Simon Kuper’in kült kitabı Futbol Asla Sadece Futbol Değildir başlığı, günümüz sinema endüstrisi için de kullanılabilir mi?

Dünya, iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte McLuhan’ın öngördüğünden daha küçük bir köye dönüştü. Bu global köyde bir filmin ya da dizinin, sanatsal yönü ve anlattığı hikâyenin derinliğinin yanı sıra ait olduğu ülkenin pazar payına katkısı da yadsınamaz. Fareli köyün kavalcısı masalını hepimiz biliriz. Kısaca hatırlatmak gerekirse, bir gün köyü fareler basmış ve köylü o farelerden nasıl kurtulacağını düşünürken köye bir çalgıcı gelmiş. Çalgıcı, muhtar ile anlaşarak sihirli kavalıyla tüm fareleri peşinden sürüklemiş. Bugün kitleleri peşinden sürükleyen, ekran başına kilitleyen, ülkelerin kamu diplomasisini güçlendiren, yumuşak güç olarak kültürü kullanan araç sinema ve TV dizileridir. Bu gerçeği gördüğümüz anda bir filmin ya da dizinin, daha geniş bir ifadeyle “görsel bir kültürel ürünün” sadece kendi kapsamı içinde değerlendirilemeyeceği aşikârdır. Yani sinema asla sadece sinema değildir.

TEK BİR FİLM BİLE KAMU DİPLOMASİSİNE ETKİ EDEBİLİYOR

70’li yıllardaki petrol krizinden sonra fordist üretimden esnek üretime geçilmesi, uluslararası şirketlerin ve ticaretin önünü açtı. Böylece pazarın genişlemesi hem üretimde hem de dağıtımda çeşitli olanaklar yarattı. Film endüstrisi de bu imkânlardan fazlasıyla faydalandı. Çok uluslu projeler çoğaldı, uluslararası festivaller ve dağıtım zincirleri sayesinde bir filmin geniş kitlelere ulaşması kolaylaştı. ABD film endüstrisinin tek başına pazarın önemli bir bölümünü domine ettiği fordist dönemde, büyük prodüksiyon şirketlerinin üretim alanı olan Hollywood’un Amerikan rüyasını dünyaya nasıl pazarladığı hepimizin malumu. Bu tek taraflı kültürel emperyalizm artık çok yönlü bir şekilde yürütülüyor ve tek bir filmin bir ülkenin yönetim şekli, ekonomik durumu ve kültürel atmosferi hakkında yarattığı temsil gücü o ülkenin kamu diplomasisine ve ticaret hacminin büyümesine doğrudan etki ediyor. Bu zaman zaman tersten de yürütülen bir kültür politikasına dönüşebiliyor. İran sinemasının son yıllardaki yükselişiyle Batı’nın oryantalist bakışı; İran’daki demokrasi yoksunluğuna, kadınların domestik durumuna ve yoksulluğa doğrudan gönderme yaparak küresel seyircinin algısı doğrudan manipüle edilebiliyor. Bunu ülkemizi yurt dışındaki festivallerde temsil eden filmlerde de kısmen görmek mümkün.

GÖRSEL KÜLTÜR, SİNEMANIN FAALİYET ALANINI GENİŞLETTİ

70’lerdeki postmodern dalganın ve özgürleşme havasının ardından gelişen teknolojiyle yazılı kültürün yerini görsel kültüre bırakması, sinemanın faaliyet alanını daha da genişletti. Son açıklanan raporlarda global online dizi/ sinema platformları pazarının 13 milyar dolar büyüklüğe ulaştığı belirtildi. Bu pazarın en büyük oyuncusu ise tüm dünyada 100 milyonun üzerinde kullanıcıya hizmet veren ve “Hakan: Muhafız” dizisiyle 2018’de Türk yapımı dizileri de dünyaya pazarlamaya başlayan Netflix. Söz konusu platform, global online dizi/sinema pazarının yüzde 88’ine hâkim durumda. Bunun yanı sıra Hulu, Amazon ve Hollywood’un güçlü prodüksiyon şirketlerinin de dâhil olmasıyla pazarın ne kadar büyüyeceği kolayca tahmin edilebilir. Bu büyüklük ülkelere göre düşünüldüğünde, Batı’nın kültürel ve ekonomik üstünlüğü göze çarpıyor.

TÜRKİYE DİZİ SEKTÖRÜNÜN İHRACATTAKİ PAYI

Türkiye, son yıllarda dizi sektörüyle güçlü bir aktör konumuna yükseldi. Son verilere göre Türk dizi sektörü, 156 ülkeden yaklaşık 500 milyon seyirciyle buluşarak 350 milyon doların üzerinde ihracat hacmine ulaştı. Bu dizilerdeki Türk mutfağı, turistik mekânlar, tarihî lokasyonlar, sosyal dokumuzu yansıtan bölgeler, aile anlayışımız, sosyal ilişkilerimiz ve fikir hayatımız gibi olgular birer pazarlama aracına ve reklama dönüşebiliyor. Aynı durum filmler için de geçerli. “Neşeli Günler” filmiyle turşuyu, “Muhsin Bey” filmiyle kebabı, “Kış Uykusu” filmiyle Kapadokya’yı, “Ah Güzel İstanbul” filmiyle Boğaziçi’ni anlatabileceğimiz gerçeğini göz ardı etmemek gerekiyor.

TURİSTLERİN GÜMÜŞ DİZİSİNDEKİ YALIYI SORDUĞUNU HATIRLIYORUM

Günümüzde film ve diziler, ülkelerin ticari ilişkilerindeki rolünde çok güçlü bir etkiye sahip. Bu etki, olumlu sonuçlar doğurabileceği gibi yukarıda belirttiğim İran örneğinde olduğu üzere olumsuz bir etki de yaratabilir. Yıllar evvel iki Arap turistin Beşiktaş’ta bana Gümüş dizisinin çekildiği yalıyı sorduğunu hatırlıyorum. Bu hatırayı geçen yıl “Arap yatırımcılardan Boğaz’daki yalılara rağbet var” başlıklı haberle düşündüğümde, dizilerin Arap dünyasında nasıl yankılandığını anlayabiliyorum. Bugün diziler, iç pazarda bile kendi pazarının dışına rahatlıkla açılabiliyor. Diriliş Ertuğrul dizisinin; tespih, yüzük, bayrak, kalpak gibi birçok ürünün satışının artmasında olağanüstü etkisi var. Aynı etki Çukur dizisi için de geçerli. Çekimlerin yapıldığı yer olan Balat’ın sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik dönüşümünde Çukur’un etkisi önemli boyutlara ulaşmış durumda. Çekim mekânlarına gelen yerli turistler bile Balat esnafının yüzünü güldürmeye devam ediyor.

FİLM VE DİZİLER TURİZM SEKTÖRÜNE DE KATKI SAĞLIYOR

İç pazarda sözünü ettiğim etki, dış pazarda ve uluslararası ticari arenada daha belirgin bir hâl alıyor. Kamu diplomasisini güçlendiren yapıtlar, uluslararası ticaretin de önünü açıyor. Burada öncelikli pay turizm sektörünün oluyor. Film ve dizilerin çekildiği mekânlar çoğunlukla olağanüstü atmosferlerle yaratıldığından, küresel seyircinin ilgisini çekiyor. Çoğunluğunu Amerikan filmleri oluştursa da süper kahraman temalı filmlerin lisanslı ürünleri pazarda oldukça rağbet görüyor. Ağırlıkla çocukları ve daha genç grupları hedefleyen bu ürünler, okul çantalarından tişörtlere kadar geniş bir yelpazede sunuluyor. Bu liste uzatılabilir ve belki de ucu bucağı olmayan bir listeye dönüşebilir.

Konuyu derleyip toparlayıp noktalamak gerekirse film/dizi; bir görsel kültürel ürün olmasının yanı sıra ülkelerin kamu diplomasisini geliştiren, uluslararası imaja katkısı olan mutfak kültüründen, modaya, ev araç-gerecinden teknolojiye kadar birçok ürünün yaygınlaşmasına hizmet eden bir araç. Bu aracı doğru kullanan ülkelerin uluslararası ticari alanda başarısını araştıran bir rapor hazırlanabilirse belki hipotezimin bir teze dönüşmesi mümkün olabilir.

Sinema Yazarı Kürşat Saygılı