2025 Yılına Girerken Küresel Teknoloji ve Ticaret Savaşları Üzerine Bir Değerlendirme

2025 yılında ABD’nin uygulayacağı ticaret politikaları, zayıf küresel büyüme ve jeopolitik riskler küresel ekonominin karşılaşabileceği temel zorluklar olarak ön plana çıkacak

2025 yılına girerken, küresel ekonomi 2024 yılına kıyasla enflasyonla mücadele dışında çok fazla bir değişim göstermeden yoluna devam edecek gibi görünüyor. Enflasyon birçok ülkede yönetilebilir seviyelere geldi ve akabinde merkez bankaları faiz indirimlerine başladılar. 2025 yılında da küresel enflasyondaki gerilemenin devam etmesi bekleniyor. Bunun dışında diğer ekonomik parametreler olan büyüme, yatırımlar ve küresel ticaretin 2024 yılına benzer bir şekilde hareket etmesi bekleniyor ki bu da küresel toparlanmanın hala ivme kazanmadığına işaret etmektedir.

2025 yılında ABD’nin uygulayacağı ticaret politikaları, zayıf küresel büyüme ve jeopolitik riskler küresel ekonominin karşılaşabileceği temel zorluklar olarak ön plana çıkacak. Yeni yılı eskisinden ayıracak en önemli değişimlerden bir tanesinin ABD’nin uygulayacağı ticaret politikaları ve bunun getireceği ticaret savaşları olması bekleniyor. Esasında ticaret savaşları veya teknoloji savaşları yeni bir kavram değil ve gündemimize de ilk defa 2025 yılında girecek değil. 2008 küresel finans krizi sonrasında ABD ile Çin arasında şiddeti giderek artan bir ticaret savaşı yaşanıyor.

İlk başlarda sadece teknik bir savaşmış gibi görünen bu durum zamanla siyasi mesajlara da yansımış durumdadır Trump’ın ilk dönem başkanlığı sırasında aldığı karar ile düşman ülkelerin içinde üretilmiş teknolojilerin ABD içinde kullanımının yaşamsal bir tehdit olarak kabul edilmesi önemli bir dönüşüm noktası olmuştur. Trump’dan sonra Biden göreve gelince ilişkilerin yumuşaması beklentisine karşılık Biden yönetimi de Çin’e karşı özellikle teknoloji konusunda daha sert davranmaya başlamıştır.

ABD-Çin teknoloji savaşının ilk başta pandeminin de getirdiği tedarik zincirlerindeki aksamayı da dikkate alarak yarı iletken sektöründe başladığı düşünülmektedir. Ancak daha sonra anlaşıldı ki konu sadece yarı iletkenler ve bunların eksikliğinin yaratmış olduğu tedarik zincirlerindeki bozulma ile sınırlı değil. Ticaret ve teknoloji savaşının arkasında yatan en önemli sebep dijital teknoloji devriminin sadece ekonomiyi değil sosyal yapıyı da içerecek şekilde köklü bir şekilde dönüştürme gücü ve küresel rekabette liderliğin belirleyici bir gücü olmasıdır. ABD, köklü geçmişe sahip üniversiteleri, araştırma birimleri ve bilim ve inovasyona verdiği önem ile teknolojiyi hem ticarette üstünlük aracı olarak hem de küresel düzlemde ekonomik ve siyasi güç olarak görmekte ve tüm politikalarını buna göre şekillendirmektedir.

Çin ise ucuz iş gücüne dayalı olarak elde ettiği dünyanın üretim merkezi olma konumunu teknoloji hamleleriyle bir üst seviyeye taşıyarak küresel siyasi askeri ve ekonomik bir güç olma yolunda hedefler koymakta politikalarını buna göre şekillendirmektedir. Buradan da anlaşılmaktadır ki ABD ile Çin arasındaki teknoloji savaşı bir ticaret anlaşmazlığı olarak başlasa da zamanla yarı iletkenlere ilave olarak 5G, yapay zeka gibi temel teknolojilere liderlik etmeye dönüştü. Bu teknolojilere liderlik eden aynı zamanda küresel siyasi, ekonomik ve sosyal dönüşümlere de liderlik edecektir. Yazımızın başından beri küresel ticaret ve teknoloji savaşlarına değinirken ABD ve Çin örneği üzerinden ilerledik.

Bunun sebebi bu savaşların sadece bu iki ülke arasında olması değil, bu iki ülkenin bu savaşların merkezinde olmasındandır. Avrupa Birliği bu savaşta hem Çin hem de ABD’nin gerisinde kalmıştır ve yakın zamanda da toparlanması beklenmemektedir. Avrupa Merkez Bankası Eski Başkanı Mario Draghi’nin hazırlamış olduğu raporun bulgularından bir tanesi bu yönde olup aradaki açığı azaltmak için bu alandaki yatırımların GSYH’ye oran olarak 5 puan daha artırılması gerektiği de raporda ifade edilmektedir.

Bunun dışında yarı iletkenler üretiminde lider konumda olan Tayvan ve bölgenin diğer güçlü teknolojiye sahip ülkelerinden olan Güney Kore’nin de bu savaşta tarafını birçok konuda olduğu gibi ABD’den yana koyması beklenmektedir. Diğer yükselen ülke ve bölgelerin de kendi ekonomik yapılarını ve teknoloji politikalarını yeni gelişen kamplardan birisine entegre olacak şekilde uyarlamaları beklenmektedir ki bunun da küresel ticaret ve teknoloji savaşlarına doğrudan ve dolaylı etkileri olacaktır. Küresel ticaret ve teknoloji savaşının nasıl şekilleneceği, küresel üretim ve tedarik zincirlerine nasıl etkisi olacağı, finans sektörünün bu savaşta doğru projeleri seçip nasıl finanse edileceği gibi birçok soru işareti önümüzdeki dönemde bizleri beklemektedir.

Ticaret ve teknoloji savaşlarının aktörlerinin sadece çok uluslu firmalar olmaması devletlerin de bu sürece farklı politika bileşenleri ile cevap verecek olması süreci biraz daha karmaşık bir hale getirmektedir. Ancak tek bir cevap var ki bu sürecin sonunda galip gelen ülkeler yeni küresel sistemin de ekonomik, siyasi ve toplumsal dönüştürücüsü olacaktır.

DEİK olarak biz de bu konudaki değişimleri analiz ederek ülkemizin bu süreçten en kazançlı çıkması adına 2022 yılında DEİK Dijital Teknolojiler İş Konseyimizi kurduk. Amacımız firmalarımızın dijital dönüşüm sürecinde dünya ile entegrasyonlarını en iyi şekilde konumlandırarak ülkemizin bu süreçten en etkin şekilde yaralanmasına katkıda bulunmak.

Yorum Yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Start typing and press Enter to search