2020 yılında etkili olan salgının ekonomi üzerindeki yıkıcı etkileri ve küresel düzeyde gözlemlenen ekonomik daralma, aşılamada gelinen noktanın da desteğiyle 2021 yılında yerini pozitif büyümeye bırakmıştır. 2020 yılında yaklaşık yüzde 3,1 oranında daralan dünya ekonomisinin 2021 yılında yüzde 6 büyümesi beklenmektedir.

Ülke bazında bakıldığında ise Amerika kıtasında Venezüella, Afrika kıtasında Angola, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti, Ortadoğu’da Yemen ve Asya kıtasında Myanmar hariç tüm ülkelerin pozitif büyüme gösterdiği görülmektedir. 2020 döneminde kapanmalarında etkisiyle ertelenen tüketim ve yatırım talebinin bu yıl devreye girmesi ve devletlerin büyümeyi ön plana tutan para, maliye ve destekleme politikaları bu büyümenin en önemli sebebi olarak görülmektedir.

Salgın sonrası tüm ülkelerin bir anda büyüme odaklı politikalara yönelmesi birtakım riskleri de beraberinde getirmiştir. Tüm ülkelerde eş zamanlı olarak ertelenen tüketim ve yatırım harcamalarının 2021 yılında devreye girmesi büyüme anlamında olumlu olurken başta emtia ve gıda fiyatları olmak üzere küresel fiyat artışlarına, tedarik zincirlerinde aksamalara ve arz talep dengesizliğine yol açmıştır. Bu sorunlar sadece 2021 yılı boyunca kalmamış, 2022 yılında da devam etmesi beklenmektedir. Avrupa ve ABD’de enflasyonun tarihsel yüksek seviyelere gelmesi bu ülkelerdeki merkez bankalarının ilave sıkılaştırıcı önlemler almasına sebep olmuştur. Küresel tedarik zincirlerindeki aksamalar ise dış ticaretin yönünü değiştirmeye başlamıştır. Eskiden ölçek ekonomisine dayalı ve tek kaynağa bağımlı üretim modelinden tedarikçi sayısının artırıldığı bir ekonomik modele geçiş gözlemlenmektedir. Bu çerçevede başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere tüm dünyada önemli bir tedarikçi konumunda olan Çin bu konumunu farklı ülkelere kaptırma sorunuyla karşı karşıya kalmıştır.

2021 yılının küresel düzeyde en önemli gelişmelerinden birisi de Asya ve Afrika kıtalarında gözlemlenen bölgesel anlaşmalar olmuştur. Asya bölgesinde ASEAN ülkelerine (10 tane) ilave olarak 5 ülkenin (Çin, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda) eklenmesiyle RCEP (Regional Comprehensive Economic Partnership) serbest ticaret bölgesi oluşturulmuştur ki şu anda dünyanın en geniş serbest ticaret bölgesi konumundadır. Söz konusu anlaşma 2022 yılından itibaren yürürlüğe girmiştir.

Afrika kıtasında imzalanan Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Anlaşması ise 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi. Afrika ülkelerinin bağımsızlığını kazandığı 1960’lı yıllardan beri gündemlerinde olan kıta içi ticareti ve büyüme potansiyelini artırma hedefleri böylece hayata geçirilmiş oldu.

2021 yılında gündeme gelen bir diğer önemli gelişme de ülkelerin iklim değişikliğine yönelik taahhütleri olmuştur. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülke 2050 ve sonrası için net sıfır karbon emisyonu taahhüdünde bulunmuştur. Her ne kadar şimdilik bunlar sadece taahhüt düzeyinde kalsa ve somut eylem planlarına dönüşmese de önümüzdeki dönemde küresel düzeyde iş birliğini gerektirecek olan konuların başında gelmektedir.

2022 yılında ise dünya genelinde büyümenin yavaşlayarak sürmesi beklenmektedir. 2021 yılında yüzde 6’ya yakın büyüme gösteren dünya ekonomisinin 2022 yılında yüzde 5 seviyelerine yakın bir büyüme göstermesi beklenmektedir. Ancak 2021 yılında ortaya çıkan risklerin 2022 yılında da devam etmesi beklenmektedir. Bu anlamda 2022 yılında dünya ekonomilerinin en önemli gündem maddesinin salgınla mücadele ile birlikte enflasyonla mücadele olması beklenmektedir. Tedarik zincirlerindeki aksamaların ise 2022 yılının ilk yarısında da sürmesi ve yılın ikinci yarısından itibaren tedrici olarak azalması beklenmektedir.

Türkiye Ekonomisi
Türkiye ekonomisi salgının ekonomik olarak en yıkıcı etkilerinin görüldüğü 2020 yılında bile yüzde 1,8 oranında büyüme ile G-20 ülkeleri arasında pozitif büyüme gösteren iki ülkeden biri olurken (diğeri Çin) 2021 yılında da ciddi bir büyüme performansı göstermiştir. 2021 yılının ilk üç çeyreğine göre bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 12 oranında büyüme gösteren ekonominin yılın tamamında çift hanede bir büyüme göstermesi beklenmektedir. Dünya ülkeleri ile kıyaslandığında ise 2021 yıl sonu büyüme tahmini olarak Türkiye gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülke grubunun üzerinde bir performans göstermesi beklenmektedir.

2021 yılındaki büyümenin talep tarafından en önemli belirleyicileri hane halkı tüketimi, ihracat ve yatırım harcamaları olmuştur. Özellikle ihracat 2021 yılında rekorlar kırarak tarihinde ilk defa 200 milyar dolar seviyesini aşmış, yılı da büyük ihtimalle 220 milyar doların üzerinde bir rakamla kapatacaktır. Bu da ihracatın bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 30 seviyesinde artışı anlamına gelmektedir. Sektörel olarak bakıldığında sanayii sektörünün özellikle de imalat sanayiinin bu artışta ciddi bir rolü olduğu görülmektedir. Son dönemde imalat sanayii ihracatının toplam ihracat içindeki payı yüzde 94 seviyesine kadar çıkmıştır. Nitekim büyüme rakamlarında ve büyümenin öncü göstergesi olan sanayii üretimi endekslerinde de bu pozitif büyümeyi görebilmekteyiz.
Büyümenin ardında yatan en önemli sebep ise Türkiye’nin salgın döneminde tedarik zincirlerinde bir aksamaya sebebiyet vermeden üretime devam etmesi olmuştur. Böylece başta AB ve ABD olmak üzere tüm dünyanın tedarikçisi konumunda olan Çin yerine firmalar siparişlerini Türkiye’ye kaydırmışlardır. Bu sayede hem ihracatımız rekorlar kırarak artarken hem de ekonomimiz çift haneye seviyelerinde bir büyüme göstermiştir. Bir diğer ifade ile ekonomimiz salgının getirmiş olduğu krizi fırsata çevirmesini başarmıştır.
Türkiye’nin çift haneli büyüdüğü yıllarda genelde ithalata dayalı tüketim de arttığı için cari açık ve bunun finansmanı bir risk olarak ön plana çıkardı. Örneğin 2011 yılında ekonomi yüzde 11 oranında büyürken cari açığın GSYH’ye oranı da yüzde 8,9 seviyesine kadar çıkarak finansal kırılganlığı artırmıştır. Ancak 2021 yılında ise büyümemiz daha fazla olmasına rağmen cari açığın GSYH’ye oranı yüzde 2 seviyesinde kalacaktır ki bu da ihracata dayalı büyüme modelinin en önemli kazanımıdır.

2021 yılının en önemli olumsuz göstergesi ise enflasyonun tekrar yükseliş eğilimine girmiş olmasıdır. Sene başında yüzde 15 bandında olan tüketici fiyat endeksindeki yıllık artış Kasım ayı sonunda yüzde 21’in de üzerine çıkmıştır. Üretici fiyat endeksindeki yıllık artış ise sene başında yüzde 26,16 seviyesinden kasım ayında yüzde 55 seviyelerine kadar yükselmiştir. Küresel olarak enflasyonun artan emtia ve enerji fiyatları ve tedarik zincirlerindeki aksamalar sebebiyle maliyet bazlı, salgın sebebiyle ertelenen tüketim ve yatırım harcamalarının devreye girmesiyle de talep bazlı olarak artış eğilimindedir. Fiyat istikrarı ile beraber 2021 yılının son çeyreğinde finansal sektörde gözlemlenen dalgalanmaların da bir an önce yerini istikrara bırakması en önemli öncelik olmalıdır ki kur korumalı vadeli TL mevduat uygulamasının bu anlamda atılmış önemli bir adım olduğunu değerlendirmekteyiz.

2022 yılında ise ihracata dayalı ekonomik büyümenin devam edeceği öngörülmektedir. Başta temel ihracat pazarımız olan AB olmak üzere dünyada ekonominin yüzde 5 seviyesinde büyümesine paralel olarak ihracatımızın da büyümesi ve 2021 yılında olduğu gibi 2022 yılında da ekonomik büyümeye ciddi katkı vermesi beklenmektedir. Bu çerçevede 2022 yılında ülkemizin potansiyel büyüme oranı olan yüzde 5 civarında büyümesini değerlendirmekteyiz. Cari işlemler açığının da büyümenin yine ihracata dayalı olması sebebiyle yüzde 2 seviyesinde kalması beklenmektedir.

2022 yılının en önemli gündem maddesi dünyada olduğu gibi ülkemizde de enflasyonla mücadele olacaktır. Bunun için de öncelikle son dönemde finansal piyasalarda oluşan oynaklığın istikrara kavuşması önem arz etmektedir.

2022 yılında dikkatlice izlenmesi gereken bir diğer gösterge de kamunun bütçe açığı ve borç stoku olacaktır. Her ne kadar 2021 yılında bütçe açığımız yüzde 3,5 olan hedefin çok altında olacak ve borç stokunun GSYH’ye oranı da yüzde 40 seviyelerinde kalacak olsa da son dönemde alınan bazı politika önlemlerinin bütçe üzerinde oluşturacağı yükler yakından takip edilmelidir. Asgari ücretlilerin ve diğer ücretlilerin asgari ücrete kadar olan gelirlerinin gelir vergisinden muaf olması, bazı kesimlere 3600 ek gösterge verilmesi ve en son bireyseller için getirilen kur korumalı vadeli TL mevduatta kurdaki artışın faiz oranının üzerinde olması sebebiyle aradaki farkın Hazine tarafından ödenecek olması bütçe üzerinde birtakım maliyetler getirebilecektir. Ayrıca kamu borcunun yapısında da son dönemde gözlemlenen kur, faiz ve enflasyona endeksli borçlanmanın artmış olması da borcun kırılganlığını artırmaktadır.

Maliye politikası ile beraber başta bankacılık sektörü olmak üzere finansal sektörün istikrarı da 2022 yılında önemle takip edilmesi gereken alanlarında başında gelmektedir. Bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 17,3 ile uluslararası standartların çok üzerinde seyretmekte, batık kredi oranı da yüzde 3,5 oranındadır. Bankacılık sektörü en zor zamanlarda bir dış finansman ihtiyacını makul maliyetler ve borç çevirme oranları ile karşılamayı başarmıştır. Bu anlamda sektörün sağlıklı yapısını 2022 yılında da göstermesi ve büyümenin finansmanına katkı sağlaması beklenmektedir.