Ülkelerin eriştiği ticaret boyutu, ilişkilerin belli bir seviyeden aşağı inmesinin ve daha da kötüleşmesinin önüne geçmektedir

Siyaset-ticaret ilişkisi, her daim hem ekonomi hem de siyaset biliminin ilgi gösterdiği bir çalışma alanı olmuştur. Ricardo ve Keynes gibi klasik iktisatçılar ve Hirschman gibi siyasal iktisatçılar, aradaki ilişki üzerine düşüncelerini akademik eserlerinde ortaya koymuşlardır. Uluslararası ve ikili ticaretin siyaseti olumlu etkilediği ve “yumuşattığı” iddiası, eskiden beri var olan genel kabul olarak kendini göstermiştir. Örneğin; 1789 yılında, ünlü Fransız yazar Montesquieu’nun devletlerarası barışın aslında uluslararası ticaretin doğal bir sonucu olduğu iddiası, bu genel kanının eskiden beri var olduğunu bize göstermektedir. Tabii, herkes bu konuda mutabık değildir. Ticaretin savaş ve çatışmaya yol açtığını iddia eden düşünürler (Marksist düşünürler) de mevcuttur.

Ticaretin siyaseti nasıl belirlediğini gösterebilecek en iyi örnek, muhtemelen Avrupa Birliği’nin hikâyesidir

SİYASET TİCARETİ NASIL ETKİLİYOR?

Farklı görüşlere rağmen, siyaset ile ikili ya da uluslararası ticaret arasında var olan sıkı ilişki bir vakıadır ve bu ilişki çift yönlü olabilir. Diğer bir deyişle; güçlü siyasi ilişkiler güçlü ticari ilişkilere yol açabildiği gibi güçlü ticari ilişkilerin de ikili ya da çoklu siyasi ilişkilerin gelişmesine hizmet ettiği genel kabuldür. Siyaset-ticaret ilişkisindeki dinamiği göstermesi açısından Amerika-Çin arasında vuku bulan ve “Ticaret Savaşı” şeklinde ifade edilen gelişmeler çok önemlidir. Esasen Amerika Birleşik Devletleri’nin belirli bir ekonomik kaybına rağmen Çin’e uygulanması hesap edilen ticari kısıtlamaların kaynağı, uluslararası siyasette son 20 yılda yaşanan kritik gelişmelerde aranmalıdır. Öncelikle küresel ticarette ve ekonomide Çin’in yakalamış olduğu ekonomik performans karşısında çözüm arayan ABD’nin asıl endişe kaynağının, iktisadi ve ticari olmaktan ziyade siyasi olduğu aşikârdır. Küresel hegemonyada olabilecek muhtemel bir değişim tehdidi ile karşı karşıya kalan ABD’nin son ticari hamlelerini, Çin’e karşı önlem alma şeklinde değerlendirmek gerekmektedir.

Siyaset-ticaret ilişkilerinde ilginç hususlardan bir diğeri de ikili siyasi ilişkilerde yaşanan sorunların, ülkelerin ticari ilişkilerine birebir yansımayabileceğidir

AVRUPA BİRLİĞİ GÜZEL BİR ÖRNEK

Çin-ABD ilişkilerindeki son gelişmeler, siyasetin ticareti nasıl belirlediğini somut bir şekilde gösterirken ticaretin siyaseti nasıl belirlediğini gösterebilecek en iyi örnek ise muhtemelen Avrupa Birliği’nin (AB) hikâyesidir. I. ve II. Dünya Savaşlarında birbirleriyle savaşmış ve milyonlarca insanın ölmesine neden olmuş Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’dan oluşan altı Avrupa ülkesi, bir araya gelerek bölgedeki barış ve refahın ilk önce aralarında ortak alışverişten geçtiği düşüncesiyle hareket etmişlerdir. Böylelikle uluslararası siyasette ve iktisatta devrimsel bir atılım sağlayarak bugünkü Avrupa Birliği’ni gerçekleştirmeyi başarabilmişlerdir. Ortak alışverişin temelinde; kömür ve çelik yatarken 1957 Roma Antlaşması ile birlikte Avrupa Ekonomik Topluluğu kurularak üye ülkeler arasında malların, iş gücünün, hizmetlerin ve sermayenin serbestçe hareket edebileceği bir oluşum kurulması başarılmıştır. Zaman içinde büyük bir başarı kazanan bu ticari ve ekonomik birliktelik, siyasi birliğin de yolunu açmıştır. Dolayısıyla uluslararası siyasette bütünleşme teorilerinde “yayılma/taşma etkisi” olarak bilinen bu durum, ticaret ve ekonomideki ortaklığın siyasi ortaklığa dönüşmesine neden olmuştur. Uluslararası siyaset ve ekonomide gerçekleşen bu başarı, dünyanın farklı birçok bölgesinde taklit edilmektedir. En son Rusya’nın öncülüğünde kurulan Avrasya Birliği örgütü, eski Sovyetler Birliği coğrafyasında, ortak ticaret ve iktisadi ilişkileri önceleyerek AB benzeri bir oluşumu başarmayı hedeflemektedir. II. Dünya Savaşı’nın hemen sonunda çok özel şartlarda gerçekleşen AB’nin, diğer coğrafyalarda birebir taklit edilmesi çok zor olsa da bu oluşumun kurulma hikâyesinden ilham alınacak taraflar mevcuttur. Siyaset-ticaret ilişkilerinde ilginç hususlardan bir diğeri de ikili siyasi ilişkilerde yaşanan sorunların, ülkelerin ticari ilişkilerine birebir yansımayabileceğidir. Diğer bir deyişle; siyasi sorunlar ve hatta krizler yaşayan iki ülke arasındaki ticari münasebetler, siyasi ilişkilerde yaşanan sorunların ölçüsünde olumsuz etkilenmemiş de olabilir. Bu konuda 1986 yılında ortaya çıktığında büyük skandallara yol açan ABD-İran arasındaki silah ticareti, şüphesiz devletlerin yasal ve ahlaki olmayan ticari ilişkilerine de bir örnektir. Bunun yanı sıra yasal ve ahlaki zeminde siyaseten sorunlu olabilen iki ülke arasındaki ticari ilişkiler devam edebilmektedir. Diğer bir deyişle ticaret, siyasi krizler arasında kendine bir yol bularak siyasetten belli oranda ayrışabilmektedir.

Türkiye-AB arasındaki güçlü ticari ilişkiler, siyasi krizlere rağmen ilişkilerde belli bir istikrarın oluşturulmasına olanak sağlamaktadır

GÜÇLÜ TİCARI İLİŞKİLER, SİYASİ KRİZLERİ ÖNLEYEBİLİYOR

Esasında ticaretin kendisini siyasetten bir ölçüde ayrıştırabilme imkânı, bölgesel ve küresel barışın devam etmesi için de iyi bir fırsat sağlamaktadır. Örneğin, Türkiye-AB ilişkileri son yıllarda çok büyük sorunlar yaşamış olmasına rağmen ne Türkiye ne de AB tarafı ilişkileri tamamen koparmayı hedeflememektedir. Bu durumun siyaset ve güvenlik gibi başka nedenleri olsa da AB-Türkiye arasındaki güçlü ticari ilişkiler, siyasi krizlere rağmen, ilişkilerde belli bir istikrarın sağlanmasına hizmet etmektedir. Ticari ilişkileri gerçekleştiren iş adamları ve ticaret erbapları, kısa vadede siyasi alanda bazı sorunların ve krizlerin olduğunu/olacağını bilseler dahi, ticaret yollarının aynı oranda bu sorunlardan etkilenmeyeceğini ve önünde sonunda siyasi sorunlara çözümler bulunacağı düşüncesi ile hareket ekmektedir. Bu açıdan, liberal uluslararası ilişkiler kuramının ortaya koyduğu gibi, ikili ilişkilerde ticaret bir çeşit “yumuşatıcı” etkiye sahiptir. Ortak ticaretin “karşılıklı bağımlılık oluşturma” etkisi, ikili ve çoklu ilişkilerdeki sorunların daha yapıcı bir tarzda çözülmesinde de etkin bir faktör olabilmektedir. Bu konuda, Türkiye-Almanya ilişkileri örnek gösterilebilir. Zaman zaman yaşanan siyasi dalgalanmalara rağmen iki ülkenin eriştiği ticaret boyutu, ilişkilerin belli bir seviyeden aşağı inmesinin ve daha da kötüleşmesinin önüne geçmektedir.

Uluslararası aktörler arasında var olan güçlü ticari ilişkiler; bölgesel ve küresel barışa hizmet etmektedir

GÜÇLÜ TİCARI İLİŞKİLER, BARIŞA HİZMET EDİYOR

Farklı teorik yaklaşımlar ve iddialar olsa da siyaset-ticaret ilişkilerinde uluslararası aktörler arasında var olan dengeli, güçlü ve kurumsal ticari ilişkiler; bölgesel-küresel barışa ve refahın gelişmesine hizmet etmektedir. Bu bakımdan, güçlü ve son derece dinamik iş insanları ile ülkemizin bölgesinde ve uluslararası düzeyde; dengeli, güçlü, ikili ve çoklu siyasi ilişkiler kurma potansiyeli de yüksektir.

Akademisyen Prof. Dr. Ali Resul Usul