Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 1992 Ankara ve 1993 Almatı mutabakatları ile oluşturulan “Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi”, 2021 İstanbul Zirvesi ile “Türk Devletleri Teşkilatı” (TDT) haline geldi. Geçen sürede Türksoy, Türk Konseyi, Türk Keneşi gibi aşamalarda alt birimler oluşturuldu, belgeler imzalandı. Dil, kültür, eğitim ile başlayan gittikçe ekonomik hedeflerin daha fazla yer aldığı zeminin belirgin özelliği, barış ve güven temelli, ihtiyatlı, bundan hareketle ağır fakat sürekli gelişen bir iş birliği örgütüne dönüşmesidir. Şüphesiz bu başarının temelinde ortak tarih, kültür, günümüzde gittikçe anlamlı hale gelen ortak çıkarlar ile dayanışma ihtiyacı bulunmaktadır.

Uluslararası örgütlerin zirveler, konferanslar gibi toplantılarla olgunlaşan kuruluş süreci vardır. Önemli olan ise ne derece fonksiyonel olduğu, hedeflerinin ne kadar gerçekçi olduğudur. Bu anlamda bir kısmı huzurevinde veya hastanede unutulmuş, pek de etkinliği olmayan birçok uluslararası örgüt bulunmaktadır. Bununla beraber bölge veya ortak kimlikler vb. temellerle kurulan örgütlerin bir kısmı ne kadar işlevsiz olsa da belirli aralıklarla üye ülke temsilcilerinin aynı zeminde bir araya gelebilmeleri dahi faydadan hali değildir. Bu anlamda TDT’nin derin potansiyel işlevselliğinin oldukça köklü jeopolitik temelleri bulunmaktadır.

Teşkilat bünyesinde toplanmak, kurumsallaşmak ve iş birliğini şahısların ötesine taşımak olup toplumların, şirketlerin, kuruluşların entegrasyon sürecine girmesi demektir. Örgütleşme bünyesinde toplumların, birimlerin, fertlerin entegrasyonu yoksa bu teşkilat sadece prestij veya politik duruş ifade etmektedir. Bu anlamda TDT’nin kuruluşundan günümüze kurumsallaşma, hükümet dışı kuruluşları da etkinlik alanına katmada istikrarlı bir gelişme sağladığı görülmektedir. Sadece yöneticiler arasındaki mutabakat ile kurulan ekonomik ilişkiler yerine sahadaki diğer kuruluşlar ve aktörlerin yer aldığı etkinlikler daha kalıcı ve yenilikçi unsurları bünyesinde taşıyacaktır.

TDT’nin üyeleri Türkiye ile birlikte Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’dır. Türkmenistan, sürekli tarafsızlık stratejisi nedeniyle gözlemci ülke statüsünü tercih etmiştir. Bununla beraber 2021 zirvesine Türkmenistan devlet başkanının katılması son derece önemlidir. Diğer gözlemci üye ise aynı zamanda AB üyesi olan Macaristan’dır. 2009 Nahçıvan Anlaşması’na taraf olmayan Özbekistan 2021 zirvesi ile TDT üyesi olmuştur. 2016 ile başlayan dönemde Özbekistan’ın komşularıyla sorunlarının çözüm sürecine girmesi, iş birliğinin gelişmesi, nihayet TDT’ninde yer alması önemli bir gelişmedir. Çin’den Avrupa’ya TDT’nin kaygıyla karşılanmasında, Orta Asya cumhuriyetlerinin merkezi durumunda bulunan Özbekistan’daki gelişmeler gerçeği de bulunmaktadır.

Uluslararası örgütlerde asıl üyeler yanında gözlemciler, diyalog ortakları vb. statüler bulunmaktadır. Nahçıvan Anlaşması’nın 16 maddesi gözlemci üye statüsünü kabul etmiştir. Bu çerçevede gözlemci üyeler Türkmenistan ve Macaristan ile KKTC’de muhtemel üyeler arasında kabul edilir. Bu yönde başvurular, değerlendirmeler sürmektedir. Ukrayna muhtemel gözlemci ülke statüsünde olup Afganistan ise gözlemci ülke olmak için başvuruda bulunmuştur. Hiçbir uluslararası örgütte “doğal üye” statüsü bulunmamaktadır.

Aynı bölgeyi paylaşma yanında soydaşlık, dindaşlık vb. ortak özellikleri bulunan ülkelerin aynı çatı altında teşkilatlanmasına Uluslararası Hukuk açısından engel bulunmamaktadır. Bu özellikleri sebebiyle birçok örgütlenme platformları oluşturulmuştur. Bölgesel örgütlenme olarak bilinen AB ve Avrupa Konseyi bayraklarında, Hıristiyanlıktaki 12 Havariyi temsilen 12 yıldız bulunmaktadır. Esasen AB’nin aslında bir Hıristiyan birliği olduğuna dair “kurucu babaların” beyanları bulunmaktadır. Örgütsel faaliyetler, din veya ırk odaklı olmayıp üye ülkelerin ekonomik, sosyal, siyasal çıkarları çerçevesinde gerçekleşmektedir. Ortak kimlik özelliklerine dayanan bir örgütün tehlikeli olup olmaması, kuruluş amaçları arasında saldırganlık, yayılmacılık, ayrımcılık hedefleriyle ilgilidir. 1992’den günümüze sınırlı kültür ve eğitim alanındaki iş birliği faaliyetlerinin dışında pek etkin olamayan TDT konusundaki endişeler, son derece anlamsızdır. Sömürü ve yayılmacılığı hedefleyen bazı güçlerin kaygıları, söz konusu örgütleşmenin önemini ve gerekliliğini de ortaya koymaktadır.

TDT’nin temelinde soydaşlık bulunmakla beraber asıl amaçlar, kültürel ve bilimsel ilişkiler yanında ekonomi, teknoloji, ticaret ve yatırım gibi seküler çerçevede kalmaktadır. Örgütün resmi dilleri olarak üye ülkelerin dilleri yanında evrensel dil durumundaki İngilizce’nin kabulü de bu açıdan anlamlıdır.

2021 İstanbul Zirvesi’nde kabul edilen “Türk Dünyası 2040 Vizyonu” örgütün gerçekçi amaçları açısından son derece anlamlıdır. Üye ülkeler ve halkları arasında iş birliği ile dayanışmanın geliştirilmesini ve güçlendirilmesini hedefleyen bu belgenin başlıkları, entegrasyonu da amaçlamaktadır: “Siyasi ve Güvenlik İş birliği”, “Ekonomik ve Sektörel İş birliği”, “Halklarararası İş birliği” ve “Üçüncü Taraflarla İş birliği”. Bu kapsamda üye devletler arasında malların, sermayenin, hizmetlerin ve insanların serbest dolaşımının sağlanması yönünde gerekli altyapının oluşturulması hedefi, aslında Serbest Ticaret Bölgesi’nin ötesinde Gümrük Birliği’ne varan entegrasyon niyetine işaret etmektedir.

Prof. Dr. Alaeddin Yalçınkaya / Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü