Eğitim; toplumun ihtiyaçlarına, ekonomik gücüne ve kültürel öğelerine göre şekillenen bir olgu. Bu nedenle çok sayıda farklı sistemden bahsetmek mümkün. Bunların içinde başarılı olanların ortak bir noktası var: Bağımsız öğrenmenin teşvik edilmesi. Sistemler, zamanın ihtiyaçlarına ve teknolojinin sağladığı imkanlara göre sürekli bir değişim içinde. Değişmeyen ortak nokta; bağımsız öğrenmenin giderek daha çok değerlenmesi ve ön plana çıkması.

Derste verilenlerin dışında ve ötesinde bir şeyler öğrenmek için kendine fırsatlar yaratabilen bu bireyler, her zaman bir adım önde olacak. Bilgiyi daha öğrenmeden “işime yarar mı” süzgecinden geçiren bireylerin aksine, bağımsız öğrenenler; bilgiyi güce dönüştürebilen ve yaratıcı şekilde kullanabilen bireylerdir. Ders kitapları ile ilerleyen, teknolojiyi sadece bilgi aktarma amaçlı kullanan, yapılandırılmış klasik sistemden; öğrenci merkezli, kişinin ihtiyaç ve yeteneklerine göre bireyselleştirilmiş, süreç odaklı bir sisteme geçiliyor. Bu sistemin en güçlü yanı, öğrencinin öğrenme sürecini kendi merakı ve yaratıcılığı ile başlatması. Bilgi çağına ayak uydurmak ancak bu şekilde mümkün olacak ve öğrenme yaşam boyu devam eden bir alışkanlığa dönüşecektir.

Eğitim, akademik gelişimin dışında, öğrencileri birey olarak da yaşama hazırlamalıdır. Kendilerini tanıyan ve ne istediklerinin farkında olan, istediklerinin peşinden gidecek cesareti olan kişiler olarak yetişmelerini sağlamalıdır.  Öğrencinin edindiği her türlü tecrübe değerlidir. Böyle bir sistemin içinde öğretmenler, bilgiyi aktaran kişiler değil, öğrenmeye liderlik eden yol göstericiler olmalıdır. Değişime ayak uyduran öğretmenler, hayal bile edemediğimiz bir geleceğe çocuklarımızı hazırlayacaklar.

Artık eğitim dünyasında fiziksel sınırlar hızla ortadan kalkıyor. Pandemiyle beraber uzaktan eğitim bir mecburiyet olarak gündeme geldi ve bir anda büyük kitleler, teknolojinin eğitimde kullanımıyla tanıştılar. Öğrenme, sınıf dışında ve mesafelerden bağımsız olarak ulaşılabilir bir imkana dönüştü. Her türlü bilgiye ulaşmanın sadece bir tıkla mümkün olduğu günümüzde; öğrenmeyi okullardaki derslerle sınırlandırmak ve bunların üzerine kurulu sınavlarla yol almak, ne yazık ki verimli ve sürdürülebilir bir durum değildir. Okulların gençleri çok da uzak olmayan bir gelecekte ortaya çıkacak, henüz bilmediğimiz mesleklere hazırlaması gerekiyor. Eskiden beri var olan mesleklerde dahi, yeni nesil beceriler gerekiyor. Tam da bu nedenlerle, başarılı eğitim sistemlerinin en önemli özelliği olan bağımsız öğrenme, artık bir ayrıcalık olmaktan çıkıp ayak uydurulması gereken bir zorunluluğa dönüştü.

Yeni gelişmelerle, dünyanın her yerinden okullar, kurumlar ve öğretmenler arasında iş birliği, sadece proje bazlı sınırlı çalışmalarla değil, günlük eğitim programları ve dersler bazında da mümkün hale geldi. Okullar yerel kimliklerini korurken, aynı zamanda global ölçekte eğitim iş birlikleri yapacak potansiyellere sahip oldular.

Tüm bu gelişmeler ışığında, bireylerin ihtiyaçlarına göre şekillenecek esnek eğitim süreçleri ortaya konuluyor.  Aslında bu esnekliğe ihtiyaç hep vardı, ancak mevcut düzen ve olanaklarla karşılanması mümkün değildi. Eğitimin fiziksel sınırlardan kurtulmasıyla beraber, bu kapı da açılmış oldu. Artık odanızdaki masadan bulunduğunuz bölgede hatta ülkenizde verilmeyen bir eğitimi alabilir, verebilir ya da uluslararası bir sınıfta etkileşimlerde bulunabilirsiniz. Öğrenmenizi; tekrarlayan sınavlar ve standart dersler üzerine değil, kendi seçtiğiniz ve istediğiniz bir rotada planlayabilirsiniz. Bağımsız öğrenme, yaşam boyu kullanılan bir beceridir ve bu beceriye sahip insanlar, her daim güncel kalmak, hatta koşulların ötesinde düşünüp hareket edebilmek becerisine de sahip olurlar. Doğru soruları sorabilmek ve doğru cevaplara ulaşabilmek de bağımsız öğrenmenin size kazandırdıklarıdır.

Türkiye’deki eğitim sisteminin, bu bağlamda genel yapısı itibarıyla ciddi bir yenilenmeye ihtiyacı var. Bahsettiğim; müfredat konularının sırasını ve yıllara göre yerini değiştirerek yapılan bir yenilik değil. Tek bir sınav ve çoktan seçmeli sorularla öğrencilerin seçildiği ya da elendiği bir sistemde; analitik düşünüp sorgulayan ve farklı yaklaşımlarla alternatif, yaratıcı çözümler üretebilen bireyler yetiştirmek mümkün değildir. Genç nüfusun sayısına ve ülkenin ekonomik koşulları nedeniyle, bölgeler ve okullar arasındaki eşitsizliklere bakarsak, kolay bir çözümü olmadığı kesindir. Ayrıca uygulanan mevcut sınav sistemi, eşitsizlikten kaynaklı mağduriyetlere en çok yol açan sistemdir. Her okulun kendi standartları ve yaklaşımına göre notlandırma yaptığı ama aslında tek bir merkezden yönetilen bir sistemde, başarılar birey ya da okul bazında sınırlı kalıyor. Türkiye’deki eğitimin ciddi bir standardizasyona ihtiyacı vardır. Sürdürülebilir olması için de moderasyonu sağlıklı yapabilecek bir düzenin oluşturulması gerekmektedir.

Söz konusu standartlar hem öğrencilerin öğrenme ortam ve koşullarını hem de öğretmenlerin çalışma koşullarını kapsamalıdır. Online kaynaklar ve uygulamalar oluşturup, okulların fiziksel koşullarının yetmediği yerde, öğrencilerin bu kaynaklardan yararlanmasını sağlamak ve takip etmek bir çözüm olabilir. Burada bahsedilen online destekler, profesyonel eğitimci ve teknoloji uzmanlarının ürettiği, belli bir amaca yönelik, sürekli güncellenen ve ölçülebilir eğitim materyalleri olmalıdır. Aynı zamanda, milyonlarca öğrencinin tek bir oturumda ve sadece çoktan seçmeli sorularla başarı sıralamasının yapıldığı sınavların kaldırılması gerekmektedir. Sıkça gündeme gelen uygulamayla ilgili güvenlik kaygılarının ötesinde, bu kadar çok sayıda öğrenciyi tek bir oturumda ve aynı testle, güvenilir ve geçerli olarak ölçmek ve değerlendirmek, eğitim bilimleri açısından mümkün değildir. Diğer taraftan, sınavların kaldırılması için, yerine alternatif bir çözüm üretmek gerekecektir. Burada eğitim kurumlarının inisiyatif alarak, şeffaf bir şekilde kendi başvuru ve kabul süreçlerini yönetmesi bir seçenektir. Bu aynı zamanda, kurumların eğitim kalitesini de zorunlu olarak tetikleyen bir süreçtir, çünkü iyi eğitimin olduğu ve sürecin hassasiyetle güven verecek şekilde yürütüldüğü yerde talep daha çok olacaktır.

Yine okulların mezunlarının bağışları da dahil olmak üzere, kendi bünyelerinde bir kaynak havuzu yaratmalarına izin verilmelidir. Ancak tüm bunların yasal zeminlerinin çok dikkatli bir şekilde hazırlanması gerekmektedir. Aslında iyi bir eğitim sisteminin oluşması, sadece eğitimcilerin tek başına başarabilecekleri bir süreç değildir. Eğitim, bir yönüyle toplumdaki herkesi kapsayan ve her alanla doğrudan bağları olan bir sistemdir. Belki de eğitimde köklü değişiklikler yapmak ve sağlıklı bir sistemi oturtmak, bu nedenle zordur. Tek başına eğitimcilerin değil, pek çok alandan profesyonellerin katkı sunması gereken, herkese ve her alana açık bir sistem.

Öğrenmeyi öğrenen, öğrenmenin getirdiği yenilenme ve keyfi hissederek güçlenen ve böylece çağın ötesine geçebilen bireyler yetişmesine katkıda bulunan herkese selam ve saygılarımla.

Meryem Doğan Şişman

Kurucu-Avalon Eğitim Danışmanlığı, İngiltere