Avrupa Birliği geçmişe kıyasla çok daha büyük zorluklarla baş ediyor

Geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği (AB), Avrupa Günü’nü kutladı. Bu kutlamada Avrupa kurumlarının başkanları, yeni tip koronavirüs (COVID-19) krizinden “daha güçlü ve birleşmiş bir Avrupa” çıkacağına dair inançlarını bir kez daha dile getirdi. Belki de öyle olacak… Ancak şimdilik bir şey söylemek için çok erken. Her şey daha yeni başlamışken son sözleri söylemek mümkün mü?

COVID-19, AB’NİN VARLIĞINI TEHDİT EDİYOR

AB üyesi devletler ve dünyanın geri kalanı da bu belirsizliğin getirdiği çıkmazın içinde. Oldukça nitelikli varsayımlar ve öngörüler bile en fazla “akıllıca tahminler” olarak kalıyor. Bugün AB çok büyük risklerle karşı karşıya. Salgın özetle Birliğin ekonomik istikrarı ve refahı, kendi içerisindeki uyumu ve uluslararası ilişkilerdeki konumu açısından risk oluşturuyor. Ekonomik etkileri detaylı olarak incelediğimizde de bu yıl AB’nin toplam gayrisafi yurt içi hasılasında (GSYİH) ortalama yüzde 7,5 küçülme beklendiğini görüyoruz. Bu oran son 70 yılın en fazla küçülme oranı olmasıyla dikkat çekiyor. Komisyonun 1,5-2 trilyon euro değerindeki “toparlanma fonu” üzerinde prensip olarak anlaşma sağlandı. Ancak Birlik üyesi devletler, kendilerine verilecek kredi ya da hibe gibi bazı zor detayları hâlâ bir çözüme kavuşturamadı.

ÇATLAKLAR DERİNLEŞEBİLİR

Uzun süredir derinden devam eden ancak son zamanlarda iyice ortaya çıkan önemli risklerden biri de Birlik içerisindeki çatlakların derinleşmesi ihtimali. Bazı ülkelerin AB karşıtı duruşlarına Brexit ile birlikte COVID-19’un ekonomik sonuçları da eklenince, AB’nin geleceğinde ciddi zorlukların baş göstereceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Uluslararası alanda Birliğin işi pek kolay değil ve her şeyden de öte tek başına… Krizle birlikte çok tara ı Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) tek tara ı ve korumacı politikalarının arasındaki fark giderek artıyor. 2008 ekonomik krizinin aksine bu defa Washington’la çok daha az müzakere gerçekleştirildi. Bu durum da G7 ve G20’yi de büyük felce uğrattı. Ayrıca yakın zamanlarda diplomatik çekişmeyle virüsün İtalya’da ortaya çıktığı iddialarını dahi ortaya atan Çin ile arası da gitgide daha fazla açılıyor. Hâl böyle olunca, Avrupa’nın tedarik zincirinde Çin’e olan bağımlılığı konusunda da çeşitli tartışmalar ortaya çıktı.

AB, DÜNYAYI İŞ BİRLİĞİNE ÇAĞIRIYOR

Tüm bunlar dikkate alındığında, dünyada geriye sadece bir süper güç boşluğu kalıyor. Gergin diplomatik atmosfere rağmen AB, Dünya Sağlık Örgütüne (WHO) destek olmak ve COVID-19’a karşı uluslararası iş birliğini teşvik etmek konularında başı çekiyor gibi gözüküyor. AB, uluslararası düzende kendisine yeni bir rol biçmek istiyorsa son yıllarda büyük hasar alan çok tara ı dünya düzenini savunmaya devam etmeli. Şu anda AB, eskisine kıyasla çok daha büyük zorluklarla baş ediyor. Ancak iki dünya savaşı sonrasında Avrupa kıtasına barışın, AB’nin kurulmasıyla geldiğini de unutmamalıyız. Geleceğimizi, geçmişten aldığımız dersler ve edindiğimiz başarılarla inşa etmeliyiz. Salgınla beraber, küresel sorunlarımıza küresel bir cevap vermeye ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu da görmüş olduk. Şimdi karşı karşıya durmanın değil, iş birliğinin zamanı.

TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ, YAPICI TEMELDE YENİDEN TANIMLANMALI

AB her zaman; kapsayıcılığın, çok tara ılığın, diyaloğun ve dayanışmanın en güçlü savunucularından biri oldu. Birliğin bu ilkeleri, Türkiye gibi ortaklarıyla olan ilişkilerinin de temelini oluşturmaya devam ediyor. AB şu anda üye devletlerin ve dünyanın gözündeki rolünü yeniden keşfetme sürecinde. Bu dönemde, uzun süredir çıkmazda olan Türkiye-AB ilişkilerinin de çok daha yapıcı bir temelde yeniden tanımlanması gerekiyor. Zira iki tarafın iş birliği ile hem siyasi hem de ekonomik anlamda pek çok avantajın ortaya çıkacağını düşünüyorum. Ülkeler, üretimlerini Çin’in dışına taşımaya başladıkça küresel ticaretin tabiatı da değişecek ve Türkiye, bu noktada kuvvetli bir alternatif olacak. Güçlü üretim kapasitesi ve nitelikli iş gücüyle Türkiye, her zaman AB için güvenilir bir ekonomik ortak oldu. Ülkemizin bu konumunu gelecekte de sürdüreceğine hiç şüphem yok.

Schuman Deklarasyonunun ilk satırlarında, “Dünya barışını, kendisini tehdit eden tehlikelere orantılı olarak yaratıcı çabalar göstermeksizin korunması mümkün değildir” yazar. Bu satırlar, 70 yıldır geçerliliğini yitirmedi. Bugün, o yaratıcı çabaları göstermek için en doğru zamandayız. Bunun için de öngörü, devlet idaresi ve kurucu değerlere bağlılık gerekiyor. AB’nin bu salgından daha güçlü ve birleşmiş bir hâlde çıkıp çıkamayacağını da yine söz konusu çabalar belirleyecek.

 

Türkiye-Avrupa İş Konseyleri Koordinatör Başkanı Zeynep Bodur Okyay