Brexit, Türkiye’yi siyasi olarak doğrudan etkilemeyecektir. Ancak yine de uzun zamandır sürüncemede kalan ve 2006 yılından beri giderek azalan Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üye olma şansının daha da zor bir hâl alacağı beklenebilir. Üyelik perspektifi dışında Türkiye-AB ilişkilerinin de genel bağlamda negatif etkileneceği öngörülebilir.Buna yol açacak sebepleri ise şu şekilde ele almak mümkündür:

Türkiye’nin AB’deki Desteğini Kaybetmesi

İngiltere AB’ye üye olduğu tarihten itibaren Birlik’in genişlemesini daima desteklemiştir. Birlik’in uluslar üstü ve federal bir yapı almasından endişe eden Birleşik Krallık (BK) için genişleme, daha ileri entegrasyonu engelleyebileceği düşüncesiyle de tercih edilmiştir. Bu bağlamda BK, Türkiye’nin üyeliğini de en çok destekleyen ülke olmuştur. Dönem dönem Türkiye’nin üyelik sürecini destekleyen başka üyeler olsa da BK, AB içinde tutarlı bir şekilde Türkiye’yi destekleyen en büyük ülke konumunda yer almıştır. Bu sebeple AB nezdinde BK ile Türkiye arasında karşılıklı bir güven ilişkisi kurulmuştur. Brexit ile birlikte Türkiye, bu avantajını yitirmiş olacaktır. Bu şartlar altında üyelik süreci daha da zorlaşacağı gibi AB-Türkiye arasındaki ilişkilerde diğer konularda da önemli bir arabulucu ortadan kaybolmuştur.

AB’de Türkiye Karşıtı Tutum

Brexit referandum kampanyası sırasında görülen beklenmedik Türkiye karşıtlığı kaygı verici olmasıdır. Avrupa ülkeleri içinde Türkiye karşıtlığının çeşitli sebeplerle en az yaşandığı ülkelerden birinde konunun bu şekilde gündeme gelmesi, diğer ülkelerde durumun her an daha şiddetli bir şekilde ortaya çıkabileceğini göstermektedir. AB karşıtlığının göç sorunu ve terör korkusuyla karıştığı bir dönemde bunların aşırı sağ partiler tarafından ırkçılık ve İslam karşıtlığı ile birlikte Türkiye’ye bağlanması, aslında bu tip fikirlere prim vermeyen merkez partilerin oy kaygısı sebebiyle elini kolunu bağlamaktadır. Bu doğrultuda Brexit kampanyasının oluşturduğu izlenim, AB üye ülkelerinin bir kısmında uzun zamandır devam eden ve Ankara’yla mesafeli ilişkiler yürüten veya Türkiye’nin AB üyeliği için halk oylaması yapılacağı gibi “garantiler” veren akımın devam edeceği yönündedir.

Türkiye’nin AB Üyeliği Çalışmalarının Sonuçsuz Kalması

Üçüncüsü ise Türkiye’de Brexit sonrası AB üyeliği veya ilişkilerin geliştirilmesi konularında bir heves kaybı yaşanacağı öngörülebilir. Tarihî, siyasi ve ekonomik açıdan köklü bir ülke olan Birleşik Krallık tercihini AB’de kalmama yönünde kullanmışken Türkiye’de de zaten senelerdir süren ve sonuçsuz kalan Birlik üyeliğinin peşinden koşmak anlamını yitirebilir. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Mart 2017 tarihli bir konuşmasında Brexit benzeri bir referandumun Türkiye’nin müzakere süreci için yapılabileceğini ifade etmiştir. Gelişmeleri yakından takip eden Türkiye, BK’nın AB ile oluşturacağı yeni ilişkilerden esinlenecektir ve kendisi için bir model olarak alma olasılığı vardır. Aslında bu tarz bir modelleme, AB için de mümkün olabilecektir. Üyelik perspektifinin her iki tarafta da zayıfladığı bir dönemde, Brexit için öngörülen alternatif senaryolardan birinin Türkiye’ye de uygulanabilme imkânı vardır. Ankara, Gümrük Birliği koşullarından haklı gerekçelerle şikâyetçidir. BK Gümrük Birliği’nin daha gelişmiş bir versiyonu üzerinden AB ile anlaşabilirse, aynı modelin uygulanması için Ankara’nın eli de kuvvetlenecektir. Keza uzun vadede Londra ile Ankara, AB’nin dışında kalan büyük “komşu” ülkeler olarak birçok konuda birlikte hareket etme olanağı yakalayacaklardır. Son olarak Birleşik Krallık ile Türkiye arasında savunma ve dış politika gibi konularda gelişmesi muhtemel ilişkileri de Türkiye’nin siyasi fırsat hanesine yazmak gerekir. AB’den bağımsız politika üretebilecek olan Londra, tüm ülkelerle ikili ilişkilerini güçlendirmeyi hedeflemektedir. ABD ile inişli çıkışlı bir dönem geçiren Ankara için de bir NATO müttefiki ile olan ilişkilerini artırmak önemli bir fırsattır. İki ülke arasında savunma sanayisindeki iş birliği konularında hâlihazırda önemli adımlar atılarak Britanya Hava-Uzay (BAE) ile Türk Havacılık Uzay Sanayii (TAI) arasında, TF-X savaş uçağı programının geliştirilmesine yönelik Ocak 2017’de 100 milyon pound değerinde bir anlaşma imzalanmış ve yürürlüğe girmiştir. Bu program
çerçevesinde motor, radar ve sensör gibi teçhizatın BK’dan temin edilme olasılığı da belirmiştir. Bu tarz iş birlikleri, savunma sanayisi veya diğer sektörlere de örnek oluşturarak Londra ve Ankara’nın dış politika konularında da ortak hareket etmelerine olanak sağlayabilir. Özetle Brexit, siyasi açıdan bakıldığında Türkiye-AB ilişkileri için risk iken Türkiye-BK ilişkileri için bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bu risk ve fırsatlardan hangisinin daha öne çıkacağı, Brexit için hangi alternatif senaryonun geçerli olacağına ve BK ile AB içindeki siyasi koşulların uzun vadede nasıl şekilleneceğine bağlıdır.

Doç. Dr. Yaprak Gürsoy