2023: İnsanlığın Küresel Gıda ve Enerji Krizi ile Sınavı

Geçtiğimiz ekim ayından bu yana, tüm uluslararası kuruluşlarının çatısı altında süregelen küresel enerji ve gıda arz krizine yönelik değerlendirme ve toplantılar, modern tarihin en ağır küresel enerji ve gıda krizi ile karşı karşıya olduğumuzu teyit eden tespitlere sahne olmakta. Iki küresel krizin birbiriyle bağlantısı üç temel başlığın bir araya geldiği bir ‘kriz üçgeni’ ile tanımlanıyor; birinci başlık Iklim Değişikliği (Climate), ikinci başlık Kovid-19 (Covid) ve üçüncü başlık Rusya-Ukrayna Savaşı’nın tetiklediği derin belirsizlik ve kargaşa (Conflit). OECD üyesi ülkelerin uzmanları bu tabloyu ‘3C’ olarak kısaca belirtmekteler.

Küresel enerji krizi ile küresel gıda krizini bir araya getiren önemli başlıklardan birisi ise ‘gübre’. Çünkü, suni gübre, fosil yakıt kullanımıyla üretilen bir ürün ve tarımsal üretim için tartışmasız bir gereksinim. Kimyevi gübrenin üretiminin ana hammaddeleri doğal gaz, fosfat kayası ve potas tuzu olmak ile birlikte, OECD çatısı altındaki toplantılarda, Afrika’nın tarım yatırımlarının finansmanındaki sıkışmadan, kıtanın kimyevi gübre üretimi için ara girdi olan amonyak, nitrik asit, sülfürik asit ve fosforik asite ulaşım imkanları da masaya yatırılıyor. Çünkü, iklim değişikliğinden dolayı kuraklık sorunu ile küresel salgının ana ve artçı sonuçlarıyla zaten boğuşan Afrika, aynı zamanda Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle tarımsal ürün, gıda ve üretim için gerekli olan hammaddelere ulaşmak konusunda da bugünlerde ciddi zorluklar yaşıyor. Türkiye, Afrika’nın kapsamlı sorunlarına, söz konusu engellerin aşılmasına yönelik

çözümlere en güçlü çağrıyı yapan, kalıcı çözümler için geceli-gündüzlü çalışan, bir elin parmakları kadar bile olmayan, ülkeler arasında öne çıkmakta. Gerek OECD tarım bakanları toplantısı gerekse de sonrasında yapılan toplantılar, Afrika’dan başlayarak, başta gübre, tarımsal üretim için gerekli olan girdileri dünyada en pahalı kullanmak zorunda kalan coğrafyalar için ‘radikal çözümler’ bulunması gerektiğine işaret ediyor. OECD çatısı altındaki ülkeler, küresel gıda krizi için -ki, 2023’de krizin daha da ağırlaşacağına dair endişeler çok güçlü-, pragmatik çözümlerle ve etkin olarak bir arada hareket etmeleri gerektiğinin farkındalar. Küresel iklim değişikliği, daha yüksek ısıda daha kurak koşullarda tarımsal üretim imkanlarını geliştirmek noktasında birlikte araştırma ve geliştirme yapılmasını da gerekli kılıyor.

Daha dayanıklı ürünlerin geliştirilmesi ve mahsulatın ağırlığının bu tür ürünlere dönüştürülmesi, var olan gıda bankalarının yeniden yapılandırılması ve daha etkin hale getirilmesi, tarım ve gıda endüstrisinde kısa ve uzun dönem yatırımlar arasındaki dengesizliklerin giderilmesi ve senkronizasyonun sağlanması kritik önemde. Bunun yanı sıra, 1 trilyon dolara ulaşan küresel tarım ve gıda ürünleri israfının ortadan kaldırılması adına, tüketici davranışlarını kökten değiştirecek çözümler, programlar ve küresel çağrılar, üretim esnasındaki lojistik ve paketleme metodolojilerinin gözden geçirilmesi gündemdeki yerlerini koruyacak. Son bir nokta olarak, küresel ölçekte gıda sistemlerinin yeniden tasarımı, köklü dönüşüm de ortak tespitler arasında yer almakta. Çözümün önemli bir parçası finansman. Tarım ve gıda yatırımlarının finansmanında daha inovatif yaklaşımlar konusunda da küresel çağrılara şahit olmaktayız. Bu adımlar, hiç şüphesiz, gençlerin tarım sektörüne olan ilgisini de yoğunlaştıracaktır. 2023’ün küresel gıda arz güvenliği açısından hayli zorlu süreci, daha yoğun iş birliğini de gerekli kılacak.

ENERJİDE ‘ESAS KRİZ’ 2023’DE

Küresel ölçekte yaşanan ‘enerji krizini, 1970’lerin petrol krizlerinden bütünüyle ayıran, modern dünyanın karşılaştığı ‘en tehlikeli’ enerji krizine dönüştüren birkaç kritik detay var. Her şeyden önce, bu defa yaşanan küresel enerji krizi denkleminin içerisinde, sadece petrol değil, aynı zamanda doğal gaz da var. Üstüne kömür ve nükleeri de eklemek mümkün. Ikinci detay, bu sefer ki enerji krizinin aynı zamanda bir ‘enerji dönüşümü’ krizi de olması. Çünkü, küresel enerji ve gıda fiyatlarının tetiklediği ‘yüksek enflasyon’ sürecini yüksek merkez bankası politika faizi ile

çözmekte ısrarcı olan ülkeler, kredi maliyetlerinde de ciddi artışlara sebep oldular. Bu nedenle, güneş, rüzgar, jeotermal ve hidro gibi önemli yenilenebilir enerji yatırımlarının maliyetleri de ciddi manada arttı. Oysa, yaşanmakta olan küresel enerji krizi, dünyanın önde gelen ekonomilerinin yenilenebilir enerjiye geçişlerini hızlandırmalarının, ‘yeşil enerji dönüşümü ’nün ne kadar önemli olduğunu bir kez daha teyit ediyor.

Ancak, yatırımların finansman maliyeti de arttığından, ‘yeşil enerji dönüşümü’ de, küresel ‘sürdürülebilir kalkınma’ hedefleri de risk altında. Üçüncü detay ise, 1970’lerin petrol krizinin bir ‘fiyat krizi’ olduğunu hatırlayarak, bu defa yaşanan küresel enerji krizinin ‘fiyat’ın da ötesinde, bir bölgesel ve küresel ‘tedarik’ krizi de olduğu gerçeği. Nitekim, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın derinleştirdiği tedarik krizi, petrol, doğal gaz, kömür ve zenginleştirilmiş uranyum çubuklarının üretimi ve dağıtımını iyice karışık hale getirmiş durumda.Hemen hemen tüm kıtalar için bir başka riskli konu ise, hidro. Küresel iklim değişikliği ve La Nina nedeniyle, etkisini daha da arttıran kuraklık sorunu, geçtiğimiz yaz başından bu yana Avrupa’nın hidro enerji kapasitesi açısından, hatta nükleer enerji santrallerinin soğutulması adına da önemli bir risk oluşturmakta.

Bu nedenle, doğal gaz ve kömür fiyatlarının küresel ölçekte aşırı dalgalandığı bir dönemde, hidroelektrik ve nükleer enerji santrallerinin kapasitelerinin de dalgalanma göstermesi, OECD nezdindeki Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Icra Direktörü Dr. Fatih Birol’un da ifade ettiği gibi, dünyayı ilk gerçek enerji kriziyle karşı karşıya bırakmış durumda.

Dr. Birol, küresel sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) piyasalarında arzın talebi karşılayamayacağı endişesi ve başlıca petrol üreticilerinin üretimi kısmasının dünyada yaşanan ‘ilk gerçek enerji krizi’ni tetiklediğini vurgulamakta Fatih Birol, Rusya-Ukrayna savaşına bağlı olarak, bir tarafta Avrupa’nın LNG ithalatının artması, diğer tarafta, bilhassa 2023’den itibaren, Çin’de yakıt talebinin artma olasılığının, küresel LNG piyasasında 2023 için yalnızca 20 milyar metreküplük LNG kapasitesi olacağı düşünüldüğünde, gelecek yılın çok sıkışık geçeceğinin altını çiziyor.

Bu nedenle, uzmanlar, bir şekilde 2022 sonbaharının yönetileceğini; esas krizinin 2023 sonbaharı, 2024 kış aylarında yaşanacağını hatırlatıyorlar. Insanlık, tarihinin en kritik sınavlarından birisini gıda ve enerji krizi sürecinde vermekte. Türkiye’nin ‘insani ve girişimci diplo- masi’ dokunuşlarının bu sürece pozitif katkısını birlikte gözlemleyeceğiz.

Prof. Dr. Kerem Alkin-Ekonomist/ İstanbul Medipol Üniversitesi İYBF Öğr. Üyesi

 

Yorum Yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Start typing and press Enter to search