Dış Politikanın Seçkin Enstrümanı Ticari Diplomasi
Ticari diplomasi, 2023’e giden yolda ve ötesinde Türkiye için vazgeçilmez bir değer taşımayı sürdürecektir.
Diplomasi, bilindiği üzere, ülkeler arasındaki problemlerin çözülmesi veya ilişkilerin pekiştirilmesi amacıyla çeşitli kanalların hayata geçirilmesini esas alır. Bu kanallar arasında gerek etki bakımından “güçlü” gerekse doğası itibarıyla “yumuşak” olması bakımından ticari diplomasi, ayrı ve özel bir yer tutmaktadır. Ekonomilerin sınır tanımaz yapısı gereği, küreselleşmenin giderek arttığı ve neo-liberalizmin yükseldiği modern zamanlarda, ticari diplomasinin önemi de devletler tarafından enikonu anlaşılmıştır. Aslına bakılırsa, diplomatik çalışmaların ciddi
bir kısmının ticari meseleleri kapsadığı, pek çok diplomatın da malumudur. Dolayısıyla, ticari diplomasiyi çeşitli boyutlarıyla anlamanın ve geliştirmenin, ülkeler için önemli bir ajanda olduğunu ifade etmek gerekir. Hatta bu noktada uluslararası araştırmaların, konuya ışık tutma gereksiniminden yola çıkarak son dönemde arttığı göze
çarpmaktadır. Ticari diplomasinin tam olarak ne olduğu, hangi aktörlerce oynandığı, hangi araçları kullandığı ve
neleri hedeflediği yönündeki sorular, ortak bir global tanım olmasa da farklı örneklerle incelenmektedir ve incelenmelidir. Konuyu bir tanımla açmak gerekirse; ticari diplomasi ülkeler arası ticari ilişkileri desteklemek amacıyla, diplomatik kanalların etkin bir şekilde kullanılması olarak ifade edilebilir. Buradaki ilişkinin ayrıcalıklı farkı, siyasi saiklerden farklı olarak ticaretin ortaklık veya alışveriş kavramlarıyla öne çıkmasından ileri gelmektedir. Bu kanaldan ortaya çıkan karşılıklı ekonomik fayda ise bir bakıma diğer cephelerdeki ilişkilere de pozitif yansımalar sağlayabilmektedir. Öte yandan “ekonomi diplomasisi” ve “ticari diplomasi” kavramlarının, literatürde de uygulamada da farklılıklar içeren tanımlarla anılmakta olduğunu belirtmekte fayda vardır. Bu bağlamda ticari diplomasinin üzerinde büyük ölçüde mutabık kalınan ve öne çıkan dinamiklerinin, “dış ticaret” ve “yabancı yatırımlar” olduğu ifade edilebilir. Buna ek olarak bağlantılı alanlar olan turizm ve eğitim gibi hizmet sektörleri ile teknoloji odaklı iş birliklerinden de bahsedilebilir.
TİCARİ DİPLOMASİNİN AKTÖRLERİ
Ticari diplomasinin “aktörleri” konusunda ise keskin çizgiler olduğu söylenemez. Bu minvalde çeşitli ülkelerde farklı uygulamalar görülmekle birlikte, dünyadaki yaygın örneklerde ekonomi ya da ticaret bakanlıkları ile büyükelçilikler öne çıkmaktadır. Şüphe yok ki burada, devlet başkanlarına kadar çıkabilen üst seviyede diplomasi hamleleri de sıklıkla görülür ve etkilidir. Öyleyse söz konusu devlet aktörlerinin üstlendiği ticari diplomasi görevi, hükümetlerin iş dünyasına sunmuş olduğu bir hizmet olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte ticari diplomasi misyonu, elbette sadece devlet kanadıyla sınırlı kalmamaktadır. Nitekim ülkelerdeki ticaret odaları, sanayi odaları ve çeşitli meclislerin tabanını oluşturan iş dünyası örgütlenmeleri de modern dünyada kamu harici ekonomi diplomasisinin yükselen aktörleri hâline gelmiştir. Bu bağlamda, devlet mekanizmalarıyla sivil toplumun yaptığı iş birlikleri de ticari diplomasinin bir nevi kamu-özel ortaklığı formatı olarak yorumlanabilir. Ticari diplomasi çabalarının başarılı olmasında devlet ve özel sektör iş birliğinin etkinliği inkâr edilemez bir öneme sahipken, ilgili kurum ve aktörlerin ülkenin ekonomi politikalarına uygun ve koordineli bir yaklaşımla hareket etmesi de anahtar niteliktedir. Üzerine basarak belirtmek gerekir ki en basit hâliyle ikili ilişkiler baz alındığında, ticari diplomatların sağladığı en önemli ve belki de en temel hizmetlerden biri, iki ekonomi ya da pazar arasındaki bilgi akışını temin etmektir. Bununla bağlantılı olan bir diğer husus ise ülke imajının en doğru şekilde karşı tarafa aktarılabilmesidir. Zira günümüzde uluslararası medyada şahit olunan bilgi kirliliği ve asimetrik tutumlar da göz önüne alındığında, gelişmekte olan pek çok ülke için temel bir mevzu olan gerçeklik imaj açığının kapatılmasına yönelik çalışmalar oldukça kıymetlidir. Kuşkusuz bu sorunsala, muhatap ülkelerdeki bilgi eksiklikleri de yol açmaktadır. Bu nedenle ilgili devlet kurumları ve temsilcileri, işin özünü oluşturmakla beraber iş dünyasının da diplomatik çalışmalara katkıda bulunması, ülkedeki faaliyetlerini gerçekçi bir gözle paylaşmaları açısından oldukça yapıcıdır. Aslına bakılırsa şu bilinen bir gerçektir ki ticari diplomasinin çıktıları sadece firmaların edineceği yarardan ibaret değildir. İş dünyasında başarı sergilemiş yerli veya yabancı firma örnekleri, ilgili ülkeye ve yönetimine yönelik bakış açısını da olumlu etkileyebilmektedir. Bu noktada bir diğer unsur olarak uygulanma alanlarına bakıldığında ise ticari diplomasi, iki ülke arasında olabileceği gibi, bilindiği üzere çok uluslu platformlarda da icra edilebilmektedir. Hatta ülke grupları temelinde yaratıcı diplomasi formülleri ortaya koymak, uzun zamandır birtakım ülkelerin başvurduğu bir yöntemdir. Tam bu noktada eklemek gerekir ki diplomatik gücü bir bakıma ekonomik büyüklük ya da zenginlikle bağdaştırmak da pekâlâ mümkündür. Bununla birlikte ticari diplomasiden -doğru kurgulandığı takdirde- boyutu küçük ülkeler dahi menfaat sağlayabilir. Buna en belirgin örneklerden biri olarak Singapur’dan bahsetmek yerinde olacaktır. Haritada küçük kırmızı bir nokta olarak yer alan Singapur’un, geriye dönüp bakıldığında ekonomik gelişim adına sınırlı kaynaklarıyla nasıl bir etkileyici başarı hikâyesi yazdığını iyi anlamak önemlidir. Ülkenin geçmişten bugüne titizlikle kurguladığı kalkınma planı söz konusu hikâyenin temelindeyken, bunun önemli sacayaklarından birinin de Singapur’un bölgesi ve dahi ötesiyle kurmuş olduğu akılcı ve yaratıcı ticari diplomasi olduğu öteden beri bilinir.
1980’DEN GÜNÜMÜZE TÜRKIYE’DE TİCARİ DİPLOMASİ
Dünya çapında çok sayıda ülkenin ticari diplomasi başarısından bahsetmek mümkün olmakla beraber Türkiye’ye odaklanmak gerekirse, bu konuda en belirgin çabaların 1980’lerde dönemin Başbakanı Turgut Özal ile gündeme geldiği hatırlanmaktadır. Türkiye ekonomisinin liberalizme evrildiği söz konusu dönemde filizlenen ticari diplomasi çalışmaları, sonrasında bir süre ne yazık ki hedeflenen ivmeyi kazanamamıştır. Şüphesiz bu gelişmede, dönemin siyasi istikrarsızlıkları önemli bir etken olmuştur. 2000’li yıllarda küresel ekonomik entegrasyon vizyonunu odağa taşıyan AK Parti hükümetleriyle yeniden canlanan ticari diplomasi çalışmaları ise gerek yeni pazarlara açılma hususunda gerekse yabancı doğrudan yatırımların rekor seviyede artmasında etkili olmuştur. Türkiye’nin gelinen nokta itibarıyla ihracat pazar çeşitliliğinde en yüksek uluslararası seviyelerde olması, bu gelişimin önemli göstergelerindendir. Keza global pastadan alınan ticari pay da 2000’li yılların başındaki yüzde 0,5 oranından yüzde 1’i aşan bir düzeye yükselmiştir. Cumhurbaşkanı ve başbakan düzeyindeki liderliklerle gerçek leştirilen uluslararası ziyaretler ve bu kapsamda düzenlenen iş forumları ve oluşturulan heyetler, 2000’li yıllarda Türkiye ticari diplomasisinin gücünü ve kararlılığını göstermek açısından kritik önem arz etmiştir. Söz konusu çalışmaların, sadece yakın bölgeleri değil, dünyanın her yerini hedeflemesi de bu dönemin farklılık yaratan başlıca özellikleri arasındadır. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başlattığı ve bugün de Cumhurbaşkanı sıfatıyla güçlenerek sürdürdüğü Afrika Açılımı, buna en güzel örnektir. Bir başka açıdan bakıldığında, büyük ve hızlı büyüyen bir pazar olması hasebiyle, gelişmekte olan birtakım ekonomiler gibi Türkiye de çok sayıda devletin ticari diplomasi geliştirmek istediği bir ülke hâline gelmiştir. Ülkemizde geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bugün de bakanlıklar nezdinde ciddi bir ticari diplomasi çalışması yürütülürken, Haziran 2018 itibarıyla devreye giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne istinaden Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki çalışmaların da yeni dönemde ivme kazanması hedeflenmektedir. Örneğin; doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlanan Yatırım Ofisinin işlevi, bu anlamda kritik olacaktır. Kamudaki ilgili aktörlerin yanı sıra, geçmişten bugüne özel sektörün dinamizmini diplomasiye taşıyan kurumlar da şüphesiz bu çalışmaların katalizörü olmayı sürdürecektir. Turgut Özal döneminde yeşeren ticari diplomasi heyecanının en somut meyvelerinden olan Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), bu bağlamda özel bir yere sahiptir. Türkiye özel sektörünün dış ekonomik ilişkilerini yürütme misyonuyla kurulan DEİK’in son yıllardaki atağı kapsamında sayısını 145’e çıkardığı iş konseyleri, kurumun ne denli önemli bir diplomasi örgütü olduğunu açıkça göstermektedir. Ülkeler için gerek ekonominin gerekse dış politikanın seçkin bir enstrümanı olan ticari diplomasi, 2023’e giden yolda ve ötesinde Türkiye için vazgeçilmez bir değer taşımayı sürdürecektir.
Doç. Dr. Hatice Karahan/ Cumhurbaşkanı Başdanışmanı