1,4 milyarlık vatandaşıyla dünya nüfusunun yüzde 16’sını oluşturan Afrika zengin doğal kaynakları, verimli toprakları ve insan gücüyle öne çıkıyor. 2021 yılı rakamlarına göre 2,6 trilyon dolarlık milli geliriyle dünya ekonomisinden yüzde 2,8 pay alan bölge gelişmekte olan bir coğrafya. Satın alma gücü açısından 6,9 trilyon dolarlık bir ekonomiye sahip Afrika, güçlü ekonomik büyüme patikasında ilerliyor. 1 trilyon dolarlık dış ticaret hacmiyle uluslararası ticaretten yüzde 2,5 pay alan bölge işlenmemiş ürünleri ihraç ederken, ithal mallarda imalat sanayi öne çıkıyor. Dünyada yaratılan toplam varlıklara 4,94 trilyon dolar katkı sunan kıta, yüzde 1,2 paya sahip. Diğer bölgelere kıyasla düşük bir seviyede yer alan varlıklar bölgenin potansiyelinin yeterince değerlendirilemediğine işaret ediyor. Yeraltı kaynakları a.ısından büyük potansiyel taşıyan kıta trilyonlarca dolarlık işlenmemiş rezerve sahip konumda bulunuyor. Bölgenin en önemli kaynakları arasında dinamik nüfus, yeterince değerlendirilememiş üretim altyapısı ve doğal kaynaklar yer alıyor. Siyasi istikrarsızlık, yolsuzluk ve az gelişmişlik nedeniyle gelişmiş ülkelerin yatırım yapmaktan .ekindikleri Afrika, birçok aktörün ilgisini çekmiş vaziyette. Çin, Japonya, Türkiye, Hindistan, Brezilya ve Güney Kore gibi ülkeleri mevcut aktörlere örnek olarak vermek mümkündür.

AFRİKA’DA KÜRESEL REKABET

Dünya genelinde platin ve kromda yüzde 90, altında yüzde 40, mineralde yüzde 30, doğal gaz ve petrolde yüzde 12 gibi rezerve paylarına sahip Afrika, işlenebilir tarım topraklarında da ciddi potansiyel taşıyor. Ancak bölge genelinde yanlış politika ve uygulamalar nedeniyle yıllık 195 milyar dolar kaybın olduğu biliniyor. Kıtada bulunan toplam 1 trilyon dolarlık yatırım stoku da doğal kaynaklara yönelmiş vaziyette bulunuyor. Bölgenin ihtiyaç duyduğu teknoloji transferi, insan kaynağını geliştirme ve finansal transfer imkanları ise kısıtlı bir profil çiziyor. Çin, ABD ve AB gibi aktörler kıtanın doğal kaynaklarından yararlanırken tek taraflı bağımlılık ilişkisi gelişiyor. Ucuz maliyet, doğal kaynak ve insan kaynağından yararlanan kıtanın gelişmesi için farklı aktörlerin dahli gerekiyor.

Bu minvalde Japonya, Güney Kore ve Türkiye bölgenin gelişmesi i.in iş birliğini geliştiriyor. Afrika’ya yatırım yapan ülkeler genel olarak incelendiğinde Hollanda (67 milyar dolar), İngiltere (66 milyar dolar), Fransa (65 milyar dolar), ABD (43 milyar dolar), Singapur (20 milyar dolar), İsviçre (15 milyar dolar), Almanya (13 milyar dolar) ve Türkiye (10 milyar dolar) öne çıkıyor.

Diğer ülkelerin yatırımları sınırlı iken bölgede en fazla yatırımı bulunan ülkenin .in (370 milyar dolar) olduğu görülüyor. Ülkenin aynı zamanda kıta genelinde 155 milyar dolar kredi verdiği, 541 milyar dolarlık projeyi tamamladığı ve 35 milyar dolar yardımda bulunduğu biliniyor. Afrika’nın bir rekabet alanı olduğu ve bir.ok akt.rün siyasi, ekonomik ve kültürel olarak bölgede aktif olduğunu vurgulamak mümkündür. Ancak bağımlılığı azaltan, kıtanın kalkınmasını .nceleyen, teknoloji transferini sağlayan ve insani gelişimi inceleyen Türkiye, diğer akt.rlerden ayrışan politik önceliklere sahip bir aktör olarak öne çıkıyor.

TÜRKİYE’NİN AFRİKA POLİTİKASI

Türkiye’nin Afrika politikası ikili ilişkileri geliştiren, tarafların ortak kazançlara odaklandığı, dış ticaret ve yatırımları artıran ve kıtanın kalkınmasını inceleyen stratejik temellere dayanıyor. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde geçmiş yüzyıla kıyasla siyasi, diplomatik ve ekonomik atılımın başladığı Afrika, Türkiye’nin önemli ortaklarından biri haline geldi. Neredeyse kıtanın her ülkesinde elçilikler alan Ankara, bölgenin gelişimi için 10 milyar dolar yatırım yaptı. Türk müteahhitler ise 65 milyar doların üzerinde alt ve üstyapı projesini tamamladı. Kıta ile dış ticaret hacmi 25 milyar dolara taşınırken Türk firma, yardım ve kamu kuruluşları bölgeye ciddi oranda yardımda bulundu.

TİKA, İHH ve Kızılay gibi kurumların kıta genelinde su kuyusu, hastane, sağlık ocağı ve okul açması Türkiye’nin sadece ekonomik boyuta odaklanmadığına işaret ediyor. Türkiye’ye yılda ortalama gelen 154 bin yabancı öğrenci arasında büyük çoğunluğa sahip Afrikalılar ikili ilişkilerin daha sağlam temellere dayanmasına katkı sağlıyor. Türkiye’nin Afrika Kalkınma Bankası (AKB) için açtığı 4 milyar dolarlık kredi imkanı da bölgenin kalkınmasına verilen önemin diğer bir göstergesi. Ayrıca AKB’nin üyesi olan Türkiye kalkınma tecrübesini bölge ülkelerle paylaşmaktan çekinmiyor.

Türkiye-Afrika ilişkilerinde tek parametre diğer aktörler gibi ekonomik öncelikler değil. Ankara, insani kalkınmanın parçası olan temel ihtiyaçlara ulaşımı, demokratik kültürün yayılmasını, yoksulluğun azalmasını, insan kaynağının gelişmesini ve refahın artmasından yana tarihsel bir perspektif geliştiriyor. ABD kıtaya askeri,Çin ekonomik, AB güvenlik, stratejik ve güç açısından yaklaşırken Türkiye insani diplomasi ve kapsamlı kalkınmadan yana tavır alıyor. Eski sömürge döneminden kalan ilişkiler nedeniyle Türkiye’nin Afrika politikasından rahatsızlık duyanlar ise bağımlılığın sürmesini destekliyor. Sonuç itibariyle Türkiye’nin Afrika perspektifi kıtanın bağımsızlığına, kalkınmasına, negatif imajın kırılmasına ve karşılıklı ilişkilerin gelişmesine odaklanan insani diplomatik prensiplere dayanıyor.

 

Deniz İstikbal / SETA, Araştırmacı