Dünyada yaşanan iklim krizi ve küresel ekonominin karbonsuzlaşma ihtiyacının Türkiye için ne anlama geldiğini anlamak büyük önem arz ediyor. Türkiye’nin sera gazı emisyonları dünya toplamının yüzde 1’ini temsil ediyor olsa dahi Türkiye sera gazı artışı açısından en hızlı büyüyen ülkelerden biri. Bu büyümenin merkezinde ise toplam sera gazı emisyonlarının büyük bir payına sahip olan enerji sektörü yer alıyor. Bir diğer deyişle, düşük karbonlu bir ekonomiye geçiş, enerji sektörünün dönüşümünün bir an önce hızlanmasıyla mümkün olacak. Birçok ülkeye kıyasla Türkiye’nin sahip olduğu avantaj ise; bu dönüşümün gerçekleşmesi için gerekli olan temiz enerji kaynakları açısından çok zengin bir ülke olması ve büyük bir enerji verimliliği potansiyeli barındırıyor olması.

Türkiye’nin enerji tüketimine baktığımızda 2000’li yılların başına kıyasla yaklaşık iki kat oranında bir artış yaşandığını görüyoruz. Bu yükselişte nüfus artışı ve ekonomik büyüme önemli paya sahipler. Türkiye’de 2000’li yılların başında çoğunlukla termik ve hidroelektrik santraller tarafından karşılanan talep, son 10 yılda rüzgâr ve güneş başta olmak üzere diğer yenilenebilir enerji kaynaklarından da karşılanmaya başladı. 2021 yılı üretim verilerine göre Türkiye toplam elektrik üretiminin yüzde 36’sı yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlandı. Bu kaynakların içerisinde rüzgâr ve güneş enerjisinin payı da hızla artarak toplam üretimin yaklaşık yüzde 12’sini oluşturdu.

Düşük karbonlu bir ekonomiye geçişin bir tarafında yenilenebilir enerji yer alırken, diğer tarafındaysa enerji verimliliği ön plana çıkıyor. Son yıllarda Türkiye enerji stratejisinde önemli bir yer edinen yenilenebilir enerji kaynaklarının tersine enerji verimliliği, uzun yıllardan beri tüm stratejilerin merkezinde ve en üst sıralarda yer bulan yerel kaynaklardan biri. Bunun nedeni, enerji verimliliği teknoloji ve çözümlerinin çeşitliliği ve maliyetlerinin düşük olması. Aynı zamanda enerji tüketimi hızla büyüyen Türkiye gibi ülkeler için yeni santral, sanayi tesisi ve bina yatırımlarının da enerji konusunda daha verimli olması teknik açıdan çok daha kolay. Türkiye’de 2000 ila 2015 yılları arasında enerji yoğunluğu yılda ortalama yüzde 1’den daha fazla bir oranda azalma gösterdi. Ekonomideki yapısal değişikliklerin yanında bunun altında yatan asıl neden enerjiyi son tüketen sektörlerdeki enerji verimliliği teknoloji yatırımlarının artması.

Son yıllarda yaşanan tüm bu gelişmeler sayesinde yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğinin temel ayaklarını oluşturduğu enerji dönüşümü, Türkiye enerji sektörü yatırımlarında önemli bir paya sahip oldu. SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin 2019 yılının Ekim ayında yayımladığı “Türkiye’de Enerji Dönüşümünün Finansmanı” raporuna göre enerji sektörü yatırımları 2002 ila 2018 yılları arasında 120 milyar dolar hacme ulaştı. Bu toplamın yarısından biraz azı yenilenebilir enerjinin elektrik sektörü, enerji verimliliği ve dönüşen enerji sistemi için gerekli olan altyapı yatırımlarından oluştu. Bu gelişmeyi doğru değerlendirmek önemli, çünkü yılda ortalama 1,8 trilyon dolar yatırımın gerçekleştiği küresel enerji sektörü içerisinde de enerji dönüşümü benzer bir orana sahip. Bu benzerlik, Türkiye’nin de küresel seviyede yaşanan enerji dönüşümüne ortak olmaya başladığına işaret ediyor.

Yakın gelecekte Türkiye’nin bu dönüşümü hangi hızda ve ne yönde devam ettirebileceği kilit konulardan biri. Türkiye’de rüzgâr ve güneş enerjisinden elde edilen elektriğin toplam üretim içerisindeki payına kıyasla, elektrik iletim şebekesinin üç kat daha fazla payı entegre edebilme kapasitesine sahip olduğu, SHURA tarafından geçen yıllarda yapılan analizler ile ortaya koyuldu. Yüzde 30’u rüzgâr ve güneş enerjisi olmak üzere, Türkiye’nin toplam elektrik üretiminin en az yarısı 2030 yılına kadar farklı yenilenebilir ve yerel kaynaklardan tedarik edilebilir. Enerji verimliliği açısından bakılacak olursa, Türkiye’nin 2018 yılı başından beri uygulamaya koymuş olduğu kapsayıcı ve detaylı bir ulusal eylem planı mevcut. Bu plan içerisindeki eylemlerin 2023 yılına kadar hızlı bir şekilde hayata geçirilmesi ve sonrasında da bu iyileştirmelerin 2030 yılına kadar devam ettirilmesi Türkiye enerji dönüşümünün uzun vadeli bir ivme kazanması için önemli.

Düşük karbonlu bir enerji sektörüne geçiş için elektrik sektöründeki gelişmeler elbette umut verici. Fakat elektrik tüketimi toplam nihai enerji tüketiminin içerisinde sadece yüzde 20’lik bir paya sahip. Bu sebeple, elektrik sektöründe atılan adımların elektrik dışı enerji tüketim alanları olan ulaştırma, sanayi ve binalarda da hayata geçirilmesi gerekiyor. Tam bir dönüşüm için diğer fırsatların da değerlendirilmesi büyük önem arz ediyor. Bu fırsatların başında güneş enerjisi, jeotermal ve biyoyakıtların üretim sanayinde ve binalarda ısıtma ve soğutma için kullanılması bir seçenek. Ayrıca yeşil hidrojen, elektrikli araçlar, ısı pompaları ve elektrifikasyona katkıda bulunabilecek diğer tüm teknolojilerin de uygulanmaya başlaması eşit derecede önemli. Özellikle bu teknolojilerin sadece bir kısmının ticarileşmiş olması, fırsat, potansiyel ve maliyetlerin araştırılarak hızlıca önceliklendirme yapılmaya başlanmasının gerekliliğini gösteriyor. Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve elektrifikasyonla dönüşen enerji sisteminin yönetilebilmesi için dijitalleşme ve bilgi teknolojilerinin uygulanması hem enerjiyi tedarik eden hem de son tüketen sektörlerde hızla artacak.

Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda enerji sektörü dönüşümünü hızlandırabilmesi adına önünde çok büyük fırsatlar var. Bu fırsatları sağlayan potansiyeli, elektrik sektörünün yanında enerjiyi son tüketen sektörlerde de hayata geçirmeye başlaması ve bunun için fayda ve maliyetleri araştırarak uzun vadeli bir yol haritası çizmesi ve planlama yapmaya başlaması büyük önem arz ediyor. Bu sayede ekonomisi daha da güçlenecek olan Türkiye, aynı zamanda daha ucuz, daha temiz ve daha güvenli bir enerji sistemine de sahip olarak toplum refahını artırmada da önemli bir yol kat edebilir.

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi / Enerji Analisti Ahmet Acar