalnızca ekonomik hedefleri desteklemekle kalmayıp, aynı zamanda ticaret, teknoloji ve ötesinde kalıcı ortaklıklar bağlamında gerekli olan sağlam bir güven ve iş birliği temeli oluşturacaktır.

Farklılıklarına rağmen, Çin ve Türkiye ekonomik büyümeyi desteklemek amacıyla kalkınma temelli ilişkileri daha da geliştirmeye kesinlikle istekli olup ikili ekonomik iş birliği konusu, zorlukların yanı sıra muazzam bir potansiyel de teşkil ediyor. Gelecekte, yalnızca ticari dengesizliğe, yetersiz karşılıklı yatırıma ve engellere takılıp kalmaktan kaçınmalıyız. Yeni teknoloji sektöründe gelişmeye başlayan iş birliği, Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerinin önünü açmayı sürdürecek. Bu bağlamda, Çin ve Türkiye’nin her iki taraf için de faydalı olacak sürdürülebilir bir sanayi zinciri ve tedarik zinciri oluşturması hususu giderek önem kazanıyor ki bu durum da iki ülkenin beraber yeni çabalar harcamasını elzem kılıyor.

Yazarlar:

Çin, Fudan Üniversitesi Orta Doğu Çalışmaları Merkezi Araştırmacısı Zhiqiang Zou

 

Çin, Şanghay Uluslararası Çalışmalar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Halkla İlişkiler Fakültesi (SIRPA) Doktora Adayı Ahmet Faruk Işık

Yorum Yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Start typing and press Enter to search