Önümüzdeki yıllar içinde teknolojiyi tüketen değil, üreten bir toplum olmalıyız

Robot teknolojileri, Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren kullanım alanı bulmaya başladı. Böylelikle endüstrimizdeki robot kullanım alanları ve sayıları, özellikle otomotiv sanayisinde gözle görülür bir biçimde arttı. İstatistikler Türkiye’nin, üretim altyapısı ve yetenekleriyle dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer aldığını gösteriyor. Öte yandan Türkiye’de ilk endüstriyel robotunun yapılmasının üzerinden 25 yıl geçmiş olduğu göz önünde bulundurulduğunda, küresel ölçekte üst seviyelerde olmamız gerektiği sonucu da ortaya çıkıyor. Mevcut durum analiz edildiğinde ise bu değerlendirmenin son kullanıcıya ulaştırılan nihai ürün seviyesinde belli noktalarda olduğumuzu ancak nitelik ve nihai ürünü oluşturan tamamlayıcı ürün ve kritik yarı mamullerin üretimi ve teknolojilerinin geliştirilmesinde büyük ölçüde yurt dışına bağımlı olduğumuzu görmekteyiz. Bu durum ülkemizin kaliteli ve ucuz bir imalat üssü olarak kendini konumlandırmasına ve uluslararası teknoloji yarışında geliştirici olmaktan ziyade uygulayıcı olmasına yol açıyor.

ÜLKEMiZDE TEKNOLOJi TASARLANIYOR

Ülkemizdeki yetkin ve kabiliyetli mühendislerimizle yüksek teknolojiye sahip ürünlerin tasarlanıp, prototiplerinin yapılması sevindirici haberler olarak ortaya çıkıyor. Fakat bunların ana yapıtaşları; servo motor, sürücüler ve hassas dişliler gibi teknolojilerin tamamen yurt dışından tedarik edilmesi, fiyatlandırmalarının üretici pazarlama stratejilerine göre şekillendirilmesi ve sermayeye ulaşımın güçlüğü gibi durumlar da bu noktadaki önemli başlıklardan. Öyle ki benzer girişimler, sözünü ettiğim etkenler yüzünden saman alevi gibi ortaya çıkıyor ve ticarileşmeden ortadan kaybolabiliyor. Lakin bu noktada bir genelleme yapmayı da doğru bulmuyorum, zira bunu bozan güzel örneklerle de var. Otomasyon sektörünü örnek aldığımızda; servo motorlar, pnömatik silindir-valfler, hassas dişliler, yataklar, elektronik kartlar, sürücü teknolojilerinin yoksunluğu, rekabet sorunları, ölçek ekonomisinden kaynaklı maliyet sorunları ve komponent teknolojilerinin eksikliği gibi nedenler, nihai ürünlerin maliyetlerini ve pazardaki rekabetçiliğimizi etkiliyor.

HAYALLER GERÇEĞE DÖNÜŞTÜ

Öte yandan geçmişte sadece bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz ve ütopik düşüncelerden öteye geçmeyen; endüstri 4.0, yapay zekâ, nesnelerin interneti, elektrikli-otonom sürüşe imkân sağlayan otomobil ve akıllı robot gibi konseptler konuşurken, artık çığır açıcı teknolojilerin olduğu ayrı bir sanayileşme evrimine gelmiş bulunmaktayız. Önümüzdeki yıllar içinde bu teknolojileri tüketen bir toplum olmak yerine üretici konumunda olmalıyız. Zira bu durum, uluslararası piyasalarda da ülkemizin var olması için ayrı bir fırsat oluşturuyor. Bu durumun gerçekleştirilmesi için bireysel veya firma bazlı girişimlerden ziyade, ülke olarak genel bir teknoloji stratejisi benimsenmesi gerekiyor.

İNSAN KAYNAĞINA GEREKEN ÖNEM VERiLMELi

Yazılım, mühendislik ve tasarım konusunda bu duruma paralel olarak yetiştirilecek insan kaynağıyla yeni oluşacak bu sektörlerin insan kaynağı problemlerinin de öngörülmesi hayli önemli. Bu kapsamda üniversite ve sanayi iş birliklerinin arttırılması, gelecekte Türkiye’nin konumunu ciddi şekilde değiştirecek. Şu da atlanmaması gereken bir durum ki düşünen, geliştiren, üreten ve yüksek teknoloji ile katma değer sağlayan bir Türkiye, uluslararası firmalar tarafından da yatırım ve iş birliği yapmak istenilecek bir üs olacak.

Altınay Teknoloji Grubu Koordinatörü Lütfi Okay