COVID-19: Küreselleşmenin Stres Testi
Küreselleşmenin ilk gerçek testine, ülkeler kapsamlı paketlerle cevap veriyor
Ilımlı iktisadi büyümenin gerçekleştiği 2019 yılının ardından 2020’ye dair beklentiler, bir küresel toparlanmanın başlayacağı yönündeydi. ABD ile Çin arasında bir ticari anlaşmanın yürürlüğe konması ve Brexit sürecinin kesinlik kazanması, bu öngörüyü destekleyici nitelikteydi. Konuya dair bir örnek vermek gerekirse Uluslararası Para Fonu IMF,ocak ayı içerisinde yayımladığı Küresel Ekonomik Görünüm Raporu’nda 2019 yılında yüzde 2,9 büyüyen küresel ekonominin, 2020 yılında yüzde 3,3 oranında genişleyeceğini tahmin etmişti. IMF, toparlanma rakamlarına Hindistan, Türkiye ve Rusya gibi önemli ülkelerin ekonomilerinin pozitif yönde katkı yapacağını tahmin ediyordu.
YENİ TİP KORONAVİRÜS, İKTİSADİ ŞOK YAŞATTI
Yaşanan gelişmelerle birlikte geçtiğimiz yılın son gün- lerinde Çin’in Hubei eyaletinin Vuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs salgını, dalga dalga bütün dünyaya yayılıp iktisadi bir şok olarak hayatımıza girdi. Virüs, ilk etapta Çin ve çevre ülkeleri etkiledikten sonra tüm dünyayı etkisi altına aldı. Bu salgın, sonuç olarak 2 Nisan 2020 itibarıyla 1 milyon kişiye bulaştı ve yaklaşık 53 bin kişinin yaşamına mal oldu.
SARS DA EKONOMİK KAYIPLARA NEDEN OLDU
Aslında COVID-19 salgını, içerisinde bulunduğumuz yüzyılın üçüncü büyük ve ciddi sağlık sorunları doğuran koronavirüs salgını olarak tarihteki yerini aldı. Bundan önceki salgınlar olan SARS’ta (Akut Solunum Sendromu) ve MERS’te (Orta Doğu Solunum Sendromu) ölüm oranları sırasıyla yüzde 11 ve yüzde 34 idi. Asya Kalkınma Bankası’nın “The 2003 Severe Acute Respiratory Syndrome Epidemic” isimli raporunda yer alan bilgilere göre en önemli kayıplar ise Çin, Hong Kong, Singapur ve Tayvan’da gerçekleşmişti. Salgın ayrıca turizm, ulaşım ve eğlence-kültür sektörlerini de etkileyerek ekonomik aktiviteye negatif yönde tesir etmişti. 2003 yılının üçüncü çeyreği itibarıyla da ekonomiler toparlanmaya başlamıştı.
SARS döneminde olduğu gibi COVID-19 salgını da ilk etkilerini turizm, ulaşım ve eğlence-kültür alanları üze- rinden gösterdi. Bir sonraki aşamada da dünya imalat sanayisi, şah damarı hâline gelmiş Çin ve çevresindeki ülkelerde kapanan fabrikaların ve seyahat yasaklarının sıkıntıya soktuğu tedarik zincirleri üzerinden salgınla sıkı bir şekilde mücadele etmeye başladı.
ÇİN DIŞI VAKA SAYISI, ÇİN’DEKİ SAYIYI GEÇTİ
Yaşanan sadece bir aylık süreç, SARS’ın COVID-19 için yeterli bir referans olmayacağını gözler önüne serdi. Bu farklılığın en önemli sebebi ise geçen 17 sene zarfında önemli ölçüde artış gösteren uluslararası insan hareketliliği oldu. Öyle ki SARS salgınından 2003 yılında 29 ülkede 8 bin 96 kişi hastalanmış ve 774 kişi yaşamını yitirmişti. Öte yandan sadece altı sene sonra, yani 2009 yılında influenza salgını olarak bilinen virüs, dokuz haftada tüm kıtalara ulaştı (DSÖ, Managing Epidemics). Yine benzer şekilde Vuhan’da karantina uygulamasının başlamasından 45 gün sonra Çin dışında tescillenen vaka sayısı, Çin’deki vaka sayısını aştı.
BİRÇOK ÜLKE MALİ REÇETE OLUŞTURDU
Yukarıda bahsi geçen 45 günlük süre zarfında yaşanan gelişmeleri ekranları başında çok uzaklarda izleyenler için bu çoğunlukla bir risk iştahı sorunuydu ve 2008-2009 dönemi hatıralarını yeniden canlandırıyordu. Dolayısıyla tüm dünyada ilk tedbirler, 2008-2009 tecrübesiyle yüksek belirsizlik, finansal piyasalarda oynaklığa karşı durmak ve likiditeyi desteklemek için ülkelerin merkez bankalarından geldi. Ancak karantinalar ile seyahat yasaklarının diğer sanayi devlerine de yayılması ve sağlık sistemlerinin acil şekilde alarm vermesi sonucunda birçok ülke tarafından eş zamanlı benzer mali reçeteler hayata geçirildi. Bu tedbirler kısa çalışma ödenekleri, kredi garanti mekanizmaları, vergi ertelemeleri, firmalar ve hane halklarına transferler olarak ön plana çıktı.
KAPSAMLI TEDBİRLER, SIKI MÜCADELE
Bugün dünyanın dört bir yanında kapsamlı paketler açıklanıyor. Hayata geçirilen tedbirlerin hangilerinin faydalı olduğu ise bu yılın sonunda büyüme grafikleri üzerinden tartışılacak. V mi, U mu veya L mi? Bunun cevabını vermek için henüz erken. Ancak iktisadi politikaları büyüme oranları üzerinden tanımlamak yeterli mi sorusuna zaman ayırmanın tam sırası.
DEİK Baş Ekonomisti Özlem Yetkin