Türkiye’den Almanya’ya 1950’li yıllardan itibaren yoğun olarak başlayan göç akımının ilk ve esas sebebi, ekonomik sorunlardı. O dönemlerde Türkiye’nin iş gücü fazlalığı söz konusuyken 2. Dünya Savaşı sonrasında ekonomik toparlanma sürecine giren Almanya’nın işçiye ihtiyacı vardı. Türkiye’den Avrupa’ya 1957 yılında giden birkaç kişilik ilk işçi kafilesinin ardından göçlerin hızla artması üzerine, işçi akımının düzenli gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak ve göçmen işçi-işverenlerin ihtiyaçlarını karşılamak adına 31 Ekim 1961’de Türk-Alman İşçi Mübadelesi Anlaşması imzalandı. Türkiye’nin Almanya ile olan bu akdini; 1964’te Avusturya, Belçika ve Hollanda, 1965’te Fransa, 1967’de ise Avusturalya ile imzalanan iş gücü anlaşmaları takip etti.

 

60’LARDAN GÜNÜMÜZE SÜREGELEN GÖÇ HAREKETİ

Türkiye tarihinin 60’lı yıllarda başlayan ilk modern göç hareketliliği, 80’lere kadar sürdü. Kalkınmacı göç olarak değerlendirilen bu dönemde devlet, yurt dışında işçi olmanın ülkeye döviz girişi sağlayacağını teminen vatandaşları göçe teşvik etti. Anayurda dönmeyi düşünen birçok gurbetçi Türk işçi, zamanla ulus ötesi yurttaşlığa geçti. Türkiye’den Batı Avrupa’ya 50’lerin sonları ve 60’ların ilk yıllarında başlayan bu göç hareketi, 1973 yılında yaşanan petrol krizinden kaynaklanan ekonomik duraksamadan dolayı kesintiye uğrasa da günümüzde hâlâ devam ediyor.

 

AVRUPA’DA GIRİŞİMCİLİĞE YÖNELEN TÜRKLER

Göçün ilk yıllarında Avrupa’ya giden işçiler, sektör ve iş ayırt etmeksizin birçok alanda düşük statülü işlerde çalıştı. İş sahibi olmaya atfedilen değerin yanı sıra Türklerin iş bulamama, ana dil farkı ve dışlanma gibi uyum sorunları da onları girişimciliğe yönlendirdi. Günümüzde Avrupalı Türklerin göç ettikleri ülkelerde profesyonel iş yaşamına katılmaları ve hatta işveren konumuna gelmeleri ile yaşanan dikey sosyal hareketlilik, bir başarı olarak değerlendirilmeli. Zira Türkler böylelikle bulundukları ülkelerde konuk işçilikten farklı sektörlerde söz sahibi konuma yükseldi. İşveren statülerinin yanı sıra siyasetten eğitime, sanattan spora kadar pek çok alanda kendini gösteren Türk göçmenler, zamanla kendi içinde geniş bir orta sınıfa sahip oldu. Artık gurbetçi statüsünden çıkan ve o ülkenin asli unsuru olan vatandaşlarımız, ayrıca Türkiye’nin bir marka yüzü görevi görecek konuma gelen birçok başarı hikâyesi de ortaya koydu. Türk yemeklerini yabancılara tattırarak gastronomi alanındaki girişimci ruhunu gün yüzüne çıkaran aşçılarımız, kraliyet ailelerinin tasarımcısı olarak yaratıcılıklarını sergileyen modacılarımız, ayrıca yazarlarımız, sanatçılarımız, sporcularımız, yurt dışında yaşayan siyasetçilerimiz, dünya markalarının Türk CEO’ları ve Nobel Ödüllü bilim insanlarımız azımsanamayacak kadar çok. Hepsi birer başarı hikâyesi, hepsi Türkiye mozaiğinin birer parçası…

 

 

r Dünya Türk İş Konseyi Koordinatörü/ Tuğba Bal Bahar