Pandemi Sürecinde Balkanlar-AB İlişkileri ve Sonrası
Türkiye-Kuzey Makedonya İş Konseyi Başkanı Dr. Bilal Kara
Balkanlar ve AB’nin yol ayrımına sürüklenmesi, Balkanlarda istenmeyen güvenlik ve istikrar sorununa neden olacağı kesin
Balkan ülkeleri, tıpkı diğer birçok dünya devleti gibi KOVİD-19 salgını başından itibaren hayati bir ikilem içerisinde kaldı. Siyasi iktidarlar; salgının büyüyerek baş edilmesi güç bir hâle gelmesindense, ekonomik dengeleri bir şekilde bu uğurda feda ederek ağır izolasyon ve karantina önlemleriyle salgını kontrol altına almak yoluna gitti. Fabrikalar, iş yerleri ve AVM’lerin faaliyetlerine ara verildi, tüm sınırlar yolcu trafiğine kapatıldı ve toplu taşıma faaliyetleri durduruldu. Kısaca toplumsal ve ticari hayat büyük oranda paralize bir hâle geldi.
Balkanlara Destek Verileceği Yönünde Beklenti Vardı
Hem hükûmetler hem de halk, elbette kırılgan ve dışa bağımlı Balkan ekonomilerinin bu sürece fazla dayanamayacağının ve dönem sonunda ağır ekonomik faturalarla karşılaşacağının farkındaydı. Ancak yine de “Avrupa’daki Ağabeyler”in, Balkan ülkelerini bu kötü günlerde yalnız bırakmayacağı ve hem tıbbi alanda hem de muhtemel bir finansal krizde komşularının onlara destek olacağı yönünde genel beklentiler vardı.
Gelin görün ki bu beklentiler realiteyle uyuşmadı. Avrupa ülkeleri, salgın sürecinin başından itibaren bırakın başka ülkelere yardımı, kendi aralarında bile bir birlik ruhu sergileyemedi. Söz konusu ülkeler, Balkanlar için ilk etapta 370 milyon euro tutarında
düşük profilli bir destek paketi sunmakla yetindi. 2020 yılı sonunda sadece Kuzey Makedonya’nın dış ticari açığının bu rakamın iki katı olduğunu düşününce, bu paketin ülkelere ekonomi anlamında ne kadar faydalı olabileceği aşikârdı.
Balkan Liderleri, AB’yi Eleştiren Söylemlerde Bulundu
Bu gelişmeler, Avrupa’yı ve Avrupa Birliği’ni (AB) bugüne kadar stratejik partner olarak gören Balkan ülkelerinde doğal olarak bir hayal kırıklığına sebep oldu ve bu bir şekilde Balkan liderlerinin söylemlerine de yansıdı. Öncelikle Bulgaristan Başbakanı Bojko Borisov, Bulgaristan’ın bu süreçte Avrupa toplumundan destek görmediğini söylerken Savunma Bakanı Krasimir Karakachanov ise “Avrupa’dan bir tek maske yardımı bile gelmediği hâlde Çin ve Türkiye, Bulgaristan’a destek oldu. Görünen o ki halkların yararı için çalışan, pahalı Avrupa bürokrasisinden ziyade AB’nin yıkmaya çalıştığı ulus-devletlerdir.” yorumunda bulundu. Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic’in Çin Hükûmeti’nin Sırbistan’a 5 milyon maske yardımı yaptığı törendeki konuşmasında “İşte gerçek dayanışma böyle olmalı, AB’nin destek taahhütleri sadece kâğıt üzerinde kalır.” vurgusunu yapması ve yine Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın katıldığı bir TV programında KOVİD-19 sürecinde “AB’nin Arnavutluk’a sırtını döndüğünü” söylemesi de Balkanlardaki sitemkar ruh hâlini yansıtması açısından önemliydi. Tüm bunların üstüne AB’nin salgın sürecinde Birlik üyesi olmayan ülkelere salgından koruyucu tıbbi malzemeyle ekipmanın satışını yasaklaması ve buna AB üyesi olmayan Batı Balkan ülkelerini de dahil etmesi, Balkanlarda AB’nin kredibilitesine iyice gölge düşürdü.
Pandemi Süreci Yeni İttifaklar Oluşturacak
Peki önümüzdeki dönemde süreç nasıl olacak? Bu AB’nin normale dönüş stratejilerinde Balkanları nereye konumlandırdığı ile yakından ilgili. Diplomasi uzmanlarının görüşü, pandemi sürecinin aynı zamanda Avrupa’da AB’nin dışında yeni ve daha dar ittifaklar oluşturacağı, ulus-devlet kavramının ve buna paralel benmerkezciliğin ülke idarelerinde daha ciddi karşılık bulacağı yönünde. Birliğin kendi içinde muhasebesinin yapılacağı, hatta varlığının sorgulanacağı bu muhtemel dönemde, Brüksel’in Balkan perspektifini netleştirmesinin güç olacağına ise kesin gözle bakılıyor.
Öte yandan yeni dönemde Avrupa’nın yüzleşmesi gereken başlıca konular arasında karantina sonrası ekonomik resesyon ve buna bağlı işsizlik gibi problemlerin olacağı da muhakkak. Örneğin Avusturya’da pandemi öncesi kayıtlı işsiz sayısı 200 bin iken sadece pandeminin ilk iki haftasında bu rakam 400 bini buldu. Diğer üye ülkelerde de buna benzer yine ekonomi ve işsizliğe bağlı baş gösterecek sosyal travmalar ile salgın döneminde kendini hissettiren sağlıkta altyapı aksaklıkları gibi konular, AB’yi uzun süre meşgul edecek gibi görünüyor. Peki AB’nin çözmesi gereken sorunlar masada dururken Brüksel, kısa vadede konsantrasyonunu Balkanların ekonomik ve siyasi alandaki bekleyen reform süreçleri ve pandemi sonrası muhtemel finansal krizlerin çözümüne yönlendirir mi? Daha da önemlisi; AB’nin son dönemde Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’yı aday ülke statüsüne kabul etmesiyle hararetlenen Batı Balkanlarda genişleme politikası nasıl şekillenir, AB yeni aday ülkeleri müzakere masasına oturtmakta eskisi kadar istekli olur mu, yoksa bunu zamana yayıp vakit kazanmaya mı çalışır, bekleyip göreceğiz.
Geçtiğimiz haftalarda Avrupa Komisyonu organizasyonunda tüm AB’ye üye ülke ve Balkan liderlerinin dijital ortamda bir araya geldiği “Western Balkan Summit” toplantısı gerçekleştirildi. Bu toplantıda AB Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen, iddialı bir çıkışta bulunarak biraz da gönül alma babında “Balkanlar AB’ye aittir, Balkanların yeri AB’dir.” şeklinde bir açıklamada bulundu ve ileriki dönemde yeni bir destek paketinin Balkan ülkelerinin kullanımına sunulacağını duyurdu.
En Büyük Ekonomik Daralmayı Yunanistan Yaşayabilir
Ancak Balkan ülkelerinin beklemeye çok da tahammülü yok. Uluslararası Para Fonu IMF’nin kendi verilerine dayandırarak yayımladığı rapora göre Balkan ülkelerinin 2020 yılından, 2008 krizine göre çok daha ciddi ekonomik hasarlarla çıkacağı öngörülüyor. Hizmet sektörü ağırlıklı Balkan ekonomilerinin bu dönemde yüzde 3 ile yüzde 10 arası daralacağı tahmin ediliyor. Buna göre ekonomisi büyük ölçekte turizme dayalı Yunanistan’ın ise en büyük daralmayı yaşayacağı; bunu Hırvatistan, Karadağ ve Arnavutluk’un takip edebileceği söyleniyor. Bu senaryonun, bilim insanlarının sonbaharın gelmesiyle yeniden ortaya çıkabileceğini ifade ettiği “2. Dalga KOVİD-19” salgını ile daha da kötüleşme ihtimali var. 2014-2015 yıllarında Yunanistan’daki ekonomik krizi, ardından Atina sokaklarında yaşanan kaosu hatırlarsanız ve buna Brüksel’in o yıllardaki kayıtsızlığını da eklerseniz, şimdilik gönül istemese de böyle bir manzarayla Balkanlarda tekrar karşılaşmamız içten değil gibi duruyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde salgın durumunun “resmen” kaldırıldığını ilan eden Slovenya Başbakanı Janez Jansa, daha şimdiden “Sağlık krizinin ardından ekonomik krizin geleceği ve buna tüm vatandaşların hazırlıklı olması gerektiği” uyarısında bulundu.
AB’nin Tutumu Beklenmedik Gelişmelere Yol Açtı
Sosyal bilimlerde etnik çekişme ve istikrarsızlık ortamını vurgulamak için kullanılan “Balkanizasyon” (Balkanisation) tabiri, bölgede süregelen sosyal ve siyasi çatışma durumunu ifade etmek için kullanılıyor. Bu tabirin tasvir ettiği kaos ortamından uzakta kalmak, siyasi, sosyal ve ekonomik istikrara kavuşmak amacıyla Balkanların, tüm dış politika hedeflerini Haziran 2003’teki Selanik Zirvesi’nden itibaren AB-Atlantik kurumlarıyla bütünleşme üzerine kurması anlaşılır ve makul bir tutumdu. Şüphesiz teorik ve pratik olarak AB’nin barış ve adalet temelinde böyle bir uyumu Balkanlara taşıyabilmesi potansiyeli yüksekti. Öte yandan AB’nin ise Balkanlara
ilgisiz kalmadığı, tam aksine bölgede alabildiğine etkin olmaya çalıştığı son derece açıktı. Avrupa’nın Asya ile bağlantı güzergâhı olan Balkanların istikrarı ve güvenliği, aynı zamanda Avrupa’nın da iç istikrarı ve güvenliği anlamındaydı. AB’nin planlı adımları, bölgeyi diğer ülkelerin nüfuz alanı olmaktan uzaklaştırırken; mali, sosyal, siyasi ve dolaylı askeri destekleri de bölgede son 20 yılda birçok beklenmedik gelişmelere yol açtı.
AB’nin 21. Yüzyıla Girerken Yaşadığı Sorunlar
Pandemi süreci, bugün geldiğimiz noktada AB ile Balkanları ortaklıkta zorlayacak bir hâle getirdi. AB; 21. yüzyıla girerken 2008 küresel ekonomik krizinin “Eurozone”da yarattığı olumsuz etkiler, Londra, Madrid, Paris, Brüksel gibi şehirlerde yaşanan terörist eylemler, Arap Baharı sonrasında başlayan düzensiz göç ve mülteci problemleri ve son olarak Brexit süreci gibi birçok ciddi sorunla yüz yüze kaldı. Ancak bunlardan hiçbiri KOVİD-19 salgınında olduğu gibi aynı anda hem siyasi hem ekonomik hem de sosyal sonuçları doğuran komplike ve küresel boyutta ucu açık bir sorunsala dönüşmedi. Gelin görün ki bu durumun Balkanlar ile AB arasında dayanışmayı kesintiye uğratmaması ve şimdiye kadar elde edilen kazanımların kaybedilmemesi açısından hayati öneme sahip.
Uzun Vadeli Ortaklık Genel İstikrarı Tesis Edecektir
Balkanlar ve AB’nin bir yol ayrımına sürüklenmesi; Avrupa’nın doğuya açılan kapısı olarak nitelendirebileceğimiz Balkanlarda istenmeyen birçok yeni güvenlik ve istikrar sorununa neden olacağı, bundan da en yakın komşuları AB ülkelerinin etkileneceği kesin. Balkanlar; bunun tersine bir senaryoda, Avrupa’nın destekleriyle başarıyla yönetilen bir pandemi sonrası döneminde ise konum avantajı sayesinde Avrupa’nın salgın sonrası yeniden şekillenecek tarım, gıda ve hatta sanayi alanlarındaki tedarik zincirinde önemli bir halka hâline gelebilir. “Tek taraflı, çıkara dayalı bir ilişki” yerine “uzun vadeli, kazan-kazan perspektifi üzerine kurulu bir ortaklık”, bölgede hem genel istikrarı tesis edecek hem de kalkınmayı hızlandırarak bölgenin sosyo-ekonomik refah seviyesini artıracaktır.