Riskler ve Fırsatlar: Trump’ın Kazanması Türkiye Açısından Ne İfade Ediyor?

ABD’nin müttefiki olarak Türkiye, Trump’ın liderliği ilişkileri karmaşık şekillerde etkileyebileceğinden ötürü değişen dinamikleri yakından takip ediyor

ABD seçimleri sonucunda Trump, Kamala Harris’e karşı kesin bir zafer elde etti. Bu husus, ciddi küresel etkiler yaratacak bir dönüm noktası getirdi. ABD’nin müttefiki olarak Türkiye, Trump’ın liderliği ilişkileri karmaşık şekillerde etkileyebileceğinden ötürü değişen dinamikleri yakından takip ediyor. Türkiye’nin S-400 füze sistemini satın alması, Fethullah Gülen ve FETÖ üyelerine yönelik iade talepleri ve PKK bağlantılı gruplara yönelik farklı tutumlar misâli süregelen ve muazzam önem arz eden çeşitli konular, iki ülke arasındaki ilişkileri geçmişte germiş olmakla beraber gündemin merkezinde yer almaya devam etti. Dahası, Türkiye’nin gitgide daha proaktif ve bağımsız bir hâl alan dış politikası, bu zamana kadar yapılmış ittifakları sınamanın yanı sıra ABD-Türkiye ilişkilerinin gelecekteki gidişatına dair kayda değer soruları gündeme getirdi.

Trump’ın ilk başkanlık dönemindeki en akılda kalıcı olaylardan biri, Rahip Andrew Brunson krizi nedeniyle Türkiye ekonomisini “mahvetmekle” tehdit etmesiydi. Söz konusu bu olaylar sırasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Trump ile diplomatik angajmanı ve eski bakan Berat Albayrak’ın bağlantıları birtakım faydalar sağlamıştı. Bu dönemi andıran çekişmeli anlar ve fırsatların devam edebilmesinin olası görüldüğü önümüzdeki süreçte, Trump’ın yeniden seçilmesi hem fırsatlar hem de zorluklar sunan yeni dinamikler getirebilir. Trump’ın dış politikaya pragmatik yaklaşımı ekonomik iş birliğini destekleyebilir. Buna karşın Türkiye, kendi hedeflerini Trump’ın direkt bir yapıya sahip işlemsel çerçevesi bağlamında dengelemeye hazır olmalıdır.

ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ VE EKONOMİK STRATEJİ: ABD-ÇİN JEOPOLİTİK GERİLİMİNDE TÜRKİYE’NİN STRATEJİK KONUMU

Trump, gerilimi tamamen azaltmak yerine Çin’e karşı koymaya odaklanmakla beraber ABD kaynaklarının verimli kullanımını teşvik eden bir çatışma yaklaşımı izlemektedir. Söz konusu bu strateji, kontrollü istikrarsızlığı sürdürürken ABD hakimiyetine meydan okuyabilecek bölgesel güçlerin yükselişini önlemeyi amaçlamaktadır. Mevzubahis yaklaşım ABD’nin çatışma bölgelerinden çekilmesini önermemenin yanı sıra uygun maliyetli angajmanın önemini öne çıkarmaktadır. Türkiye bu durumu avantajlı kılabilir. Rusya ve Ukrayna’nın çatışmaya kilitlendiği Karadeniz Bölgesi’nden Suriye’ye, İsrail-Filistin geriliminden Irak’ta artan anlaşmazlıklara ve yaklaşan seçimlere, bilhassa da İran’ın etkisi ve vekillerine kadar sınırlarına yakın bölgelerdeki çatışmaların azaltılması çıkarlarına hizmet edecektir.

Türkiye, diplomatik hedefleri doğrultusunda daha istikrarlı bir bölgesel ortamdan kazançlı çıkacaktır. Trump, Rusya ile diplomatik müzakere arayışına girerek Ukrayna ihtilafını hızlı bir şekilde sona erdirme arzusunu dile getirdi. Kendisinin bu duruşunu ise Rusya’ya yönelik toleransı, ABD’nin Ukrayna’ya yönelik harcamalarına dair şüpheciliği ve Çin’e yönelik stratejik odağı şekillendiriyor. Lâkin bu durum, ABD’nin Ukrayna’dan tamamen çekilmesinden ziyade kaynakların optimize edilmesini hedefleyen bir stratejiyi öneriyor. Trump yönetiminin, Rusya’nın ya da Avrupa’nın aşırı nüfuz kazanmasını ya da karşılıklı iş birlikleri kurmasını önlemek üzere Ukrayna’daki müdahalesi bağlamında çeşitli düzenlemeler yapması da oldukça muhtemel görünüyor. Benzer bir yaklaşım, Trump’ın İsrail’i sürekli desteklerken İbrahim Anlaşmaları misali girişimler vesilesiyle Arap devletleriyle ilişkilerde normalleşmeyi teşvik ettiği İsrail-Filistin çatışmasında da geçerli olabilir.

Trump’ın bölgesel delegasyona olan eğilimi, istikrar çabalarına yön verme bağlamında Türkiye gibi yerel aktörlere güvenmesine ön ayak olabilir. Bilhassa İbrahim Anlaşmaları ve öneri aşamasındaki bir proje olan Hindistan Orta Doğu Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC), bölge devletleri ile İsrail arasında karşılıklı bağımlılıkları teşvik edebilir ve nihayetinde İsrail’in güvenliğini güçlendirebilir.

Trump yönetimi, İsrail’i desteklemenin ötesinde büyük olasılıkla İran’ın vekillerinin etkisini sınırlamaya, yaptırımları sürdürmeye ve İran’ın bölgesel gücünü kontrol altına almaya öncelik verecektir. Çin’in bir aracı konumunda olduğu Suudi Arabistan-İran yakınlaşması da Trump’ın karşı koymaya çalışabileceği bir başka gelişme olarak öne çıkıyor. İran’ın Suriye ve Irak’taki etkisinin azalması Türkiye’nin bölgesel hedeflerini, bilhassa da Asya ekonomilerini ve Hindistan’ı Körfez’e, Irak’a, Türkiye’ye ve Avrupa’ya tedarik zinciri ve enerji bağlantıları aracılığıyla bağlamayı hedefleyen Kalkınma Yolu Projesi’ni destekleyebilir. Söz konusu bu proje, İran’ın Irak’taki etkisini sınırlandırmak bağlamında ABD’nin çıkarlarıyla örtüşebilir.

Kürt meselesi, bilhassa Türkiye’nin PKK ile bağlantılı olarak gördüğü PYD bağlamında hâlâ ciddi bir ihtilaf noktası olmayı sürdürmektedir. ABD ve Türkiye’nin Kalkınma Yolu Projesi misâli girişimlerde iş birliği yapması, yakın bir uyum ve koordineli bir bölgesel strateji açısından çeşitli fırsatlar yaratabilir.

EKONOMİK İŞ BİRLİĞİ VE TİCARET

Yeniden seçilmesindeki en önemli etkenlerden biri olan ekonomiyi canlandırma vaadi sunan Trump’ın dış politikasının temelinde ekonomik öncelikler yatıyor. Türkiye açısından baktığımızda, ABD’nin ekonomik çıkarlarına stratejik olarak uyum sağlamak, Trump’ın liderliği altında ilişkilerin iyileştirilmesine giden yolların önünü açabilir. Bununla birlikte, Türkiye’nin Batı dışı ittifakları ve Rusya ile arasındaki ekonomik ve güvenlik bağları, ABD ile ilişkilerini zorlaştırabilir. Trump’ın, bilhassa yaptırımlar söz konusu olduğunda, Türkiye’nin Rusya ile ekonomik ilişkilerini sürdürmesini desteklemesi pek olası değil. Dahası Türkiye, Çin ile arasındaki ticaret hacmi İran ve Mısır gibi diğer bölgesel aktörlere kıyasla mütevazı kalsa da söz konusu bu ülke ile ekonomik ilişkilerini güçlendirmiştir.

Bilhassa elektrikli araç sektöründe olmak üzere güçlenmeye devam eden Türk-Çin ortaklığı, ABD-Çin rekabetinin şiddetlendiği bir dönemde ABD ile Türkiye arasında bir gerilim noktası hâline gelebilir. Çin ile ekonomik uyum, bilhassa Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika’da rekabeti de beraberinde getirmektedir. Türk şirketleri söz konusu bu bölgelerde Çinli firmalarla giderek daha sıkı rekabet etmektedir. Türkiye, Çin ile ekonomik bağlarınıdikkatli bir şekilde yönetirken ve belirli sektörlerde rekabet ederken ABD ile olumlu ilişkilerini sürdürmelidir. Mevzubahis hassas dengeleme hareketi, stratejik diplomasi ve dikkatli ekonomik planlama gerektiren çeşitli zorluklar da doğurabilir.

Türkiye’nin Kalkınma Yolu Projesi, ABD çıkarları açısından çeşitli faydalar sağlamaktadır. Türkiye’nin yerleşik altyapısı sayesinde bu girişim Avrupa ve Orta Doğu arasındaki enerji ticaretini kolaylaştırarak Rus kaynaklarına olan bağımlılığı azaltabilir. Ek olarak, proje Hindistan’a alternatif bir ticaret yolu sağlayarak onu Çin’e karşı potansiyel bir tedarik zinciri rakibi olarak konumlandırabilir. Irak’ın istikrara kavuşturulması ve İran’ın etkisinin azaltılması ABD’nin hedefleriyle örtüşmektedir. Türkiye’nin bölgesel güvenliğin sağlanmasındaki rolü, ABD’nin üzerindeki mali ve lojistik yükü de azaltmak yoluyla her iki ülke için de karşılıklı fayda sağlayabilir.

TÜRKİYE’NİN DÜNYA SİYASETİNDEKİ NEV’İ KONUMU: ÇOK TARAFLI GİRİŞİMLER VE ABD İLE İLİŞKİLER

Başarısızlıkla sonuçlanmış olsa dahi Türkiye’nin BRICS’e katılma yönündeki son girişimi, alternatif ittifaklar kurma yönünde belli çabaların sergilendiğini ortaya koymaktadır. Mevzubahis ret durumu ABD’nin küresel ittifaklar üzerindeki etkisinin altını çizerken, Hindistan’ın da büyük olasılıkla ABD’nin baskısıyla hareket ederek Türkiye’nin üyeliğine karşı çıktığına dair söylentiler varlığını sürdürmektedir. Trump, Türkiye’nin BRICS’e olan ilgisini Batı’dan uzaklaşmaktan ziyade pragmatizme dayanan stratejik bir hamle olarak yorumlayabilir. Söz konusu bu bakış açısı, karşılıklı esnekliğe izin veren daha uyarlanabilir bir ABD-Türkiye ilişkisinin önünü açabilir.

Trump’ın başkanlık pozisyonunu devralacağı bu dönemde Türkiye, ABD ile güçlü bağlarını korurken Batı dışı bloklarla ilişkilerini dengelemek bağlamında daha serbest hareket etme imkanı bulabilir. Trump’ın etkileşimsel dış politika yaklaşımı, Türkiye’ye Türk Konseyi dâhil olmak üzere çok taraflı örgütlerde daha fazla özerklik sağlamak vesilesiyle, ülkemizin bilhassa Rusya ile Çin kaynaklı olası tehditlere karşı NATO taahhütlerini sürdürürken yeni etki yolları keşfetmesine olanak tanıyabilir. Trump’ın zaferi Türkiye için riskler ile fırsatları bir arada sunuyor.

Trump’ın pragmatik ve etkileşimsel yaklaşımı Türkiye’nin güçlü ekonomik bağlar kurmasının önünü açabilir ve Orta Asya ve Orta Doğu gibi bölgelerde sahip olduğu etkiyi potansiyel olarak artırabilir. Bununla birlikte, bilhassa ABD’nin Kürt güçlerine verdiği destekle ilgili ciddi anlaşmazlıklar varlığını sürdürebilir ve Türkiye’nin stratejik hedeflerine meydan okuyabilir. Trump’ın, ABD’nin Ukrayna ihtilafına müdahil olması konusundaki açık tutumu, Türkiye’ye arabulucu olarak konumlanma ve bu vesileyle diplomatik pozisyonunu güçlendirme bağlamında belirgin bir fırsat sunuyor. Genişletilmiş ekonomik iş birliği beklentilerinin yanı sıra, Trump’ın göreve dönmesi Türkiye’nin stratejik esnekliğini artırmak suretiyle ülkemizi çok kutuplu bir dünya senaryosunda kilit bir oyuncu olarak konumlandırabilir.

Trump’ın başkanlığı Türkiye açısından daha etkin bir dönemin kapılarını açabilir. Nitekim bu durum, ülkemizin bir yandan değişen küresel manzaranın karmaşıklıklarını yönetirken diğer yandan bölgesel hedeflerini takip etmesine olanak tanıyabilir. Söz konusu bu değişim, Türkiye’nin değişen uluslararası arenada kendisini kilit bir jeopolitik aktör olarak konumlandırmasını sağlamak vesilesiyle çeşitli zorluklar ile bir o kadar muazzam fırsatlar sunmaktadır.

Yorum Yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Start typing and press Enter to search