İklim değişikliği üzerine 22 Nisan’da gerçekleştirilen sanal zirve (İklim Liderler Zirvesi), gezegenimizin ısınma sorununa karşı koymakta olan dünyamız için kritik bir andı. ABD Yönetimi, 2030 yılına kadar ABD kaynaklı sera gazı emisyonlarını yarıya indirmeye yönelik bir hedef belirleyerek hem yerel hem de küresel düzeyde iklim dostu politikalara öncelik verdiğini gösterdi. Öte yandan, artan sıcaklıklara karşı mücadelede önümüzdeki on yılın belirleyici bir nitelikte olduğunu kabul eden ABD, doğru yolda ilerlediğini gözler önüne serdi. Yeni yönetimin bu konuya ilişkin attığı adımlar memnuniyetle karşılanmakla birlikte iş dünyası olarak göz önünde bulundurmamız gereken önemli bir kılavuz niteliği taşımaktadır.

Bu ayın zirvesi yalnızca tek bir konuya yoğunlaşmadığı için bulunduğumuz süreç oldukça heyecan verici. Ticari diplomaside de dikkate aldığımız üzere, Avrupa Yeşil Mutabakatı AB’nin ekonomisini daha sürdürülebilir hale getirme konusunda kendi başına halihazırda cesur bir plan. Öyle ki, iş yapma şeklimizi doğrudan etkileyecek olmasının yanı sıra Türkiye’nin yakın çevresi için de önemli bir yol haritasıdır.

Gittikçe pekişen bu Transatlantik fikir birliği, ısınmayı 1,5°C ile sınırlama hedefi doğrultusunda gerçek ve somut bir şekilde ilerleme konusunda kritik önem taşıyor. Küresel topluluğun, yani farklı ülkeler ve bölgelerin, işletmelerin ve her birimizin bireysel olarak birlikte çalışması, bu hususa yönelik imkânları sağlamanın ve hedefe ulaşmanın yoludur.

Birlikte ele alındıklarında, yukarıda bahsedilen iki husus, Kasım ayında Birleşik Krallık’ta yapılması planlanan kritik Birleşmiş Milletler COP-26 zirvesi için hayati öneme sahip basamaklardır. Beyaz Saray’ın birlikte çalışmaya davet ettiği 40 ülke arasında Türkiye’nin bulunması da oldukça önem teşkil ediyor. Bu noktada, ülkemizin çevreyi koruma konusunda hem devlet hem de devlet dışı aktörler düzeyinde üzerine düşeni yapmaya kararlı olduğunu belirtmek isabetli olacaktır.

En yüksek katkıyı ise imkânları belirleme konusunda en fazla ilerleme kaydeden işletmelerin sağlayacağı aşikâr. Devlet dışı aktörleri, bu misyon için kritik olarak tanımlamak doğru bir yaklaşım olacaktır. Ancak bu yalnızca iş yapma şeklimizin yeni maliyetler ve yüklere tabi tutulması anlamına gelmiyor. Bundan ziyade; inovasyon, yeni ürünlerin oluşturulması, malları dünya çapında ve tedarik zincirlerimizde taşımanın daha iyi yollarını öğrenmek amaçlanmaktadır.

Çünkü COVID-19 dolayısıyla uygulanan karantina benzeri kapanmalar bu soruna çare değil. Geçen sene dünya kapanmaya girdiğinde gerçekten de emisyon seviyelerinde kısa süre için büyük ölçüde bir düşüş yaşanmıştı. Uçak seferlerinin büyük oranda azalışı, işletmelerin kapatılması ve yüz milyonlarca kişinin evden çıkmayışı da emisyon seviyelerinde bu ölçüde bir düşüş sağlama konusunda etkiliydi. Ancak bunlar tek yol olmamakla beraber şüphesiz en iyi yol da değil.

Özel sektörde gerçekleşecek inovasyon, yaşadığımız iklim krizinden kurtulma konusunda bize rehberlik edecektir. Şirketler sıcaklıkların daha fazla yükselmesini önlemeye yönelik yeni yollar bulacak ve hatta daha önce meydana gelen artışların da bir kısmını tersine çevirecektir. ABD İklim Özel Temsilcisi John Kerry, çözüm yolu olarak dönüşümsel teknolojiye yönelmekte oldukça haklı. Nihayetinde bu, tüm dünyada milyonlarca yeni ve yüksek kaliteli iş yaratacak bir alan. Öyle ki, en fazla risk altında olan insanları, aşırı hava koşullarından ve değişen iklimin diğer etkilerinden koruma konusunda da katkı sağlayacaktır.

Bunların hiçbiri bilim kurgu değil: Türk iş dünyası hem bağımsız olarak hem de uluslararası ortaklıklar kurarak söz konusu trendlere iyi bir örnek oluşturuyor. Temiz elektrik artık gelişmekte olan ülkeler de dâhil olmak üzere herkes tarafından karşılanabilecek durumda. Üretim maliyetini vat başına 1 dolara düşüren ilk güneş enerjisi şirketi ve ABD merkezli First Solar, bunun gerçekleşmesine yardımcı olmak üzere TAİK üyesi Zorlu Enerji ile iş birliği yapıyor. Bu muhteşem şirketler, Türkiye’de her yıl 10.000 megavat enerji üretmeye yetecek kadar güneş paneli imal edecek yepyeni bir fabrika kurmak için çalışıyor. Zorlu’ya ait iştiraklerden biri, şu anda First Solar panellerinin önemli distribütörleri arasında olmakla birlikte 26 bölgeye bu panellerin satışını gerçekleştiriyor.

Ortaklıklar ise var olmaya devam ediyor. Türkiye’nin Osmaniye ilinde bulunan Bahçe Rüzgâr Santrali, ülkenin üçüncü en büyük rüzgâr santrali konumunda. Santralde bulunan 54 rüzgâr türbininden her biri, genel merkezi Fairfield Connecticut’ta bulunan dev şirket GE Wind Energy tarafından üretilmiştir. Türbinler, Türkiye’deki yükselen yenilenebilir enerji şebekesine katkıda bulunmanın yanı sıra, bölgemizin tamamına ihracat yapabilen bir rüzgâr enerjisi endüstrisini de destekliyor.

Üstelik yalnızca enerji ile kalmıyoruz: Türkiye gerek hükûmetin önderliğindeki TOGG fabrikası gerekse Karsan’ın elektrikli ve otomatik otobüsleri olsun, elektrikli araçlar konusunda büyük adımlar atmaya devam ediyor. Bu sektör, ülkemizin ihracatını hızlandıracak ve yurt içinde birçok imalat işini de destekleyecek olan yepyeni bir atılıma işaret ediyor. Öte yandan, dünyanın en büyük ev aletleri üreticilerinden biri olan Arçelik’in küresel üretim operasyonunu karbonsuz hale getirmesi de bir diğer önemli gelişme olarak öne çıkıyor.

Önümüzdeki resim oldukça açık: Türk ve ABD şirketleri birlikte yeniliklere adım atmakta ve gezegenimiz için daha yeşil bir geleceğe yatırım yapmaktadır. Bu gelişmelere bakarak ekonomimiz ve yaşamlarımız için daha temiz, daha yeşil, daha sürdürülebilir bir geleceğe yönelik umudumuzu yitirmeyeceğiz.

Merih Kepez Örnek DEİK Genel Sekreter Yardımcısı