Marmara Denizi, Türk Boğazları vasıtasıyla Karadeniz ve Ege Denizi’ni birbirine bağlayan, balıkçılık, yolcu taşımacılığı ve uluslararası yük taşımacılığı faaliyetlerinin yoğun olarak yapıldığı bir i. denizdir. Bölgede sanayi ve tarım sektörleri gelişmiş olduğu için üretimin devamı ve taşınabilmesi için çok sayıda liman ve sanayi tesisi de yine bu bölgede yer almaktadır. Bu tesislerde üretim sonucu oluşan organik, inorganik maddelerin ve bölgede seyir yapan gemi kaynaklı atıkların Marmara Denizi’ne karışması sonucu yıllar içerisinde bölgedeki kirlilik ciddi boyutlara ulaşmıştır. Türkiye’de ilk defa 2007 yılında Marmara Denizi’nde kayıtlara geçen müsilaj problemi, son dönemde bu bölgede artan sosyoekonomik ve çevresel zararlarıyla gündeme gelmektedir. Özellikle deniz dibi ve kıyısal alanlara doğru yoğun bir bi.imde yayılan bu sorun, denizcilik, balıkçılık, kıyı turizmi gibi önemli faaliyetleri olumsuz yönde etkilemektedir. Bu etkilerinden ziyade, asıl zarar ne yazık ki uzun süreli etkilerini göstereceği deniz ekosisteminde ortaya çıkmaktadır. Büyük çapta alanlara yayıldığında fiziksel olarak toplanmaktan daha hızlı bir çözüm olmadığından, deniz yüzeyindeki salya toplama .alışmaları hız kazanmış, belli ölçüde de başarılı olunmuştur. Ancak müsilaj oluşumuna etkisi olan faktörlerin varlığının devam etmesi halinde, salya oluşmaya, yayılmaya ve deniz dibindeki varlığını sürdürmeye devam edecektir. Sorunun temelini anlayabilmek, müsilaj ile mücadeleyi daha etkili hale getirebilmek ve  tekrarlanmasının önüne geçebilmek için öncelikle hangi faktörlerin deniz salyası oluşumunda etkili olduğunun analiz edilmesi gerekir. Müsilaja karasal kaynaklı atıkların denize karışması, iklim değişikliğine bağlı deniz suyu sıcaklık artışının ve Marmara Denizi’nin fiziksel yapısının sebep olduğu vurgulanmaktadır (Danovaro ve diğ., 2009, İT., 2021).

Konu ile ilgili bilimsel literatür incelendiğinde, 2000’li yılların başında Kuzey Adriyatik Denizi’nde görülen müsilaj olayına dair yapılan çalışmalarda, bölgeden alınan örnekler incelenmiş ve yapısında yüksek miktarda karbonhidrat, azot, fosfor, kalsiyum demir ve alüminyum gibi bileşenlere rastlanmıştır (Faganelli ve diğ., 2009; Giani ve diğ., 2005). Bu içeriklerden özellikle karbon ve türevleri, deniz canlılarından geçip suda çözünmekte ve zamanla diğer etmenlerle birleşerek müsilaja neden olabilmektedir. Dolayısı ile bu yapı özellikle başlangıç aşamalarında bakteri, fitoplankton gibi .eşitli mikroorganizmalar için oldukça uygun bir habitat oluşturur. Zaman içerisinde canlı ölümleri ve hücre parçalanması sonucu yapısal maddelerin denize karışması ile müsilajın daha kolay çoğalıp yayıldığı belirtilmektedir. (Balkıs ve diğ., 2011; Danovaro ve diğ., 2009; Tüfek.i ve diğ., 2010). Ayrıca, yapılan çalışmalarda, suda görülen sıcaklık artışının müsilaj oluşumuna ciddi katkı sağladığı görülmüştür. Ekosistem ve dip yapısından ötürü çok büyük bir kısmı Adriyatik Denizi’nde gerçekleşmiş olmak üzere, 1950-2008 yılları arasında Akdeniz havzasında görülen müsilaj vakaları incelenmiş, Şekil 1’de gösterildiği üzere, iklim değişikliğine bağlı sıcaklık artışı ve müsilaj oluşumu arasında doğrudan bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Danovaro ve diğ., 2009). Adriyatik Denizi’nde doğal sebeplerden dolayı çok uzun süredir g.rülen bu olaylarla Marmara Denizi’nde de karşılaşılmasını denizlerdeki sıcaklık artışıyla ilişkilendirmek yanlış olmayacaktır (Danovaro ve diğ., 2009; İT., 2021).

Deniz salyasının oluşumunun azaltılması ve önüne geçilmesi için en etkili yöntem, insan kaynaklı olan kirliliğin önlenmesidir. Diğer bir yandan, sanayi tesislerinde, tarımsal faaliyetler sonucunda veya gemi kaynaklı atıkların yönetimi için ölçülebilir ve denetlenebilir.

Mekanizmalar olmasına rağmen yanlış uygulamalar neticesinde ne yazık ki denizlerde salyamsı yapıların oluşmasını tetiklemekte ve kolaylaştırmaktadır. Tarımsal veya endüstriyel faaliyetler sonucu oluşan bu atıkların arıtılmaması veya sadece mekanik olarak arıtılması, doğru noktalara deşarj edilmemesi sonucu doğal deniz ortamı bozulabilmekte (İT., 2021; Kroeze ve diğ.,2013; Genitsaris ve diğ., 2019) ve bu durum, .trofikasyon denen ve suda bulunan fitoplanktonların aşırı çoğalması durumuyla sonu.lanabilmektedir.

Bu tip çevresel felaketler sadece bulunduğu ülkeden ziyade çevre ülkelere veya bu deniz yolunu kullanan uluslararası şirketleri de etkileyeceğinden çözümlere küresel bir anlayışla yaklaşmak gereklidir. Dünya ticaretinin çok büyük bir kısmının deniz yolu ile yapıldığı gerçeği göz önünde bulundurulursa gerek Adriyatik Denizi’nde gerekse de Marmara Denizi’nde görülecek müsilaj gibi problemlerin çok sayıda tarafı ilgilendireceğini s.ylemek mümkündür.

Örneğin, Uluslararası Denizcilik örgütü (IMO)’nün getirdiği önemli kurallardan biri olan Balast Suyunun Yönetimi Konvansiyonu’na duyulan ihtiyaç benzer bir sebepten doğmuştur. Gemilerin stabilitelerini sağlamak için “balast” denen deniz suyunu tanklarına almaları ve tanklarındaki suyu tekrar denize basmalarından dolayı, doğal olarak çeşitli bölgelerin suları çok farklı bölgelere taşınmaktadır.

Bu operasyona dair sınırlamaların henüz uygulanmadığı dönemlerde, özellikle Kızıl Deniz’den ve Süveyş Kanalı’ndan geçen gemilerin balast sularını tahliye etmeleri sonucu, yıllar içinnde çok sayıda istilacı tür Marmara Denizi dahil olmak üzere Türk kara sularına taşınmış, yararlı türlerin yaşam alanını daraltarak ekosisteme ciddi zararlar vermiştir (Artüz ve Kuban., 2015; Uysal ve Turan, 2020;Turan ve diğ., 2018).

Deniz salyası ile mücadele amacıyla .ncelikle arıtım konusunda en etkili güncel ve sağlıklı yöntemler kullanılmalıdır.

Haliç ve Gemlik Körfezi gibi bölgelerde uygulanan biyolojik arıtımlı sistemler ile su kalitesinin artırıldığı görülmüştür, benzer şekilde Marmara Denizi’ne atık tahliyesi yapacak bütün noktaların da biyolojik arıtım yöntemlerini kullanmaları acil bir şekilde tavsiye edilmeli ve hatta zorunlu kılınmalıdır.

Atık su arıtım sistemlerinde oluşan atıklar elverişli durumda ise denize basılmadan, kent içi sulama ihtiyacı olan bölgelerde kullanılmalıdır. Marmara Denizi’ndeki ekosistem sürekli izlenmeli, iyileşme i.in hassas bölgelerin korunması sağlanmalıdır. Son olarak, bölgenin tamamı uydu takip ve kamera sistemleri ile kirlilik tespiti i.in sürekli olarak izlenmeli ve sebep verenler hakkında yasal işlemler yapılmalıdır (İT., 2021).

“Özellikle deniz dibi ve kıyısal alanlara doğru yoğun bir biçimde yayılan müsilaj, balıkçılık ve kıyı turizmi gibi önemli faaliyetleri olumsuz yönde etkilemektedir.”

 

Prof. Dr. Yasin Arslanoglu

İstanbul Teknik Üniversitesi, Denizcilik Fakültesi,Temel Bilimler Bölüm Başkanı