Enerji; içinden geçtiğimiz süreçte dünya gündeminin en önemli başlıkları arasında yer alıyor. Hiç şüphesiz bunun öncelikli nedeni Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaş. Ne var ki her daim gündemde olan enerji başlığının son zamanlarda daha da öne çıkmasını sadece bu savaş ile açıklamak resmin bütününün görülmesine engel olacaktır. Zira kuzeyimizde daha henüz bir çatışma başlamamışken, Avrupa’da geçen yıl doğal gaz fiyatlarında rekor artışlar kaydedildi. Kimileri bunu 2020’de başlayan küresel salgının etkilerinin beklenenden hızlı kontrol altına alınmasına bağlı olarak ekonomilerdeki çok hızlı toparlanmaya bağlıyor. Ancak bunun da yine resmin bütününün görülmesini gölgeleyen bir izah olduğu kanısındayım.

Resmin bütününe baktığımızda bizim gördüğümüzü anlatan anahtar sözcük; dönüşüm. Dünyada enerji sektörü, enerji piyasaları, enerji coğrafyası, enerji teknolojileri, kısacası enerjiye dair hemen her şeyin dönüşmekte olduğunu görüyoruz. Enerji sektöründe birincil enerjiden daha çok bir ikincil enerji türü olan elektriği konuşuyoruz. Enerji piyasalarının serbestleştirilmesi sürecinin doğurduğu sonuçlar etkilerini göstermeye başladı, yeni paradigmalar tartışılıyor. Enerji üreten ve enerji tüketen ülkelere dair gelenekselleşmiş kalıplar her geçen gün erozyona uğruyor. Teknolojik gelişmelerin muazzam hızı dün hayal edilenleri bugün gerçek kılıyor. Bugün enerjinin dünya gündeminde ön sıraya çıkma- sının gerisinde bu kapsamlı dönüşüm var ve bu dönüşümü başaramayanlar, iyi yönetemeyenler, bugün katlandıkları maliyetin çok daha fazlasına yarın katlanmak zorunda kalacaklar.

Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor: Enerjideki bu sancılı dönüşümün nedeni ne, kaynağında ne var? Aslında iklim değişikliğiyle tetiklenen, bilginin üretilmesindeki ivmeyle ateşlenen, artan nüfus ve refahın beklentileriyle dengelenen eko-politik bir durum var bu dönüşümün gerisinde. Tarihte sancısız bir dönüşüm yok. Bu dönüşüm de sancısız değil elbette. Biz bu sancılı dönüşümü mümkün olan en az maliyet ve en fazla faydayla yönetmek için var gücümüzle, aklımızla ve tutkumuzla çalışıyoruz.

Bu süreçte Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu olarak ne yaptık, neyi başardık? Ne yapıyoruz ve daha neler yapacağız? EPDK geçtiğimiz günlerde 21. kuruluş yıl dönümü idrak etti. Geçen 21 yılda temel büyüklükler nasıl değiş- ti kısaca bakalım. Elektrikte kurulu gücümüz

3,5 kat, elektrik enerjisine olan talebimiz 2,5 kat arttı. Doğal gaz talebimiz neredeyse dör- de katlandı, doğal gaz ülke sathına taşındı. Akaryakıt kaçakçılığı sıfırlandı, akaryakıt kalitesi Avrupa’nın en üst düzeyine çıktı; sıfırdan rafineri kuruldu. Her alanda hizmet kalitesi arttı. Enerji sektörümüzde 200 milyar doların üzerinde sabit sermaye yatırımı yapıldı ve bu yatırımların kahir ekseriyetini özel sektör gerçekleştirdi. Yıllık 9-10 milyar dolarlık sabit sermaye yatırımının yapıl- ması siyasi istikrar, hukuki güvenlik kadar akıllı ve kaliteli düzenlemeler sayesinde mümkün olabildi. Türkiye enerji piyasaları derinleşti, Türk özel sektörü gelişti, güçlendi.

Türkiye enerji piyasasını değerlendirirken elektrik piyasasına daha yakından bakmak, enerji dönüşümünde ülkemizin kaydettiği aşamaların bihakkın değerlendirilmesini kolaylaştıracaktır. 21 yıl önce elektrikte kurulu gücümüzün %60’ı termik santrallerden oluşuyorken bugün kuru- lu gücümüzdeki yenilenebilir kaynakların payı %55’e dayandı. Oransal olarak ifade edildiğinde aradaki fark anlaşılamayabilir. Şöyle ifade edelim: 21 yılda 44 bin mW’ın üzerinde yeni yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı santral hizmete girdi. Bir başka ifadeyle Yunanistan, Bulgaris- tan, Sırbistan, Arnavutluk ve Makedonya’nın kurulu güçleri toplamı kadar biz sadece yeni yenilenebilir kapasiteyi sisteme dahil etmişiz.

Yenilenebilir enerjiye dönüşümde kaydedilen bu başarı hızının önümüzdeki dönemde artarak devam edeceğine inanıyoruz. Nitekim yeşil dönüşümün kaçınılmazlığının idrakiyle yapmış olduğumuz nihai düzenlemeler elektrik piyasasında yeni bir yatırım dalgasını harekete geçirmiş görünüyor. Yenilenebilir enerji dönüşümünü

hızlandıracağını düşündüğümüz düzenlemelerimizi iki eksende ele almak mümkün. Ilk eksende toplam verimliliği esas alan hibrit tesis kurulumuna ilişkin düzenlemelerimiz yer alırken ikinci eksende yenilenebilir kaynakların kesintili üretim karakteristiklerini izale etmeyi öngören batarya depolamasına imkân veren düzenlerimiz yer alıyor. Yapmış olduğumuz bu düzenlemeler son tahlilde yenilenebilir enerji potansiyelimizin tamamından yararlanma vizyonumuzun bir gereği.

Nihai olarak geçtiğimiz günlerde Resmî Gazete’de yayımlanan depolamaya ilişkin mevzuat değişikliklerimiz ile elektrik piyasasında yeni bir dönemi başlattık. Batarya depolaması ile yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı santrallerin baz yük santralleri gibi çalışabilecek. Böylelikle daha çok yenilenebilir kapasitenin sisteme dahil edilmesiyle arz güvenliğimiz güçlendirilecek, emre amade kapasite artırılarak sistem güvenliği pekiştirilecek, kesintili üretimden muzdarip olan sistem işletmeciliği fonksiyonu rahatlatılacak, yatırımcımız için yeni fırsatlar oluşacak, başta ihracat yapanlar olmak üzere sanayicilerimizin maruz kalabileceği karbon vergisi kaynaklar azaltılacak ve Türkiye’nin 2053 karbon nötr vizyonuna güçlü bir destek sağlanmış olacak. Dahası, ülkemiz açısından en büyük kazanımlardan biri rüzgar ve güneş santrali ekipmanı üretiminin yanı sıra batarya üretimi ve teknolojisinin geliştirilmesi de bu vesileyle

ateşlenmiş olacak. Ve neticesinde yalnızca enerjide değil enerji teknolojilerinde de ithalat bağımlılığımızı kontrol altına almış, hatta azaltmış olacağız.

Yeşil dönüşümde önemsediğimiz bir diğer konu elektrikli araçlara yönelik şarj hizmeti altyapısının oluşturulması. Şarj hizmetine ilişkin mevzuatımızın yayımlanmasının üze- rinden 9 ay geçmeden 63 tüzel kişiye şarj ağı işletmeci lisansı verdik. Şarj istasyonlarının ihtiyaç duyduğu elektrik enerjisinin Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliğimiz kap- samında kurulacak üretim tesislerinden karşılanmasına izin veren mevzuatımız sayesinde ülke sathına yaygın şarj ağlarının kısa sürede oluşturulacağına inanıyoruz. Ülke sathına yaygın şarj ağlarının varlığının, kullanıcıların elektrik arabaya geçiş tercihlerini kolaylaştıracağını yapılan anketlerden de görebiliyoruz.

Kuşkusuz enerji dönüşümü maliyetli ve meşakkatli bir iş, bir süreç. Bu maliyeti bugünden üstlenmemiz, sonraki kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak açısından elzem. Bununla birlikte, dünya enerji piyasalarındaki olağanüstü koşulların etkisiyle piyasada beklenmedik, aşırı kar edilebilmektedir. AB’nin bugünlerde akıl ettiği bir düzenleme önerisini biz bu yılın başlarında uygulamaya koyarak, oluşan beklenmedik karların tüketici lehine kullanılmasını ve arz güvenliğinin riske atılmamasını sağlayarak, dönüşümün maliyetini mümkün olduğunca azalttık. Bu yöndeki çabalarımız da artarak devam edecektir.

Hamdolsun, EPDK kurulduğu günden bu yana kamu-özel sektör iş birliği ile enerji alanında çok büyük başarılara imza attık. Şüphesiz sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde sağlanan “siyasi ve ekonomik istikrar” bu başarıda en önemli pay sahibi oldu. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ekonomimizin can damarı olan enerji alanında daha güçlü bir Türkiye inşa etmek için azim ve kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz.