Enerji kaynaklarının güvenli, kesintisiz ve makul maliyetlerle temini; enerji ithalatçısı ülkelerin dış politika yapımında göz önünde bulundurduğu önemli bir unsurdur.

Enerji, ülkelerin ekonomik kalkınması ve güvenliğinin sağlanması için stratejik öneme sahip bir girdidir. Enerji kaynakları bakımından zengin ülkeler, bu stratejik girdiye kolayca ulaşmanın yanı sıra küresel enerji pazarındaki tedarikçi konumlarıyla yüksek maliyetler altına girmeden önemli bir gelir kaynağının da sahibi olmaktadır. Dezavantajlı durumdaki ithalatçı ülkelerse bir yandan güvenli ve kesintisiz şekilde ihtiyaç duyduğu enerji kaynağının ticaret yoluyla teminine çalışırken, diğer yandan bu ticareti olabildiğince uygun koşullarda ve maliyetlerde gerçekleştirmeyi hedefler. Bu sebeple enerji kaynaklarının güvenli, kesintisiz ve makul maliyetlerle temini; enerji ithalatçısı ülkelerin dış politika yapımında göz önünde bulundurduğu önemli bir unsurdur.

Enerji kaynağı akışındaki kesinti durumunda dışa bağımlı ülkelerin bu kaynağı kısa vadede başka alternatifler yoluyla ikame edebilmesi, yüksek maliyetlidir. Bu da enerjide dışa bağımlı devletleri tedarikçi ülkelere karşı zafiyete düşürmektedir. Bahsi geçen zafiyet; ithalatçı ülkelerin dış politikadaki etkinlik ve hareket alanlarına da yansıyabilir. Enerjide dışa bağımlılığı yüksek, tedarikçilerini ve kaynaklarını çeşitlendiremeyen, yerli kaynaklarını etkin ve verimli kullanamayan ülkelerin; dış politika konularında hareket alanları daralabilir. Zira tedarikçi devletler, ellerindeki enerji kaynaklarını dış politikadaki amaçları doğrultusunda bir ödül-ceza aracı olarak kullanma eğilimindedir. Yüksek getiri ve rant potansiyellerinden dolayı çoğunlukla devlet kontrolündeki şirketler tarafından yönetilen enerji kaynaklarının ticareti, tedarikçi ülkenin çizdiği dış politika çerçevesi doğrultusunda şekillenmektedir. 1970’lerin başında OPEC Krizi olarak adlandırılan ve petrol ihracatçısı Arap ülkelerinin Batılı ülkelere İsrail’e verdikleri desteği gerekçe göstererek uyguladığı ambargo, enerjinin bir dış politika silahı olarak kullanımına örnek oluşturmaktadır. Günümüzde kömür, petrol ve gerekli altyapının bulunması durumunda elektrik gibi temel enerji kaynaklarının spot piyasadan temin edilebilir olması; bu kaynakların tedarikçi ülkeler tarafından bir ödül-ceza aracı olarak kullanılmasını önemli ölçüde kısıtlamıştır. Ticaretin sağlanması için iki ülke arasında uzun vadeli anlaşma ve yüksek maliyetli altyapı gerektiren, gaz hâlinde satışı mümkün olmadığı için spot piyasadan sıvılaştırılmış şekilde alınabilen, sıvı–gaz dönüşümlerinin gerçekleştirilmesi maliyetli olan ve hane halkının ısınma ihtiyacını karşılamada çevreci bir alternatifi zor bulunan doğal gazın, ithalatçı ülkelere karşı bir dış politika silahı olarak kullanılması muhtemeldir. Rusya’nın eski Sovyet ülkelerini kendi yörüngesinde tutabilmek adına doğal gaz anlaşmaları üzerinden yürüttüğü dış politika, buna en çarpıcı örnektir. Bu noktada, yaklaşık yedi senelik ihtiyacı karşılayacağı planlanan Tuna-1 sahasındaki doğal gaz rezervi keşfi, ülkemizi güncel rakamlarla yıllık 12-13 milyar dolarlık dış ticaret maliyetinden kurtaracak ve dış politikamızı olumlu yönde etkileyecektir. Açık deniz doğal gaz teknolojisi transferinin hızla gerçekleşmesi kaydıyla üretim için öngörülen 2023 yılı, kıyısına 90 km mesafedeki Tamar sahasında keşfedilen gazı dört sene içerisinde üretime sokan İsrail örneği düşünüldüğünde gerçekçi görülebilir.

Enerjide dışa bağımlılığın yüzde 70’in üzerinde seyrettiği Türkiye, bu bağımlılığı azaltma iddiasıyla çalışmalar yürütmektedir. Bu kapsamda rüzgâr, su ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir kaynakların toplam kurulu güç içerisindeki payını artırmakta (2019 verilerindeki oran: yüzde 45.2), kesinti tehditlerine karşı doğal gaz depolama yatırımlarını sürdürmekte ve üretimdeki çeşitlendirmeyi sağlamak için nükleer enerji santralinin yapımına devam etmektedir. Atılan bu adımların ve içinde bulunduğumuz pandemi sürecinin bir sonucu olarak Türkiye’nin 2020 Haziran ayındaki doğal gaz ithalatı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 26, petrol ithalatı da yüzde 12 oranında azalmıştır.

Türkiye, yurt içindeki bu adımların yanı sıra doğal gaz tedarikçilerini de çeşitlendirmektedir. Haziran 2020 itibarıyla Türkiye’nin Rusya’dan aldığı doğal gaz miktarı, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 86 gibi yüksek bir oranda azalmıştır. Türkiye bu azalışı; kaya gazı devrimiyle gaz ihracatçısı konumuna yükselen ABD’nin yanı sıra Azerbaycan, Katar, Cezayir, Trinidad ve Tobago gibi ülkelerden aldığı gazla telafi etmektedir. Böylelikle ülkemiz, özellikle Suriye politikasında uyumsuzluk yaşadığı Rusya’ya karşı dış politika alanını genişletmeyi amaçlamaktadır.

Önümüzdeki süreçte hem Karadeniz hem de Doğu Akdeniz’de doğal gaz keşif faaliyetlerinin olumlu yönde ilerlemesi hâlinde, Türkiye’nin doğal gaz ihracatçısı konumuna evrilebilmesi mümkün gözükmektedir. Bu nedenle Türkiye; enerji, ekonomi ve dış politika bağlamında bölgesindeki yeni gelişmelere hazır olmalıdır. Türkiye’nin doğal gaz ihracatına başlaması, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Rusya’ya karşı dış politika etkinliğini ve hareket alanını da artıracaktır. AB ülkelerinin Rusya’ya kıyasla kendileriyle benzer ekonomik ve siyasi kurumlara sahip Türkiye ile yapacakları enerji ticareti, tercihten öte zorunluluk olarak görülmelidir.

İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Osman Zeki Gökçe