RCEP, Küresel Ticarete Nasıl Yön Verecek?
DEİK Asya Pasifik Bölge Direktörlüğü Koordinatör Yardımcısı Temmuz Yiğit Bezmez
2012’den günümüze 46 müzakere turu ve bakanlık düzeyinde gerçekleştirilen 19 görüşmenin ardından RCEP (Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık) sanal olarak 37. ASEAN Liderler Zirvesinde imzalandı. Hindistan hariç Asya Pasifik bölgesinin en büyük ekonomilerini birbirine entegre eden RCEP; mal ticareti, menşe kuralları, ticaret yardımı, hizmet ticareti, yatırım, e-ticaret ve devlet alımı gibi 20’den fazla bölümü kapsıyor. Çin’in imzaladığı ilk çok taraflı STA olması bakımından da çok önemli olan RCEP’in 20 yıl içinde imzacı ülkeler arasındaki ithalat işlemlerinde gümrük vergilerinin yaklaşık yüzde 90’ını kaldırması öngörülüyor. E-ticaret ve fikri mülkiyet konularında ortak kurallar tesis edileceği ise bir diğer önemli husus olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle menşe kurallarının harmonize edilmesi RCEP’in en büyük avantajlarından biri olabilir. Bununla birlikte küresel tedarik zincirleri bulunan işletmelerin ürettiği malların RCEP bloğu dışında bir ülkede üretilmiş bir bileşeni içermesi durumunda ise yine tarifelerle karşılaşabileceği öngörülüyor. Ayrıca yükselen korumacı görüşler ve Çin karşıtı söylemler sebebiyle bazı ülkelerin ulusal parlamentolarındaki onay süreçlerinde problemler yaşanabileceği de dile getirilen bir diğer husus.
15 RCEP ülkesinin oluşturduğu blok, dünya nüfusu ve küresel GSYH’nin yaklaşık yüzde 30’unun, küresel ticaretin de yüzde 28’inin gerçekleştiği bir alanı kapsıyor. Bu bakımdan rakamsal olarak oluşturulan yeni serbest ticaret bölgesinin NAFTA ve Avrupa Birliği (AB) bloğundan daha büyük olduğu görülüyor. RCEP’in pandemi sonrası ekonomik iyileşme dinamizmine önemli katkılar sunması da bekleniyor. ABD liderliğinde soğuk savaş döneminde ve özellikle 1980’li yıllardan itibaren hız kazanan deregülasyonlara ve serbest ticarete dayalı küreselleşmenin bayrak taşıyıcı kıtası artık Asya Pasifik olmuş durumda. RCEP de bu dinamizmi yansıtması açısından, İtalya eski Başbakanı ve Sciences Po Paris Dekanı Enrico Letta tarafından küresel ekonomiye ilişkin yılın en önemli olayı olarak tanımlanıyor.
Dönüşen küreselleşmede çok taraflı bölgesel kazan-kazan modeli
Korumacılığa karşı karşılıklı yatırımları arttırmayı, malların serbest dolaşımını arttırarak ticaret hacmini büyütmeyi hedefleyen RCEP, çok taraflı bir kazan-kazan modeli ortaya koymaya çalışıyor. Çin Başbakanı Li Keqiang; RCEP’in, çok taraflılığın ve serbest ticaretin küresel ekonomi ve insanlık için ana ve doğru yön olduğunu kanıtladığını ifade etti. RCEP ile birlikte, Japonya’nın Çin’e gümrüksüz ihracat oranı yüzde 8’den 88’e çıkıyor. (Yalnızca Japon oto parça sektörünün Çin satışları 50 milyar dolar seviyesinde olduğunu vurgulamak gerekir.) Bunun yanı sıra RCEP’in ASEAN merkezli beş farklı STA temeli üzerine oturduğunu ve bunları konsolide ettiğini de söyleyebiliriz.
Hindistan ise RCEP müzakerelerinden Çin malı ucuz sanayi ürünlerinin ve tarımda Avustralya ve Yeni Zelanda ikilisinin yerel üretime zarar verebileceği endişeleriyle çekilmişti. İmzacı devletler, önümüzdeki yıllarda RCEP’e katılması için Hindistan’a kapının açık olduğunu da vurguladı.
ABD, AB ve uluslararası ticaret ekseninde yansımalar
RCEP’i yalnızca süregelen ABD-Çin ticaret ve teknoloji çatışmalarına veya Çin’in Batı’nın inşa ettiği kurulu uluslararası düzene bir meydan okuması olarak değerlendirmek indirgemeci bir yaklaşım olabilir. Bununla birlikte, ABD’nin serbest ticaretin ve küreselleşmenin kurallarını belirlemediği bir dönemde Çin, bu konuya başarıyla liderlik ediyor. Nitekim başta meşhur Kuşak ve Yol İnisiyatifi ve Çin’in 2025-2035-2049 hedefleri ekseninde bir değerlendirme yapıldığında Çin’in kuralları uygulayıcı rolünü bırakıp bir kural koyucu hâline gelme isteği açıkça görülüyor.
RCEP anlaşması ABD olmadan da serbest ticaret anlaşmalarının yapılabileceğini açıkça ortaya koydu. 20 Ocak 2021’de görevi Joe Biden’a teslim edecek ABD Başkanı Trump göreve başlar başlamaz Obama döneminin mirası TPP’den (Trans-Pasifik Ortaklığı) çekilmişti. Bu durum aynı zamanda Obama döneminin “Pivot Asia” vizyonunun önemli bir bileşeninden geriye dönüş anlamına geliyordu. TPP ve RCEP karşılaştırması yapıldığında ise RCEP’in TPP’ye göre daha az kapsamlı olduğu görülüyor. Bloomberg HT Genel Yayın Yönetmeni Gökhan Şen’in de vurguladığı gibi bölgeselleşme ve dışarıya kapanma, dışarıda kalanlar için bir risk teşkil ediyor. Söz konusu RCEP anlaşmasının da ABD’nin bölgedeki rekabetçi gücünü azaltabileceği çok sayıda analiz tarafından dile getirilen en önemli hususların başında geliyor. Tüm bu gelişmeler Biden döneminde TPP’nin yeniden gündeme gelmesi ihtimalini ve ABD kurumlarınca ortaya koyulan “Hint-Pasifik” vizyonunun güçlendirilmesini ön plana çıkarıyor. COVID-19 krizinde en hızlı ekonomik iyileşmeyi gösteren ülkelerden Çin’in ihracat rakamları ise son 19 ayın en yüksek seviyesinde seyrediyor. ABD ile ticaret fazlasının da yaklaşık 31 milyar dolar olduğu düşünülürse Biden döneminde QUAD gibi çok taraflı girişimlerin daha da önem kazanması muhtemel.
Türkiye nasıl konumlanmalı?
Türkiye dış ticaret verileri incelendiğinde, ülkemizin ihracatında AB ülkelerinin payının yüzde 50 seviyesinde seyrettiği görülüyor. Afrika’ya olan ihracat artışımız ise henüz bu çeşitlendirmeyi yaratacak boyutta değil. Asya Pasifik bölgesi ise yaklaşık 40 milyar dolarla en fazla ticaret açığı verdiğimiz bölge olarak karşımıza çıkıyor. 2019 yılının Ağustos ayında Dışişleri Bakanımız Sn. Mevlüt Çavuşoğlu tarafından ortaya koyulan “Yeniden Asya” vizyonumuz bölgeyle olan ticaret ve yatırım ilişkilerimizin geliştirilmesini ve pazarlarımızı çeşitlendirmeyi hedefliyor.
Bununla birlikte AB de “Asya Yüzyılında” erişim gücünü arttırma hedefiyle birçok Asya Pasifik ülkesiyle STA imzalamaya ve diyalog ortaklığını geliştirmeye devam ediyor. AB, Güney Kore, Singapur ve Japonya’dan sonra Avustralya ve Yeni Zelanda ile de STA imzalanmaya hazırlanıyor. Birleşik Krallık da kısa bir süre önce Japonya’yla STA’ya imza atmış durumda. Tüm bu gelişmelerin yanı sıra, Fransa ve Almanya’nın “Hint-Pasifik” vizyonu çerçevesinde bölgede daha pro-aktif bir görüntü çizmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve Çin’i “sistemsel bir rakip” olarak tanımlayarak ona karşı koyabilme yetisini geliştirmek maksadıyla yeni stratejiler geliştirdiğini de unutmamak gerekiyor.
Ayrıca RCEP bloğu içinde yer alan ve önemli ölçüde dış ticaret açığı verdiğimiz bu ülkelerin kendi aralarındaki ticareti kolaylaştırmasının Türkiye için çeşitli yönlerden olumsuzluklar yaratması muhtemel. Bu bağlamda düşününce, “Yeniden Asya” vizyonumuzun boyutları ve çerçevesi genişliyor. Birbirine bağımlılığı artan değer zincirleri, hızlı dijitalleşme, pandemi sonrası küreselleşme senaryoları ve RCEP gibi devasa anlaşmalar yeni soğuk savaşın bir öncekinden çok daha karmaşık ve çok yönlü olacağının sinyallerini veriyor.