Fransa’nın birçok bölgesine yayılan Sarı Yelekliler Hareketi, ekonomik ve toplumsal eşitsizliklerden doğan taleplerin yansımasıdır

Dünya genelindeki çok sayıda ülkede eş zamanlı olarak görülen protesto hareketleri, tüm dinamizmiyle devam etmektedir. Bu dalgaların ortak noktasını; protestoların ve gerçekleştirildiği devletlerin kendine özgü tarihsel ve kültürel özelliklerinin dışında, artan ekonomik eşitsizlikler ekseninde gelişen taleplerin oluşturduğu belirtilmektedir. 2018’in Kasım ayında cereyan eden ve akabinde Fransa’nın birçok bölgesine yayılan Sarı Yelekliler Hareketi ise tam olarak bu husus üzerine doğmuştur.

TOPLUM İLE SİSTEM KURUMLARI ÇATIŞIYOR

Fransız Siyaset Bilimci Bertrand Badie, siyasi partiler ve sendikalar gibi aracı yapıların güvenilirliğini yitirmesiyle birlikte toplum ile sistem kurumları arasında direkt olarak çatışma durumu oluştuğunu vurgulamaktadır. Sistemin geleneksel kurumları, süregelen krize ve artan eşitsizliklere cevap verememekte ve yönetimsel bir boşluk oluşturmaktadır. Göstericiler de sokağa çıkarak bu boşluğun doldurulması yönündeki taleplerini dile getirmektedir.

REFORMLAR, GÖSTERİCİLERİN BEKLENTİLERİNİ KARŞILAMIYOR

Akademik araştırmalarda belirtilen bir diğer husus ise hükümetlerin eylemleri yatıştırmak için uygulamaya koyduğu; reform, önlem ve imtiyaz gibi politikaların göstericiler nezdindeki köklü değişim beklentilerini karşılayamamasıdır. Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un geçtiğimiz aralık ayında açıkladığı ve Fransa devlet bütçesine maliyeti 10 milyar euroyu bulan önlem paketinde; asgari ücrete 2019 yılı boyunca aylık 100 euro zam yapılacağı, fazla mesai ücretlerinden vergi alınmayacağı ve 2 bin euronun altındaki emeklilik maaşlarından kesinti yapılmayacağına ilişkin önlemler bulunmaktaydı. Tüm bunlara karşılık protestolar, günümüze kadar geldi.

SARI YELEKLİLER, TOPLUMDAN DIŞLANDIĞINI HİSSEDEN KESİM

Araştırmacılar tarafından Sarı Yelekliler, toplumlardaki güvencesiz ve karar alma sürecinden dışlanmış hisseden kesimin Fransa özelindeki bir sembolü olarak vurgulanmaktadır. Bununla birlikte, hızlı teknolojik dönüşümle beraber yapay zekânın küresel tedarik zincirlerine kadar temas etmesi, sistem içinde satın alma gücü hızla düşen bir işsizler grubu yaratmaktadır. Le Monde gazetesinde yayımlanan bir makaleye göre, eylemcilerin yüzde 33’ü kendini siyaset yelpazesinin sağında veya solunda konumlandırmamaktadır. Dolayısıyla araştırmacılar, sistemsel krizin doğurduğu bu eylemin bir ideolojisinin olmadığı, tam aksine yeni bir ekonomik sınıf ortaya çıkardığı görüşünde birleşmektedir. Hareketin sözcüleri ve eylemciler; taleplerinin temelini, ülkedeki vergilendirme ve yönetilme tarzının radikal bir değişikliğe gitmesi olarak belirtmektedir. Söz konusu isteklerin başlıcaları; gelir vergisinin gelir dilimlerine göre kademeli olarak arttırılması, stopaj vergisinin kaldırılması ve çok uluslu büyük şirketlerin vergi optimizasyonu sayesinde sağladığı avantajların kısıtlanması şeklindedir.

Gayrisafi yurt içi hasıla bazında dünyanın en büyük yedinci ekonomisi olan Fransa’da, Ulusal Istatistik ve Ekonomik Araştırmalar Kurumu (INSEE) verilerine göre, 2018 yılında yoksulluk oranı yüzde 14,7’ye çıkarak 1970’lerin sonundan bu yana en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Aynı şekilde Fransa’nın Gini endeksi de 2018 yılında 0,29 katsayısına ulaşarak 2010’dan bu yana en fazla artışını yaşamıştır. Sistemsel sorunlarla birlikte son dönem verilerinin bu şekilde ortaya çıkmasının, yukarıda ifade edilen taleplerin motivasyonunda önemli bir paya sahip olduğu belirtilmektedir.

EKONOMİK EŞİTLİK SAĞLANMALI

The Economist’te yayımlanan araştırma raporuna göre, dünyanın en varlıklı yüzde 1’lik kesimi küresel servetin yüzde 82’sine sahip olurken, gelir dağılımında en alt grupta bulunan yüzde 50’lik kesimdeyse artış gözlenmemektedir. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü (UNCTAD) raporlarında vurgulandığı gibi ekonomik eşitsizliklerle mücadele ve sistemsel kriz çözümlerinin en iyi yollarından biri olarak uluslararası ticaretin sürdürülebilir bir şekilde gelişmesi gösterilmektedir. Politika yapıcıların yalnızca ekonomik büyümeye odaklanmaktan ziyade uluslararası ticaretin sürdürülebilir kalkınma hede erini de kapsayıcı şekilde geliştirilmesine yönelik stratejiler oluşturması gerektiği, Birleşmiş Milletler nezdinde ortaya konulan belgelerde de açıkça ifade edilmektedir. Bu noktada öne çıkan bir diğer husus, ekonomik küreselleşme ekseninde artan “off-shore” üretim modelinin, gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeler arasındaki eşitsizliklerin çözümüne katkıda bulunmasına karşılık, özellikle gelişmiş ülkelerdeki mavi yakalılar için fırsatları azalttığı ve sektörler arası ücret farkını arttırdığıdır. Söz konusu durum, yukarıda bahsedilen güvencesiz ve dışlanmış hisseden sınıfın taleplerini daha sık dile getirmesinde önemli rol oynamaktadır.

Tüm bu gerekçeler ve göstergeler dikkate alındığında, önümüzdeki dönemde tüm dünyadaki ekonomik küreselleşme, temsili demokrasi krizi ve hızlı teknolojik gelişimlerin yarattığı olumsuz sonuçlar, Sarı Yelekliler ve benzeri toplumsal hareketlere zemin oluşturmaya devam edecektir.

DEİK Asya Pasifik İş Konseyleri Koordinatör Yardımcısı Temmuz Yiğit Bezmez