Uluslararası ilişkilerin karmaşık ağı içerisinde diplomasi, geleneksel bağlamda egemen devletlerin alanı olmuştur. Büyükelçiler, konsoloslar ve de elçiler, barış içinde bir yaşamı teşvik etmek ve ittifaklar kurmak adına diplomaside ön planda yer almıştır. Ancak küreselleşmenin yükselişi ile çok uluslu şirketlerin (ÇUŞ) hâkim ekonomik varlıklar olarak ortaya çıkması, bu tabloyu yeniden şekillendirmiş ve ticari diplomasi kavramını beraberinde getirmiştir.

Geleneksel Diplomasiye Bakış

Tarihsel açıdan bakıldığında, diplomasinin egemen devletlere münhasır bir alan olduğu görülmektedir. Yunanların komşu şehir-devletlerine elçiler göndermelerinden Çin hanedanlarının kapsamlı elçilik ağlarına kadar uzanan ve kökleri eski uygarlıklara dayanan diplomasi, devlet temsilcileri arasında müzakerelerin yürütülmesi sanatı ve uygulaması olarak tanımlanabilir. Öncelikli odağı savaş ve barış, antlaşmalar, ittifaklar ve bölgesel anlaşmazlıklar gibi konulardı. Büyükelçiler, konsoloslar ve elçiler, kendi ülkelerinin çıkarlarını yurt dışında temsil etmek, barış içinde bir arada yaşamı teşvik etmek ve ittifaklar kurmakla görevliydi.

Çok Uluslu Şirketlerin Yükselişi

  1. yüzyıl, küreselleşme açısından eşi benzeri görülmemiş bir ilerlemeye tanık oldu. Özellikle ulaşım ve iletişim alanındaki teknolojik gelişmeler, liberal ekonomi politikalarıyla bir araya gelerek uluslararası ticaretin ve yatırımların hızla genişlemesine ön ayak oldu. Bu dönemde, birden fazla ülkede faaliyet gösteren ve genellikle gelirleri birçok ülkenin GSYİH’sini aşan çok uluslu şirketlerin (ÇUŞ) yükselişi görüldü. Söz konusu şirketler yalnızca küresel ticareti değil, aynı zamanda faaliyet gösterdikleri ülkelerin sosyo-politik dinamiklerini de etkilemeye başladılar.

Değişen Dinamikler: Devlet Dışı Aktörler Olarak Hareket Eden Şirketler

ÇUŞ’lerin itibarı arttıkça, etkileri geleneksel devlet merkezli diplomasi alanına nüfuz etmeye başladı. Uluslararası ilişkilerde kayda değer devlet dışı aktörler hâline geldiler. Coca-Cola, IBM ve Nestlé gibi şirketler artık sadece kâr amacı güden kuruluşlar değil, ticaret ve yatırımdan çevre standartları ve işçi haklarına kadar çeşitli küresel politikaları şekillendiren nüfuz sahibi varlıklardı.

Örneğin, ExxonMobil ve Shell gibi petrol şirketleri, geniş küresel faaliyetleri gereği, Güney Çin Denizi’ndeki toprak anlaşmazlıklarından Orta Doğu siyasetine kadar çok sayıda karmaşık jeopolitik konuda sık sık aktif olmak zorunda kaldı. Faaliyetleri ve yatırımları çoğu durumda bölgesel istikrar ve uluslararası ilişkiler üzerinde etkiye sahipti.

Resmî Ticari Diplomasinin Gelişimi

Uluslararası girişimlerinde daha yapılandırılmış bir yaklaşıma ihtiyaç duyan ÇUŞ’ler, özellikle diplomatik girişimlere odaklanan departmanlar kurmaya başladı. Genellikle “küresel ilişkiler” veya “uluslararası ilişkiler” birimleri olarak adlandırılan bu departmanlar, jeopolitik durumun anlaşılması, yabancı hükûmetler ile uluslararası kurumlarla ilişkilerin geliştirilmesi ve ilgili şirketin çıkarlarının daha kapsamlı küresel hedeflerle uyarlanmasının sağlanmasıyla görevli kılındı.

Söz konusu birimler yalnızca olumlu politikalara yönelik lobi oluşturmakla değil, uzun vadeli ve sürdürülebilir ilişkiler kurmakla da ilgileniyordu. Kültürel diplomasi yürütüyor, küresel etkinliklere sponsor oluyor, uluslararası STK’larla ortaklık kuruyor ve hatta faaliyet gösterdikleri bölgelerde meydana gelen anlaşmazlıkların çözümünde rol oynuyorlardı.

İş Dünyası ve Geleneksel Diplomasinin Etkileşimi

Günümüzde geleneksel devlet diplomasisi ile ticari diplomasi arasındaki çizgiler gitgide bulanıklaşmakta. Hükûmetler genellikle ulusal çıkarları desteklemek adına ÇUŞ’lerle iş birliği yapıyor. Örneğin, dünya liderlerinin devlet ziyaretlerine genellikle iş heyetleri eşlik etmekte ki bu olgu da diplomatik ve ekonomik girişimler arasındaki simbiyotik ilişkiyi gözler önüne serir nitelikte.

Ayrıca, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) gibi uluslararası kuruluşlar, küresel ekonomi politikalarının şekillendirilmesindeki rollerinin bilinciyle ÇUŞ’ler ile aralarındaki etkileşimi düzenli bir şekilde sürdürüyor.

Hindistan ve Türkiye: Ticari Diplomasinin Öncüleri

Hindistan ve Türkiye, ticari diplomasi alanında rol modeller olarak öne çıkmaktadır. Söz konusu ülkelerin zengin tarihi dokusu, stratejik jeopolitik konumlarıyla bir araya gelerek küresel arenada önemli oyuncular olmalarına ön ayak olmuştur. Her iki ülke de ticari diplomaside etkili yol haritaları oluşturma bağlamında benzersiz güçlerinden, kültürel miraslarından ve ekonomik potansiyellerinden faydalanmıştır.

Mükemmel Bir Başarı Örneği: DEİK! Türkiye’nin “Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu” DEİK, Türk hükûmeti ile özel sektör arasında köprü olmak suretiyle başarılı bir ticari diplomasi örneği teşkil etmektedir. Sahip olduğu bu benzersiz konum, DEİK’in iş dünyasının çıkarlarını Türkiye’nin ulusal hedefleriyle uyumlu hâle getirmesini sağlamaktadır. DEİK, dünya çapındaki kapsamlı İş Konseyleri aracılığıyla ikili ekonomik ilişkileri güçlendirmekte, zorlukları ele almakta ve çok sayıda etkinlik ve forum aracılığıyla uluslararası diyaloğu teşvik etmektedir.

Ayrıca DEİK, Türk işletmelerini küresel arenada aktif bir şekilde desteklemekte, ticaretin önündeki engellerle mücadele etmekte ve sektörleri teşvik etmektedir. Küresel pazarlar ve ticari düzenlemeler hakkında paha biçilmez bilgiler sunmak suretiyle Türk işletmelerinin uluslararası girişimlerine yardımcı olmaktadır. DEİK, ayrıca çeşitli kurumlarla iş birliği yaparak ve kapasite geliştirme eğitimleri sunarak işletmelerin küresel zorlukların üstesinden gelebilecek donanıma sahip olmalarını sağlamakta ve Türkiye’nin küresel ekonomik ortamdaki konumunu sağlamlaştırmaktadır.

Hindistan’ın Bilişim Diplomasisi: Hindistan’ın bir bilişim gücü merkezi olarak yükselişi, onu teknoloji sektöründe küresel bir lider konumuna getirmiştir. Infosys, Wipro ve TCS gibi şirketler yalnızca Hindistan’ın teknolojik gücünü sergilemekle kalmamış, aynı zamanda dünyanın dört bir yanındaki ülkelerle derin bağlar kurmuştur. Birden fazla ülkede geliştirme merkezleri kurmayı içeren küresel teslimat modelleri, kültürel değişimi, istihdam yaratılmasını ve teknolojik ilerlemeyi kolaylaştırmıştır.

İstanbul Boğazı’nın Ticaret Diplomasisi: Türkiye’nin bu hayati deniz geçidi üzerindeki kontrolü, ticaret diplomasisinde önemli bir araç olmuştur.

Bollywood’un Yumuşak Gücü: Halk arasında Bollywood olarak bilinen Hindistan film endüstrisi, dünya çapında büyük bir takipçi kitlesine sahiptir. Söz konusu kültürel ihracat, özellikle geleneksel diplomasinin sınırlı erişiminin olduğu bölgelerde daha derin diplomatik ve ticari bağlara ön ayak olmuştur. Hint sineması, müziği ve dansının cazibesi, Hindistan’ın yumuşak gücünün dünya çapında tanınmasında etkili olmuştur.

Türk Hava Yolları – Kıtalara Köprü Olmak: Türk Hava Yolları, geniş uçuş ağıyla Türkiye’nin dünyaya bağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Hava yolunun büyüme stratejisi, Türkiye’nin özellikle Afrika ve Asya’daki diplomatik erişimiyle iç içe geçmiştir.

Hindistan’ın Yoga ve Ayurveda Diplomasisi: Eski Hint uygulamaları olan Yoga ve Ayurveda’nın küresel popülaritesi, Hindistan hükûmeti tarafından kültürel bağları güçlendirmek ve sağlıklı yaşam turizmini teşvik etmek için kullanılmaktadır.

Türkiye’nin İnşaat Diplomasisi: Uzmanlıkları ve zamanında teslimatlarıyla tanınan Türk inşaat firmaları Afrika’dan Orta Doğu’ya kadar geniş bir bölgede kayda değer projeler üstlenmiştir. Söz konusu altyapı projeleri yalnızca gelir elde etmekle kalmamış, aynı zamanda Türkiye’yi kalkınma konusunda güvenilir bir ortak olarak konumlandırmıştır.

Adani Group: Limanlar, lojistik, tarımsal ticaret ve enerji üretimi alanlarında faaliyet gösteren grup, çok sayıda uluslararası girişimde yer almaktadır.

Türkiye’nin Mutfak Diplomasisi: Zengin lezzetleri ve çeşitliliğiyle bilinen Türk mutfağı, dünya çapında popüler olmuştur. Dünyanın dört bir yanında düzenlenen yemek festivalleri, yemek turları ve Türk restoranları, Türkiye’nin kültür ve mirasının tanıtılmasında rol oynamıştır.

Tata Group’un Küresel Ayak İzi: Tata Group’un Jaguar Land Rover ve Tetley Tea gibi satın alımları, küresel açılımlarda ticari diplomasinin rolünü gözler önüne sermektedir.

Türkiye’nin Avrupa’daki Otomotiv Diplomasisi: TOFAŞ gibi markalar, Türkiye’nin diplomatik çabaları sayesinde Avrupa pazarlarıyla bağlarını güçlendirmiştir.

Hindistan’ın İlaç Diplomasisi: Hindistan’ın özellikle Afrika ve Asya’daki ülkelere uygun fiyatlı ilaç ve aşı sağlaması, diplomatik itibarını artırmıştır.

Anadolu Grubu Orta Asya’da: Anadolu Grubu’nun Orta Asya’daki yatırımları, Türkiye’nin Türk dili konuşan ülkelerle bağlarını güçlendirme stratejisinin bir örneğidir.

Reliance Jio’nun Dijital Devrimi: Facebook ve Google gibi teknoloji devleriyle yapılan iş birlikleri, stratejik ortaklıklarda ticari diplomasinin önemini sergilemektedir.

Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Diplomasisi: Almanya ve Çin gibi ülkelerle kurulan ortaklıklar Türkiye’nin yeşil enerji girişimlerini hızlandırmıştır.

Mahindra Group’un Küresel Açılımı: Mahindra’nın SsangYong ve Peugeot Motorcycles gibi satın alımları, sınır ötesi birleşme ve satın alma faaliyetlerinde ticari diplomasinin rolünü öne çıkarmaktadır.

Doğuş Grubu Avrupa’da: Doğuş Grubu’nun Avrupa’daki lüks marina ve gayrimenkul yatırımları, ticari girişimlerin diplomatik ilişkileri nasıl geliştirebileceğini göstermektedir.

Ticari Diplomasinin Geleceği

Ticari diplomasinin geleceği umut verici görünmekle birlikte çeşitli zorluklara da tabidir. Şirketler küresel ayak izlerini genişlettikçe, bölgesel hassasiyetlere, düzenleyici çerçevelere ve jeopolitik değişimlere uyum sağlama gereksinimleri artacaktır. Dahası, özellikle sürdürülebilirlik, insan hakları ve adil büyüme gibi alanlarda ticari çıkarlarının ulusal ve küresel hedeflerle uyumlu olmasını sağlamak üzere hükûmetlerle yakın bir şekilde çalışmaları gerekecektir.

Bunun yanı sıra, dijital platformların ve teknolojilerin yükselişiyle birlikte dijital diplomasinin rolü önem kazanacaktır. Şirketlerin, müşterilerden politika yapıcılara kadar çeşitli paydaşlarla etkileşim kurmak amacıyla sosyal medyadan, dijital iletişim araçlarından ve çevrimiçi platformlardan yararlanmaları gerekecektir.

Sonuç olarak ticari diplomasi, özünde köprüler kurmaya odaklanır. Ortak bir zemin tesis ederken farklılıkların kavranması ve bunlara saygıyı teşvik eder. Dünya giderek daha bağlantılı ve birbirine bağımlı hale geldikçe, iş diplomasisinin küresel iş birliğini, karşılıklı saygıyı ve ortak refahı teşvik etme konusundaki rolü daha da önemli hâle gelecektir.

Mumbai Başkonsolosu, Cüneyt YAVUZCAN