Küresel Ticarette Bölgesel İş Birliği ve “Müttefiklik” Dönemi
COVID-19 pandemisi ve Rusya-Ukrayna Savaşı, küresel ticarette köklü değişimlere yol açarak “Küreselleşme 2.0” döneminin sonunu getirdi. Ülkeler, tedarik zincirlerindeki kırılganlıkları azaltmak için bölgesel iş birliklerine ve dost ülkelerle ticarete yöneliyor. Önümüzdeki dönemde, küresel ticarette güven esaslı yeni bir yapılanmaya şahit olacağız
Dünya ekonomisinin önde gelen ülkeleri ve önde gelen şirketleri, 2020’den bu yana iki “siyah kuğu” COVID-19 pandemisi ile Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ana ve artçı etkilerinin sebep olduğu sonuçlara bağlı olarak, küresel ticaretteki konumlarını, stratejilerini ve politikalarını yeniden belirliyor ve kendilerini yeniden konumlandırıyorlar. “Siyah kuğu” tanımı, gerçekleşme olasılığı hayli düşükken, gerçekleşmesiyle birlikte dünyada küresel ve bölgesel ölçekte büyük değişimlere sebep olan olayları tanımlamak için kullanılmakta. Her iki olay öncelikle dünya ekonomisi için önemli bir sonucu da beraberinde getirdi: “Küreselleşme 2.0’ın çöküşü.” Neo-liberal ekonomik anlayışı, 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren dünya ekonomisinin önde gelen ekonomileri kendileri daha maliyetli üretiyorlar ise yüksek üretim maliyeti olan mal ve hizmetleri daha ucuza üretmeyi ve tedarik etmeyi başaran ülkelerden temin etmelerini öneriyordu.
Karşılaştırmalı üstünlük modeline de dayanan bu anlayış, 2000’li yılların başlarından itibaren, başta Çin olmak üzere, Doğu ve Güneydoğu Asya’yı dünyanın mal üretimi ve tedariki açısından en öncelikli coğrafyası haline getirdi. Öyle ki küresel imalat sanayinde % 6 payı olan Çin, 25 yılda payını yüzde 30’a getirdi. Ülkeler kendi aralarında daha yoğun ticaret gerçekleştirmeye başlayınca 1970’te 318 milyar dolar, 1980’de 2 trilyon dolar, 1990’da 3,5 trilyon dolar, 2000’de 6,5 trilyon dolar olan küresel ticaret hacminin 2024 yılı itibariyle 26 trilyon doları geçmiş olması bekleniyor.
Küresel mal ticaretindeki söz konusu hacim sıçramasının en önemli gerekçelerinden birisini ülkeler arasında karşılıklı olarak artan mal tedarikine yönelik güven oluşturmuştu. Ancak son 4 yılda iki siyah kuğu bu güveni alt üst etmiş durumda. Dünyanın önde gelen ülkeleri gerek COVID-19 gerekse de Rusya-Ukrayna Savaşı’na bağlı olarak, yaşadıkları ciddi tedarik sorunları nedeniyle uluslararası ticari ilişkilerinde daha da yoğun bir şekilde bölgesel iş birliklerini ve bunun da ötesinde “dost” veya “müttefik” bildikleri ülkelerle bilhassa ticari ilişkileri (friendshoring) yoğunlaştırmayı hızla tercih eder hale geldiler. Bu nedenle önümüzdeki dönemde küresel ticarette bölgesel iş birliklerinin daha da yoğunluk kazanacağına şahit olacağız.
Küresel ticarette ise bölgesel iş birliğini tetikleyen önemli gerekçelerinden birisi lojistik ağına dair beklentiler. Küresel jeopolitik gerginliklerin ve çatışmaların tırmandığı bir konjonktürde, Süveyş ve Panama Kanalı ile ilgili tartışmalar, dünyanın bilinen deniz ticaret koridorlarında sorunları katlamış durumda.
BÖLGESEL TİCARI İŞ BİRLİKLERİNDE YÜKSELİŞ DÖNEMİ
Yakın coğrafyalar arası ticari iş birliklerinin daha etkili ve daha yararlı görüldüğü bir dönemin içinden geçmekteyiz. Ayrıca bir başka temel gerekçe olarak, bölgesel ticari iş birliklerini geliştiren ülkeler, birbirlerinin kalkınma ve ekonomik ilerleme süreçlerine pozitif yönde daha fazla katkı sağlamış oluyorlar. Bunun yanı sıra bölgesel ticari iş birlikleri sayesinde, tüm bir bölgesel ticaret bölgesinin ortak yatırımlar ve ortak pazarlama stratejileri ile rekabetçiliğini arttırmak da mümkün olabilmekte. Bir diğer önemli gerekçe ise aynı bölgede birbirine komşu veya yakın coğrafyadaki ülkeler arasında bölgesel ticari iş birliğinin yoğunlaşması, söz konusu ülkeler arasında siyasi güveni de perçinliyor. Bu nedenle ülkelerin bölgesel sorunları çözme ve bölgenin üretim, rekabetçilik ve küresel ticaretteki konumunu güçlendirmeye yönelik imkân ve kabiliyetlerini de arttırıyor.
Bölgesel ekonomik ve ticari iş birliklerinin gelişmesine imkân sağlayan platformlar, sadece mal ve hizmet ticaretinin değil, aynı zamanda aynı bölgede lojistik ve ulaştırma, gümrükleme, bölgenin rekabet becerisini arttıracak şekilde ortak sanayi ihtisas bölgeleri, serbest bölgeler ve özel gümrük ihtisas bölgeleri oluşturma gibi alanlarda da katma değeri yüksek iş birliklerinin gelişmesinin önünü açıyor.
Bu noktada Avrupa Birliği’ni (AB) ve Gümrük Birliği’ni, bu boyutuyla 2. Dünya Savaşı sonrası gelişme gösteren bölgesel ekonomi ve ticari iş birliklerinin, bir nevi bölgesel ticari blokların ilk ve en etkili olanı, diğer kıtalardaki çalışma ve çabalara da ilham vermiş bir proje olarak değerlendirmek gerekir. Keza Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bloğu olarak NAFTA’yı da bu anlamda yine etkin bir dünya örneği olarak belirtmeliyiz. Bir dönem AB’nin ilk aşaması olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (EEC) alternatif olarak kurulan Avrupa Serbest Ticaret Bloğu (EFTA), Güney Amerika Ortak Pazarı (MERCOSUR), Latin Amerika Entegrasyon Topluluğu (LAIA), Güneydoğu Asya Ülkeleri Topluluğu (ASEAN), Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Forumu (APEC), Türkiye’nin öncülüğünde kurulmuş olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bloğu (KEİ) ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO), bir çırpıda sayılabilecek başarılı ve etkili bölgesel ekonomik ve ticaret iş birliği platformlarıdır.
21. yüzyılın yükselen kıtası olarak Afrika’da da son dönemde bölgesel ekonomik ve ticari iş birliği platformları ve projeleri ile öne çıkmaktadır. Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), Orta Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (CEMAC), Afrika Kıtası Serbest Ticaret Alanı (AFTZ) başarılı örnekler olarak çalışmalarını yürütmekte olup, Avrupa Birliği veya EFTA’nın Afrika ve Karayip Bölgesi ülkeleri ile ayrıca bölgesel iş birliği anlaşmaları olduğu da görülmektedir. Önümüzdeki 10 yıl bölgesel ekonomik ve ticari iş birliği platformları ve topluluklarının kendi aralarındaki ticari entegrasyonu derinleştirecek anlaşmalar ve uluslararası düzenlemeler gerçekleştirmeleri; kendi aralarında küresel tedarik zincirindeki rollerini derinleştirecek şekilde iş birliğini yoğunlaştırmaları elzem bir konu başlığı haline gelecek. Küresel ekonomi- politik sistem ve küresel tedarik zinciri önümüzdeki 10 yılda yeniden yapılanırken, doğrudan yatırımlar, karşılıklı ticaret, etkin lojistik ağı ve yeni nesil ödeme sistemlerinde mesafe almayı başaran bölgesel ticari entegrasyon odaklı ülke grupları bu işten kazançlı çıkacaklar.
TÜRKIYE İÇİN BÖLGESEL İŞ BİRLİKLERİ İLE YENİ HİKÂYELER YAZMA ZAMANI
Küresel ticaretin kolaylaştırılmasında ulaşım koridorlarının gelişmesi ve denizcilikteki teknolojik sıçrama çok önemliydi. Bununla birlikte, navlun ve ulaşım maliyetlerinin ve mesafenin küresel ticaret üzerindeki etkilerine baktığımızda, özellikle 1870- 1969 dönemi verileriyle 1990’lı yılları karşılaştırdığımızda, sanılanın aksine “uluslararası ticarette mesafe”nin yüzde 37 oranında daha zorlayıcı etkisi olduğu gözleniyor. Bu durum, uluslararası ekonomik ve ticari iş birliklerinde “bölgeselleşme” olgusunun 1990’lardan bu yana neden hız kazandığı konusunda yeterli ipucu teşkil edecektir. Günümüzde küresel ticaret ortalama 5100 km civarında bir uzaklıkla gerçekleştiriliyor.
Türkiye’nin toplam ihracat km mesafesi ise 3000 km. Bu durum, Türkiye’nin ihracatını katlamak için, ortalama ihracat mesafesini en az 2000 km daha arttırması gerektiğini gösteriyor. Bu da Afrika, Latin Amerika ve Güneydoğu Asya’ya ağırlık vermemizi ve bu coğrafyalardaki bölgesel ekonomik ve ticari iş birliği platformları ve toplulukları ile ilişkilerimizi derinleştirmemizi gerektirmektedir.
Dünyanın ekonomi-politik sıklet merkezinin Atlantik’ten Asya-Pasifik’e doğru hareket ettiği, Türkiye’nin küresel sistemin gerçek manada merkezine yerleştiği bir konjonktürde, son 25 yıldır pek çok mecrada kaleme aldığımız yazılarımızda, görsel ve işitsel medyada dile getirdiğimiz ifadelerimizde esas Türkiye’yi, canım vatanımızı Güneydoğu Asya’dan, Afrika’dan, Latin Amerika’dan dinlememiz gerektiğini; ülkemizin söz konusu coğrafyalarda yükselen ehemmiyetine, Türkiye’ye yüklenen anlama kulak vermemiz gerektiğini ifade ederdim.
Malezya Başbakanı Enver İbrahim’in Sayın Cumhurbaşkanımız ve ülkemiz için ifadelerinden, ülkemiz, bölgemiz ve dünya için “Milli Şuur”la geleceği inşa etmedeki paha biçilmez rollerini güçlü bir şekilde vurgulamalarından duyduğumuz gururu ifade etmeye kelimeler kifayetsiz kalıyor. Başbakan Enver İbrahim, Türkiye’nin modern tarihi boyunca olmadığı şekilde özgüvenli, geçmiş beklentilerin prangalarından artık kurtulmuş bir ülkeye dönüştüğünü ve küresel bir güçhaline geldiğini vurguladı. Türk halkının da bu değişimle birlikte özgürleşerek geleceğe umutla ilerlediğini belirtti.
Ayrıca Cumhurbaşkanımızın sınırları aşan bir etkiye sahip olduğunu, dünya genelinde sevilen ve takdir edilen bir lider olarak kendisiyle bir arada olmaktan gurur duyduklarını ifade etti. Malezya ve Endonezya, bugün ve gelecek adına, aynı hassasiyetler, İslam Dünyası’nın yüceltilmesi adına aynı hedefler doğrultusunda gönül birlikteliğimiz olan ülkeler. Bu nedenle, dünya ekonomisi ve küresel ticarette sürdürülebilir iş birliği adına birlikte pek çok proje yürüteceğimiz, birlikte strateji oluşturacağımız ülkeler. Küresel ekonomi-politik sistem son 80 yılın en büyük depremini yaşarken, küresel ekonomi-politik sistemin sıklet merkezi doğuya doğru hareketini sürdürürken Cumhurbaşkanımız Erdoğan son dönemde giderek artan dayatmaları, imtiyazlarını kaybetmek istemeyenlerin çırpınışları olarak değerlendirdiklerini ifade ederken, haklı olanın güçlü değil, gücü elinde bulunduranın her zaman haklı çıktığı bu adaletsiz düzene itirazımızı her zeminde açıkça dile getirdiklerini vurgulamakta.
Türkiye olarak, her şeyden önce nüfusu yaklaşık 2 milyarı aşan İslam Aleminin temsil edilmediği bir yapının kendisi adil olmadığı için adalet de dağıtamaz olduğuna inandıklarını ifade eden Cumhurbaşkanımız, dünya nüfusunun dörtte birinin dışlandığı bir yapının güvenlik dağıtması, küresel istikrar ve barışa hizmet etmesinin elbette beklenemeyeceğine işaret ediyor. “Dünya beşten büyüktür” şiarıyla, ekonomiden diplomasiye, ticaretten güvenliğe sorunların çözümü için yeni bir anlayışa, yeni bir küresel düzene ihtiyacı olduğunu her daim vurgulayan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, tüm kıtalarda büyük bir çağrıya, büyük bir farkındalığa imza atarak, herkesi kucaklayan, adil, paylaşımcı, farklılıkları zenginlik olarak gören ve güven esasına dayalı bir sistemin inşasının tercihten öte bir zorunluluk olduğu yönündeki uyanışa da liderlik etmekte.
Cumhurbaşkanımız, çatışmaların değil barışın, korkunun değil güvenin, terör ve şiddetin değil huzurun, yokluğun değil refahın egemen olduğu bir dünyanın inşa edilebilirliğine evvelemirde önce yükselen ekonomilerin, yani bizim inanmamız gerektiğini hatırlatıyor. “Daha adil bir dünya mümkün” derken, mevcut sistemden çıkar sağlayan “imtiyazlılar kulübü” bunu istemese de ekonomik, ticari, sosyal ve uluslararası temsil bakımından daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna işaret ediyor. Türkiye “Milli Şuur”, “Milli Egemenlik” ve Bağımsızlık düsturu ile kendi “yüzyılı”nı inşa ederken artık yeni coğrafyalarda ortak hikâyeler yazma zamanıdır.