Startupların uluslararası arenada hızlı iş yapabilme kapasitesini göz önünde bulundurarak startup diplomasisinin ticari diplomasiye her geçen gün daha fazla katkı sunduğunu söyleyebiliriz.

2020 yılında pandemiyle birlikte dünyanın yeni bir sürece girmesiyle iş dünyası, eğitim ve sosyal hayat yeniden şekillenmeye başladı. Ezber bozan durumların yaşandığı bu süreçte teknoloji ile harmanlanmış yeni ürün ve hizmetlerin arzının ve talebinin arttığını kolaylıkla gözlemleyebiliyoruz. Bir yılı aşkın süredir devam eden pandemi döneminde artan teknoloji kullanım alışkanlıkları, pandemi sona erdikten sonra da devam edeceğe benziyor.

Startuplar teknolojiyi kullanarak yeni iş modelleriyle hızlı aksiyon alabilen ve hızlı ölçeklenebilen yapılardır. Özellikle son yıllarda startupları daha fazla duyar, görür ve kullanır olduk. İş ve sosyal yaşamı kolaylaştıran, hızlı ve yenilikçi çözümler sunan startup ekosistemi artık sadece teknolojilerini ve çözümlerini kullandığımız değil, aynı zamanda yatırım yapılabilecek alanlar hâline geldi. Pandemi sürecinde startupların bilinirliği, kullanım oranı ve yatırım çekebilme hızlarının çok arttığını görebiliyoruz. Girişimcilik ekosisteminde yatırımları; melek yatırımcılar ve Girişim Sermayesi Fonları (Venture Capital) yani kısaca VC’ler diye iki temel alanda sınıflandırabiliriz.

Dünyanın en gelişmiş girişimcilik ekosistemi olan Silikon Vadisi’ni referans aldığımızda bir girişim fikrinin büyük bir şirkete dönüşürken yaşadığı ideal yatırım sürecinin şu şekilde ilerlediğini görebiliriz: Bir iş fikri ya da startup yola ilk çıktığında “family&friends’’ denilen aileden veya arkadaşlardan destek alarak fikri şirkete dönüştürmeye çalışır. Şirkete dönüşme sürecinde sonra fikrinizle ilgili somut çıktılar veya MVP (Minimum Uygulanabilir Ürün) edinildiğinde artık fikri hızlı bir şekilde büyütmek için ona inanan, deneyimli bir kişinin şirketten hisse karşılığında yatırım yaparak melek yatırımcı olması sürecine geçilir. Silikon Vadisi’nde Türkiye’de çok karşılaşmadığımız super angel ve mini VC gibi ara süreçler de gerçekleşebiliyor. Yatırım turları dediğimiz bu süreçler VC’lerin dâhil olduğu Series A ve Series B ve PE’lerin (Private Equity) katıldığı Series C ve Series D ile devam eder. Son aşama ise şirket satılarak ya da halka açılarak (IPO-Initial Public Offering) gerçekleşir.

Ülkemizde 2013 yılında yasal bir zemine kavuşturulan melek yatırımcılığın lisanslı hâli “Bireysel Katılım Yatırımcılığı” ile birlikte birçok melek yatırımcının bir araya geldiği ve ortak yatırım fırsatlarını değerlendirdiği Akredite Melek Yatırım Ağları da oluşmaya başladı. Girişimciler, melek yatırımcılarıyla kuluçka merkezleri, hızlandırma programları, demoday’i, yarışmalar ve çeşitli etkinliklerle bir araya geliyor ve yatırım almak için görüşmelerde bulunuyor. Türkiye’de melek yatırımcı sayısının ve girdikleri yatırım turlarının her yıl arttığını söyleyebiliriz. Girişimcilik ekosistemindeki döngünün sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için zincirdeki her halkanın verimli bir şekilde çalışması gerekir.

Bir ekosistemde yaratıcı fikirlerin, iş modellerinin, başarılı girişimcilerin önemli olması kadar, iyi ve yeterli sayıda melek yatırımcının bulunması ve sonraki aşamalarda iyi VC’lerin mevcudiyeti de oldukça önemli. Startuplar kaliteli olursa, melek yatırımcılar fırsatları görür, destek verir ve yatırım yapar. Sonrasında da startup bu destekle hızlı bir şekilde büyüdüğünde melek yatırımcının da hisselerinin değeri şirketle birlikte büyür ve bu değer artışını gören VC, startupa yatırım yaparak yeni bir sürece kapı açar. VC’ler büyüme hızı çok yüksek olabilecek ürünleri geliştirebilen startupların peşindedir. Yani ‘’project finance’’ den ziyade ‘’product finance’’ yapmaya odaklıdırlar.

Ürünler zaman içerisinde değişim gösterebilir, ilk yatırım yapılan üründen farklılaşabilir. İşte bu noktada startup ekibinin birbirini tamamlayan teknik ve ticari özelliklere sahip olan birden fazla kurucuyu (founder&-co-founder) içermesi ve rekabette teknolojisiyle fark oluşturan bir yapıda olması, startupların VC’lerin yatırım radarına girmesinde önemli rol oynar. VC’ler yatırım yaparken elbette ki zamanı geldiğinde daha büyük bir şirket veya yatırım grubuna startuplardaki hisselerini yüksek bir değer artışıyla satmak ister. Bu nedenle “exit’’ sürecini de düşünerek yatırım yaptıkları startupların global pazarlarda da var olmalarını destekler.

Türk startuplarının toplamda 850 milyon dolarlık yatırım karşılığında, 2018 yılının başından 2021 yılı başına kadar toplamda yaklaşık 3,5 milyar dolarlık bir “exit” gerçekleştirdiğini de söyleyelim. Silikon Vadisi gibi 50 yıldır sağlıklı bir şekilde işleyen ve bir kültür oluşturmuş ekosistemlerde bile VC’lerin yatırım yaptıkları startupların yüzde 90-95’inin, VC fonlarının bitiş sürecinde, ya çok küçük bir değeri ya da hiçbir değeri olmayabiliyor. Dolayısıyla VC’ler fonları yüzde 5’lik kısımda yer alabilecek startupları bulmaya çalışarak tüm fonun yatırımlarını karşılamaya ve fona yatırım yapan “LP” yani “limited partner”lara getiri sağlamayı hedefler.

Venture Capital’ler isminden anlaşılacağı gibi risk sermayeleridir ve anaparayı kaybetme riski vardır. VC’ler, “limited partner”larını doğru yönlendirme ve bilgilendirmede bulunarak LP’lerin yatırım taahhütlerini sözleşmelerle kayıt altına alırlar. VC’lerin oluşturduğu fonlar temel olarak fon toplama (fundraising), yatırım ve çıkış aşamalarından oluşur ve fon süreleri 7-12 yıl arasında değişir. VC yapıları ve işleyişleri ülkelerin bu alanda regülasyon sağlayan kurumlarının koyduğu kurallara göre farklılıklar gösterir. VC’ler stratejik, tematik ve büyüklük olarak farklılıklar arz eder.

Birtakım VC’ler Japonya, Güney Kore ve Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi kanıtlanmış iş modellerine sahip yetenekli startup takımlarına yatırım yaparken, bazı VC’ler de Baltık Ülkeleri, Estonya, Danimarka ve İsrail’de olduğu gibi yetenek arbitrajını (talent arbitrage) önceleyip lokal değer zincirinde başarı gösteren startuplara yatırım yapar ve global değer zincirine dâhil olmalarını sağlayarak, sonrasında o startupların cirolarının, satış ve pazarlama aktivitelerinin ve bir sonraki yatırım turlarının ABD ve Avrupa gibi büyük pazarlarda gerçekleştirilmesini planlayabilir. Diğer sektörlerin aksine girişimcilik ekosisteminde yatırım aktörlerinin ve iştahının artması bir “zero sum game” değil, özellikle erken aşamada daha çok yatırımcı olursa, girişimci potansiyeli olan insanı girişimciye çevirebilecek imkanı sağlar. Çünkü girişimci finansmana rahat bir şekilde ulaşabileceğinin güvencesini bu şekilde hissedebilir.

Ekosistemdeki bu pasta büyüyüp yatırımcılar artarsa, kaliteli girişimci sayısı da yükselir. Dolayısıyla ürün ve hizmetlerin kalitesinde de artış olur. “Rekaberlik” (coopetition) bu noktada iyi anlaşılması ve değerlendirilmesi gereken bir kavramdır. Türkiye’de 2020 yılı ilk üç çeyreğinde (dokuz ay) startuplara yapılan toplam yatırım, 2019 yılında startuplara yapılan yatırımların tamamını, 115 milyon dolar civarı bir rakama ulaşarak geçmişti. 2021 yılı ilk çeyreğinde (üç ay) startuplara yapılan toplam yatırım 500 milyon doları aşarak, 2020 yılında startuplara yapılan toplam yatırımı geçti. Böylelikle 2021 yılında Türkiye MENA (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) bölgesinde 2’nci sıraya, Avrupa bölgesinde ilk 10 ülke arasına yükselmiş oldu. Bu başarıyı anlatırken TURCORN’ların etkisinin önemini de belirtmemiz gerekir. Global girişimcilik ekosisteminde 1 milyar dolar değerlemeye ulaşan startuplara “UNICORN” denir. “TURCORN” ise bu kelimeden esinlenilerek 1 milyar dolar değerlemeye ulaşan Türk startuplarına verilen isimdir. 2020 yılında yaklaşık 10 yıllık bir geçmişi olan Türk oyun şirketi Peak Games’in 1,8 milyar dolar bedel ile dünyanın en büyük oyun firmalarından Zynga’ya satılmasıyla birlikte Türkiye girişimcilik ekosistemi ilk Unicorn’unu çıkarmış oldu.

2021 Mart ayında 5,5 yıllık bir şirket olan ‘’Getir’’ Londra’da hizmet vermeye başlamasından kısa bir süre sonra 300 milyon dolar yatırım alarak 2,6 milyar dolar değerlemeye ulaştı ve ikinci UNICORN’umuz yani TURCORN’umuz oldu. Trendyol’un mevcut ortağı Alibaba’dan 350 milyon dolarlık yatırım alarak 9,35 milyar dolar değerlemeye ulaştığı haberleri 2021 Nisan ayında girişimcilik ekosistemiyle paylaşıldı. 300 bin dolar sermaye ile kurulan Trendyol, yaklaşık 11 yıl sonra 9,35 milyar dolar değerlemeye ulaşarak Türkiye’nin en değerli şirketi oldu. Ülkemizden çıkan UNICORN’ların fazlalaşması ekosistemimizin iyi yolda olduğunun işaretidir.

Pandemi, toplumlara iş yaşamında ve günlük hayatta bir nevi dijital hızlandırma süreci yaşattı. Oyun, fintech (Finansal Teknoloji), IoT (Nesnelerin İnterneti-Internet of Things), siber güvenlik (cyber security) ve sağlık-biyoteknolojiler Türkiye’nin önümüzdeki dönemde değerli startuplar çıkaracağı alanlar olarak öngörülüyor. Bu dönemi startuplar için çok iyi fırsatların ortaya çıkabileceği bir kırılma dönemi olarak görebiliriz. 2020 öncesi exit’lara baktığımızda global oyuncunun gelip lokal pazardaki rakibini almasına yönelik exit’lar görüyorduk. Hem Batı’dan hem Doğu’dan küresel kuruluşların artık üstün ve farklı teknolojideki Türk ürünleri ve Türkiye’de o ürünü ortaya çıkaran startup takımı için geldiğini görüyoruz. Ticaret Bakanlığı, TÜBİTAK, KOSGEB ve Kalkınma Ajansları gibi kurumların marifetiyle hem girişimci hem yatırımcılara yönelik programların, teşviklerin ve politikaların ekosisteme olumlu bir şekilde yansıdığını söyleyebiliriz.

Erdem Dereli ENTREN (Entrepreneurship Expert Network) Kurucusu