Ülkemiz savunma sanayi merkezli teknolojiler ve yatırımlar açısından hızla büyümekte ve gelişmektedir. Son yıllarda yakaladığımız kalkınma ivmesini şehircilik politikası ile destekleyerek hem şehirlerimizi hem de kalkınmamızı daha üst noktalara taşıyabiliriz.

Mevcut şehirlerimiz, nüfus yoğunluğu, kültürel varlıklar, teknolojik yeniliklere dayalı yapı stoku ve altyapı yenilemelerini esas alan bir anlayışla gelişmektedir. Aslında bir şehrin asıl kuruluş amacı, sağlıklı insan yetiştirmeye yardımcı olmak ve toplumun gelişimine katkıda bulunmaktır. Şehirler sahip oldukları unsurlar ve kurallarla insanları yaşadıkları şehirlerde eylemlere yönlendirerek, sınırlayarak veya arzu ettirerek gündelik hayatın içinde yavaş yavaş biçimlendirirler. Bunu bilen ve hisseden insanlar kendilerini geliştirmek ve kırsal hayatta bulamadıkları imkanlara ulaşmak için şehirde yaşarlar.

Şehirde yaşamaya başlayan insanın önceliği, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde belirtildiği gibi, kendini güvende hissetme ihtiyacıdır. İnsan bu ihtiyacını giderebilmek için kendisine ait bir mekan oluşturmak ister. İnsanın mekan ve yerleşim ihtiyacı karşılandığında özgüveni ve ekonomik başarısı artar, güven kazanır. Sonrasında, barınma ihtiyacının giderildiği mekanlarda, yaşam kalitesini yükselten insanların kendilerini geliştirmeleri için ilk adım atılmış olur. Ülkemizde yapılan son araştırmaya göre barınma ihtiyacı gidermek için müstakil evlerde yaşayanların oranı yüzde 26, gecekonduda yaşayanların oranı yüzde 4 ve apartmanda yaşayanların oranı yüzde 61, sitelerde yaşayanların oranı yüzde 8, çok lüks bina ve villalarda yaşayanların oranı ise yüzde 1 olarak açıklanmıştır. Mevcut konut stokundan da anlaşılacağı gibi, şehirlerimizi yoğun yerleşim kümeleri ve buralarda üretilen apartmanlar üzerine kuruyoruz.

Müstakil ev tercihlerini genellikle kırsal kesimlerde villa ve gecekondu olarak tasarlıyoruz. Ayrıca şehirlerin genişletilmesi esnasında 30-40 yıl öncesinden kalan müstakil evlerin apartmana dönüştürülmesi için mevcut politikalar teşvik ediliyor. Bu politikaların bir sonucu olarak günümüz koşullarında şehir planlarına bağlı olarak ekonomik imkanlar açısından şehir hayatında müstakil bir evde yaşamak neredeyse imkansızdır. Ülkemizde bu yapılaşma anlayışı, gelir düzeyi ile birlikte mevcut şehirleşme politikalarının ortak bir çıktısıdır. Ülkelerin gelir ve gelişmişlik düzeyleri arttıkça insanlar toplu konut ya da apartman tarzı yaşamdan uzaklaşarak doğa ile daha bütünleşen müstakil evlere taşınmaktadır. Birleşik Krallık ‘da nüfusun yüzde 79’u müstakil evlerde yaşarken bu oran ABD’de yüzde 87,99’dur. Bu istatistiklere baktığımızda toplumun gelişmesi yaşadığı yerin gelişmesi ile doğru orantılıdır diyebiliriz. Mimar Turgut Cansever’e göre toplumun müstakil evlerde yaşamını sürdürmesi sadece bir konut tipinin değişimi olarak değil; aynı zamanda bir yaşam biçiminin de değişimi olarak ele almıştır. Ülkemizin gelişmişlik seviyesinin son 20 yılda artması, müstakil ev yaşamını destekleyecek yeni şehirlerin planlanmasına ve apartman tarzının getirdiği yaşam biçiminin değişmesi gerektiğine işaret ediyor.

Yeni yatırımlarla gelişen ülkemizde, şehirleşme politikalarımızı sadece barınmak için değil, sürdürülebilir ve yaşanabilir müstakil bahçeli
konutlara taşımayı hedeflemeliyiz. Şehirlerimizin gelişimini sadece teknolojik imkanlarla desteklemek yerine, doğa ile bütünleşen yeni bir
yaşam tarzına odaklı düşünebiliriz. Şehirlerimizin planlamasını yeni kalkınma politikası ile birlikte ele alabilir ve geleceğimiz için yeni bir şehir politikası ile sağlıklı insanların yetiştiği müstakil bahçeli bir yaşam tarzını teşvik edebiliriz. İnsanların müstakil evlere taşınması ve doğal çevre ile bütünleşik yaşaması için şehir politikaları üretebiliriz. Şehirlerimizde barınmaya yönelik esas ihtiyacın daha sağlıklı ve yaşanabilir yerler olduğunun farkına vardığımızda, elimizdeki teknolojileri geliştirerek refah düzeyini yükseltebileceğiz. Savunma ve teknoloji alanında başardığımız hamlenin bir benzerini şehircilik konusunda da yapabilir ve Mimar Turgut Cansever’in mimaride yeni anlayışları ortaya koyabilecek tek ülkenin Türkiye olduğuna dair inancını gerçeğe dönüştürebiliriz.