Önümüzdeki 10 yılda üç kavram, radikal bir dönüşüm sürecinden geçecek. Bu kavramlar; otomobil, sürücü ve bu dönüşümün tam merkezinde yer alan otomotiv endüstrisi

Otomobil; insan hayatını, toplumsal yaşamı, devletlerin ekonomik yapısını, mimariyi ve şehir planlamasını kökünden değiştiren bir icat. Bu araçlar, bireylerin sadece bir noktadan başka bir noktaya kolayca ulaşabilmesini sağlamakla kalmıyor aynı zamanda seyahat özgürlüğü, daha kaliteli bir yaşam, statü, yeni iş imkânları ve istihdam alanları oluşturarak ekonomileri güçlendiriyor. Yani otomobiller, bir konfor aracı olmaktan çok daha fazlasını ifade ediyor. Ancak elde edilen tüm bu kazançların bir bedeli var. Artan çevre ve gürültü kirliliği, insan odaklı şehir planlamasından uzaklaşma, araç sayısının artmasıyla birlikte ortaya çıkan trafik-otopark sorunları ve yüksek maliyetler, günümüzün dev metropollerini yaşanmaz hâle getirmiş durumda.

Gelin görün ki insan doğası yarattığı sorunlara çözüm üretme konusunda da epey mahir. Bugün otomotiv endüstrisinin önünde tüm bu problemlere yanıt verebilecek, çığır açıcı bir teknolojik dönüşüm süreci mevcut. Ayağına gelen bu şansı iyi kullanan ve geleceğe yatırım yapan toplumlar, şirketler ve devletler ise geleceğin liderleri olacak gibi gözüküyor.

Şunu rahatça söyleyebiliriz ki önümüzdeki 10 yılda otomotiv endüstrisinde üç kavram, radikal bir dönüşüm sürecinden geçecek: otomobilin kendisi, aracı kullanan sürücü ve bu dönüşümün tam merkezinde yer alan otomotiv endüstrisi.

Otomotiv Endüstrisinde Radikal Dönüşüm

Otomotiv endüstrisi, teknolojik yeniliklere adapte olma konusunda her zaman ön safhalarda yer aldı. Günümüzün otomobillerinde yer alan adaptif hız sabitleyici, şerit takibi, kör nokta algılayıcı ve çarpışma önleyici sistemler ile otonom park ve sürüş gibi araç kullanım ve güvenlik teknolojileri; bizlere kısa süre öncesine kadar hayal dahi edemeyeceğimiz seyahat deneyimleri sunmaya başladı.   

Yeni nesil teknolojilerle birlikte otomotiv endüstrisi son dönemde radikal bir dönüşüm süreci içine girdi. Bahsini ettiğimiz bu sürecin ilk ayağını ise elektrikli otomobiller oluşturuyor. Tesla Motors’un CEO’su, çılgın iş insanı Elon Musk’ın inadıyla, elektrikli otomobiller bir anda tüm otomotiv endüstrisinin gündemi hâline geldi. Bundan 17 yıl önce var olmayan Tesla, bugün asırlık otomotiv şirketlerine kafa tutuyor. Tesla’nın beklenmeyen başarısı, endüstride yerleşik bazı kalıpların yıkılmasına, bu dönüşüme direnen kimi yöneticilerin de koltuklarından olmasına sebep oldu. Dev otomotiv şirketleri, içten yanmalı motorların sonunun yaklaştığını anlamakta biraz geç kalmış olsa da 2015 yılında dünyaca ünlü bir otomobil markasının yaşadığı emisyon skandalı, belki de hiç beklenmeyen bir fırsatı karşımıza çıkardı. Çünkü skandalın detayları gündeme geldikçe; aslında meselenin sadece belli başlı markalar ile sınırlı olmadığı ve otomotiv endüstrisinin ciddi anlamda insan sağlığını tehdit eder hâle geldiği gözler önüne serilmiş oldu. Mevcut durumun ardından daha temiz ve çok daha sessiz motorlara sahip elektrikli otomobillere geçiş, öncelikli duruma geldi.

Elektrikli Otomobil Satışları Katlanarak Artıyor

Uluslararası Enerji Ajansının raporuna göre; dünya genelinde elektrikli taşıt satışı, 5 milyon adedi aşmış

durumda. Sadece 2018’de plug-in hibrit araçlar dâhil, elektrik enerjisi kullanan araç satışı 3,5 milyona yakın. Aynı yıl dünya genelinde satılan toplam araç sayısı ise 79 milyon. Aslında piyasadaki toplam elektrikli araç sayısı, global otomotiv endüstrisinin sadece yüzde 2,2’sini oluşturuyor. Aradaki fark çok umut verici gözükmeyebilir. Ancak 2013-2018 yılları arasında elektrikli otomobil pazarının 300 bin adetten 3,5 milyona ulaşmış olması, senaryoyu değiştiriyor. Önümüzdeki 10 yılda bu rakamın katlanarak artması ve 2030 itibarıyla global ölçekte, piyasadaki elektrikli otomobil sayısının 250 milyona ulaşması bekleniyor.

Bununla birlikte elektrikli otomobillerin yaygınlaşması konusunda hâlâ ciddi engellerle karşı karşıya olduğumuzu da söylemek durumundayız. “Batarya menzili” kullanım alışkanlığını sağlama konusu bu alandaki en önemli meselelerden biri. Ancak üretilen yeni nesil bataryalar sayesinde bu sorun çözüme kavuşacak gibi gözüküyor.

İkinci bir durum ise elektrikli otomobillerin maliyeti. Bir elektrikli otomobil üretimi için geleneksel içten yanmalı motora sahip araca göre 12 bin dolar daha fazla meblağ gerekiyor. Aradaki rakamın ortalama bir tüketici için çok yüksek olduğu şüphesiz. Bu noktada ise devlet teşvikinin önemi daha da öne çıkıyor.

Bir diğer mesele de bu araçları kullanmaya yönelik altyapı yatırımları. Tüketicilerin elektrikli otomobillere yönelmesi, güvenli ve konforlu bir sürüş deneyimi yaşayabilmesi için ülkenin dört bir yanına dağılmış, hızlı şarj istasyonlarına ihtiyaç var. Bununla birlikte evde şarjı mümkün kılacak altyapıların oluşturulması da bir o kadar önem arz ediyor.

Türkiye’nin Yerli Otomobil Projesi: TOGG

Önümüzdeki 10 yılda otomotiv sektöründe yaşanacak bu çarpıcı dönüşümün, pek çok devletin ekonomisi için de yeni bir fırsat olduğunu belirtmekte fayda var. Çin, bu konuda dünyaya önderlik yapmaya başladı bile. Bugün piyasadaki elektrikli otomobillerin yarıya yakınına ev sahipliği yapan Çin, dev ekonomisiyle elektrikli otomobil pazarında dünya lideri konumda. Öyle ki ülkenin bu alandaki hacmi Avrupa ve Amerika’nın üç katına ulaşmış durumda.

Otomotiv sektöründe ihracat lideri olan Türkiye ise bu dönüşüme yeni yeni ısınıyor. Türkiye’nin elektrikli otomobil pazarı henüz çok kısır. Türkiye Elektrikli ve Hibrid Araçlar Derneği (TEHAD) verilerine göre, son beş yılda Türkiye’de trafiğe çıkan elektrikli otomobil sayısı sadece 617 adet. Bu sayıya hibrid otomobiller de dâhil edilince, pazar biraz daha büyüyor.  Mevcut rakamları değerlendirdiğimizde ülkemizdeki elektrikli otomobil altyapısının henüz istenilen seviyede olmadığını görüyoruz. Ayrıca araç kullanıcılarındaki farkındalık da çok düşük seviyede. Ancak Türkiye’nin az önce değindiğimiz 10 yıllık süreçte, sektörün önemli bir oyuncusu olmak için elinde çok önemli bir fırsat var: Türkiye’nin Otomobil Girişimi – TOGG.

Türkiye’nin yerli otomobil projesi TOGG’un lansmanı geçen aylarda yapıldı. Prototipleri basınla paylaşılan ve tasarımıyla dikkat çeken otomobilin en önemli özelliği yüzde 100 elektrikli olması. 2022 itibarıyla satışa çıkması planlanan araçlar, uygun fiyata sahip olursa ülke içinde ciddi destek görebilir. Böylece Türkiye adına uluslararası bir marka yaratılırken, bu süreçte de ülkenin elektrikli sürüş altyapısı; yeni satış kanalları, şarj istasyonları, servis altyapısı oluşturulacak ve farkındalık kazandırma açısından önemli bir adım atılmış olacaktır.

Bu düşünce ile Türkiye’de elektrikli araç şarj istasyonlarına yatırım yapan pek çok şirket, TOGG’un yollarda olacağı dönem için hazırlık yapmaya başladı bile. Bu da kısa dönemde Türkiye’nin dört bir yanında yeterli sayıda şarj istasyonu kurulması için çok önemli bir adım atıldığını göstermiş oluyor.

Diğer yandan otonom sürüş teknolojilerinin de işin içine girmesiyle birlikte elektrikli otomobil sektöründeki rekabet iyice kızışıyor. Her farklı gelişme ile birlikte yeni oyunculara da alan açılıyor. Peki, Türkiye bu piyasada nasıl rekabet edecek? Teknolojisi, insan gücü, markaları ve altyapısıyla lider bir ülke hâline gelebilecek mi? Fırsat önümüzde, değerlendirmek ise bize kalmış.

Gazeteci Ozan Onat