Batarya Sektöründe Yıkıcı Dönüşüm

Nikel bazlı yatırımlar yerini düşük maliyetli ve sürdürülebilir LFP bataryalara bırakırken, sektör devleri yön değiştiriyor

Bugün dünyanın en ücra köşesindeki herhangi bir ülkede bile batarya yatırımları gündemi meşgul ediyor. Zira batarya, elektrikli ulaşımdan elektrik şebekesinin dengelenmesine kadar tüm dünya ülkelerinde sürdürülebilir geleceğin ‘yapı taşı’ olarak kabul ediliyor. Çin başta olmak üzere sanayileşmiş ülkeler, onlarca yıldır enerjinin talepten bağımsız olarak üretilip depolanabilmesini ve hatta mobilize edilebilmesini sağlayacak bir teknoloji geliştirmek için yoğun çalışmalar yürütüyor. Bu teknoloji, ulaşımda net sıfır hedefini mümkün kılmak adına kritik bir adım olarak öne çıkıyor. Son on yılda yüzlerce milyar dolar yatırım çekmeyi başaran, üretim kapasitesi katlanarak artan ve birim maliyeti % 90 ucuzlayan lityum iyon batarya, küresel sanayinin teknoloji tercihini yaptığını, geleceğin lityum batarya üzerine inşa edildiğini gösteriyor.

İş dünyası açısından, son bir yılda bilhassa batıda devasa ölçekteki batarya yatırımlarının durma noktasına gelmesi, onlarca milyar doları bulan bazı projelerin tamamen iptal edilmesi kafa karıştırıcı olan durum olarak ortaya çıkıyor. Avrupa ve ABD’de Northvolt, Frey Battery, iM3NY gibi şirketlerin fabrika yatırımlarını durdurması, Total-Mercedes-Benz-Stellantis imzalı ACC girişiminin birçok tesis için planlarını iptal etmesi, Ford-LG-Koç Holding ortaklığının Türkiye’de hücre üretiminden vazgeçmesi sektörü bataryanın geleceği konusunda endişelendirmeye yetmiş görünüyor. Ancak batarya sektöründe esen olumsuz rüzgârların yıkıcı bir teknolojik dönüşümden kaynaklandığı ise çok açık. Bu dönüşümün merkezinde ise ‘kimyasal’ tercihler bulunuyor. Bugün dilden dile dolaşan Northvolt’un batış hikayesine, Türkiye’de iptal olan fabrikaya veya büyük umutlarla pazarlanan ACC yatırımlarına bakarak durumu daha net anlayabiliriz. Batarya piyasalarındaki düzeltmenin sebepleri arasında, bazı uzmanlar gereğinden fazla batarya kapasitesi oluşturulmaya çalışıldığını belirtirken, diğerleri Batılı ülkelerin kendi çekirdek teknolojilerini ve üretim süreçlerini geliştirmek yerine teknoloji lisanslama yoluna gitmelerini ve ısmarlama üretim ekipmanları üzerine milyar dolarlık bir iş modeli kurmaya çalışmalarını öne sürüyor. Ancak, problemi yalnızca bu unsurlarla açıklamak eksik olur.

Aslında, doğru batarya kimyasına yapılan yatırımların eksikliği ve piyasa talebinin yanlış öngörülmesi, bu düzeltmenin daha derin sebeplerini oluşturuyor. Manşetlerin ve süslü hikayelerin ötesine geçildiğinde, son dönemde iptal edilen, askıya alınan veya müşterisi değişen batarya yatırımlarının çoğunun nikel, mangan ve kobalt kullanılarak üretilen lityum iyon hücre kimyasına dayandığı görülüyor. Geçmişi ABD’deki ünlü Argonne Laboratuvarı’na kadar uzanan nikel katotlu bu hücre teknolojisi, yüksek enerji yoğunluğu sayesinde özellikle elektrikli araç dönüşümünün ilk 10 yılında güç bataryası pazarının hakim teknolojisi olmuştu. ABD, Güney Kore ve Japonya’daki dönemin en büyük batarya tesisleri tüm üretim ve yatırım planlarını bu teknoloji üzerine yapıyordu. Batarya sektöründe teknoloji trendini değiştiren unsur ise, Çin’in malzeme tedariği noktasında kendisini daha güvende hissettiği hem daha düşük maliyetli hem de teknoloji kullanımı sebebiyle batıya uzun yıllar yüklü lisans ödemeleri yapmak zorunda olmadığı alternatif bir Bugün yatırımların yön değiştirdiği, Avrupa’da devasa ölçekte LFP batarya fabrikaları kurulması için ciddi mesafe katedildiğini söylemek mümkün.

Ancak bu durumdan sektördeki dönüşümün tamamlandığı çıkarımında bulunmamak gerekir. Zira LFP batarya, düşük maliyeti sebebiyle kısa-orta vadede rakip bir teknolojinin çıkmasını ve benzer bir yıkıma sebep olmasını önleyecek gibi görünüyor. Fakat bataryanın müşterisi olan büyük sektörlerde ihtiyaçların değişkenlik gösterdiği, büyük sanayiler arasındaki batarya teknoloji savaşının henüz nihayete ermediğini gözardı etmemek gerekiyor. Türkiye için de büyük fırsatlar barındıran sodyum iyon, henüz LFP hücre ile maliyet konusunda yarışabilecek olgunlukta olmasa da gelecek için büyük potansiyel vaat eden teknolojilerden biri. Üstelik bu batarya türü, lityum ve grafit gibi batarya seviyesinde işlenmiş malzeme tedariğinin büyük ölçüde Çin tekelinde olduğu lityum iyonun aksine gelişmekte olan ülkeler için kendi batarya sanayisini oluşturabilmeleri adına önemli fırsatlar da sunuyor.

Son on yılda benzeri görülmemiş bir hızla gelişen, dönüşen bataryalar artık dünyanın en büyük ekonomilerinden gelişmemiş ülkelere kadar hemen her ülkeyi ve sektörü etkiliyor. Talepte yaşanan patlamayla birlikte aceleyle hayata geçirilen yatırımların kısmen başarısızlığa uğrayarak bu devasa sektörün büyümesini gölgelese de ana trendin değişmediği alenen ortada. Batarya mücadelesinin Türkiye gibi sanayileşme mücadelesi içerisindeki ülkeler için önemli fırsatlar doğurmaya devam edeceği kesin. Ancak teknoloji trendinin sadece makro düzeyde değil mikro düzeyde de edilmesi oldukça kritik bir hal alarak ilginç bir boyuta ulaştı.

 

Yorum Yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Start typing and press Enter to search