Küresel ölçekte rekabet eden ülkeler arasında öne çıkan Çin, ekonomik başarısını neye borçlu?

Serbest piyasa sisteminde piyasanın belirlediği fiyatlar, en önemli dengeleme mekanizmasıdır. Ülkeler arasında aynı para cinsinden ifade edildiğinde fiyatların zaman içinde dengeye geleceğini ifade eden tek fiyat kanunu vardır. Ticaret ve finansal serbestleşme ile açık ekonomilerde tek fiyat kanununun işlemesi beklenir. Reel hayatta da tek fiyat kanununun geçerli olup olmadığına dair birçok akademik çalışma gerçekleştirilmiştir. Bahsi geçen kanun, dış ticaret ve finansın serbest olduğu açık ekonomilerde nispeten hızlı bir şekilde çalışırken bu alanlarda kısıtları olan ekonomilerde ise işleyememektedir.

ÇİN, STRATEJİK TİCARET POLİTİKASI İZLİYOR

Bazı ülkeler, kur dalgalanmalarını serbest piyasa koşullarına bırakmamış ve uzun dönemde stratejik ticaret politikası izleyerek uluslararası ekonomide rekabet üstünlüğü kazanmaya çalışmışlardır. Elbette bu ülkelerin başında Çin gelmektedir. Bu ülkedeki hükümetler, zaman içinde dış ticaretin önündeki kısıtlamaları azaltsalar dahi Çin’in finansal piyasaları, dünyanın birçok ülkesine kıyasla kapalı kalmaya devam etmektedir. Nitekim ABD, Başkan Donald Trump dönemi öncesinde bile Çin’i kur manipülasyonu yapmakla itham etmiştir. Hatta ABD bu çerçevede, G20 toplantıları üzerinden parasının değerini arttırması için Çin Hükümeti’ne baskı yapmıştır. Bu baskı, Başkan Trump’ın döneminde de artarak devam etmektedir. Peki, tarifelerin arttırılması ile ticaret savaşlarının geldiği noktada, yuan döviz kuru üzerinden yapılan fiyat tartışmaları eski önemini yitirmekte midir?

Kısa vadede bir devletin parasının değersiz olması, o ülkenin dış ticaretteki rekabetçi rolünü arttırır

ÜLKELERİN PARASINI DEĞERSİZ TUTABİLMEK, KOLAY DEĞİL

Ülkeler, uzun vadeli dengede parasının sürekli değersiz olmasını istemez. Fakat kısa vadede bir devletin parasının değersiz olması, o ülkenin dış ticaretteki rekabetçi rolünü arttırır. Aynı zamanda ülkelerin parasını uzun süre değersiz tutabilmek de pek kolay değildir. Örneğin, Türkiye’de kur şokunun yaşandığı her kriz döneminde TL’nin değer kaybetmesine rağmen bu kayıp; ülkeye güvenin artması ve sermaye girişlerinin çoğalmasıyla uzun sürmemiş ve para birimi yeniden değer kazanmıştır. Fiyat ve finansal istikrar kaygıları da TL’ye hızla değer kazandıran önemli sebeplerden olmuştur. Çin gibi piyasa sosyalizmi uygulayan ülkeler ise kur politikalarını, uzun dönemde rekabetlerine arttırmak üzerine kurgulamışlardır. Nitekim 1970’lerin sonundan itibaren dünya piyasalarına açılan Çin, fiyat rekabetçiliğini her geçen gün geliştirmiş ve stratejik ticaret politikasının bir sonucu olarak birçok üründe küresel pazar lideri hâline gelmiştir.

ÇİN’İN RAKİPLERİ DAĞITICISI HÂLİNE GELDİ

Dünya için üretim yapan Çin, ölçek ekonomisinin de katkısıyla günümüzde birçok ürünü rakiplerine göre çok daha ucuza mâl edebilmektedir. Böylelikle Çin’deki üretim tesislerinin rakipleri, birer birer ülkedeki firmaların dağıtıcısı hâline gelmiştir. Bu sebeple ilk başlarda uzun süre parasını değersiz kılabilen Çin, belirli bir süre sonra rakiplerini piyasadan silerek pazar payı üstünlüğü sağlamıştır. Rakiplerinin üretimi bıraktığı noktada pazar lideri olan Çin’in, yuanı değersiz kılarak rekabet etme ihtiyacını azalmıştır. Çin firmaları, artık birçok sektörde lider konumdadır ve ülke şirketlerinin rakipleri de diğer Çin şirketleridir. Günümüzde bu durum göz önünde bulundurulduğunda uzun dönemli stratejik ticaret politikalarının galibi olarak Çin gösterilmektedir. Bu sebeple ABD, dış ticaret politikalarında Çin Hükümeti’ni daha fazla sıkıştırmaktadır.

ABD, Trump döneminde dolaylı ticaret ve yatırım politikalarını terk ederek Çin’e karşı direkt tedbirler alma yoluna gitmiştir

ABD, ÇİN’E KARŞI DİREKT TEDBİRLER ALIYOR

ABD, Trump döneminde dolaylı ticaret ve yatırım politikalarını terk ederek Çin’e karşı direkt tedbirler alma yoluna gitmiştir. Söz konusu tedbirler yine fiyat üzerinden işletilmiş ve bu kapsamda Çin’den ithal edilen ürünlere karşı artan oranlarda tarife uygulanmaya başlanmıştır. Bu, parasına değer kazandırmayan Çin’e karşı Çin’den ithal edilen ürünlerin fiyatının, ABD Hükümeti tarafından arttırılması anlamına gelmektedir. Öte yandan Çin şirketleri, zamanla rakiplerini üretim piyasasının dışına ittiği için rekabetçi olabilecek firmaların ortaya çıkmasını da zorlaştırmıştır. Üretimden çıkan firmaların tekrar üretime dönmeleri de sabit yatırım ve pazar payı arayışları sebebiyle hemen mümkün olamamaktadır. Bunun bilincinde olan ABD politika yapıcıları, Çin’e karşı; enerjisi yoğun sektörlerdeki üretimi ABD’ye kaydırırken işçisi yoğun olan alanlarda da ülkelerinin ithalat pazarını çeşitlendirmek istemektedir. ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross’un Türkiye ziyaretini ve 100 milyar dolarlık ticaret hacmi konusunda ülkemizdeki temaslarını, bu çerçevede önemsemek gerekmektedir. Ticaret savaşları, uzun dönemli stratejik ortaklıklara doğru evrilirken kısa dönemli uluslararası fiyatların değeri azalmakta ve bu savaşlardaki yeni eğilimler, Türkiye’ye önemli fırsatlar sunmaktadır.

Akademisyen Prof. Dr. Ahmet Faruk Aysan