Anlamını tatlı ve tuzlu suyun karışmadığı “iki deniz”den alan Bahreyn, Basra Körfezi’nde yer alan ve adalardan oluşan tatlı bir Arap ülkesi. Gözlerimi kapatıp Bahreyn’e yaptığım kısa seyahati düşündüğümde zihnimde; konuşmaya hazır arkadaş canlısı yerel kıyafetli Bahreynliler, havaalanından şehrin daracık sokaklarına kadar her yerde karşılaşacağınız mis kokulu buhurlar, tarihle modernitenin muazzam buluşmasını temsil eden ferah yapıların silüetleri, tatlı pilav muhammar ile kebapların olduğu lezzetli sofralar ve ülkenin masalsı atmosferinde yaşadığım hoş anlar canlanıyor.

Burası eskiden olduğu gibi şimdi de doğu ve batıyı birbirine bağlayan bir ticaret merkezi. Ülkenin ekonomisi genellikle petrol arıtma, doğal gaz üretimi ve hizmet sektörlerine dayanıyor. Arap modeli tekne imalatı, balıkçılık, inci avcılığı ve halıcılık gibi geleneksel sektörler az da olsa devam ediyor.

SONSUZLUĞA YOLCULUK

Bahreyn’in algısı her ne kadar yeni bir ülke gibi olsa da aslında tarih öncesi çağlardan beri var olan medeniyetlerden. Ülkede bulunan eski Dilmun uygarlığının ana şehri olan mezar höyükleri bu bilgiyi destekler nitelikte. Dilmun’dan M.Ö. 3000 yılından kalma en eski Sümer ve Babil çivi yazma kayıtlarında bahsediliyor. Gılgamış Babil Destanı’nda burası, insanların Büyük Taşkından sağ çıktıktan sonra yaşadığı “Cennet ve Sonsuzluk Adası” olarak tanımlanıyor. Bu sebeple o dönemde Irak, Babil ve Suriye’den insanlar ölülerini buraya taşımayı tercih ediyorlar ve tahmini 170.000’den fazla mezarın bulunduğu Dilmun işte bu şekilde oluşuyor.

MİSAFİRPERVERLİĞİN SİMGESİ: GAHWA

“Gahwa” olarak anılan Bahreyn kahvesi, Körfez kültürünün önemli bir parçası. Bizim alışkın olduğumuz kahvelerin aksine bu kahve hafif kavrulduğu için açık renkli, kakule, safran ve gül suyuyla lezzetlendirilmiş olarak benzersiz ve aromatik bir deneyim sunuyor. Yanında da genellikle hurma ikram ediliyor. Bahreynli bir arkadaşımın ailesine misafirliğe gittiğimde bu lezzetli kahveyle ilgili karşılaştığım bir gelenek buradaki kültüre olan hayranlığımı arttırdı. Bu kahve için özel tasarım olan küçük tatlı fincanlara ev sahibi kahveyi özellikle az koyuyor ve misafirin kahvesi kısa sürede bittikçe dolduruyor, böylece misafiriyle daha çok ilgilenmiş oluyor. Ne kadar ince bir gelenek!

AİLE BAĞLARI ÇÖLDE GÜÇLENİYOR

Bahreyn’de geçirdiğim en tatlı akşamlardan biri de iki saatlik yolculuğun ardından ulaştığımız çölde büyük çadırlarda düzenlenen aile-akraba buluşmasıydı. Tatlı misafirperverlikle sunulan ateşte pişmiş limonlu kebap, safran kokulu tatlılar, muhabbet eşliğinde içtiğim çay ve kahvelerin tadı hala damağımda. Körfez ülkelerinde yaşayanların çoğu yüzyıllar önce göçebeydi. Petrolün hayatı değiştirmesiyle bu göçebe halk çok hızlı bir şekilde şehirlere taşınıyorlar. Tabii göçebelik kültürünü unutmak onlar için biraz zor oluyor ama bu duruma hızlı bir adaptasyon sağlamak için önce sadece kışları gittikleri çölde kamp sezonları düzenliyorlar, daha sonra da bu etkinlik her hafta sonu yapılan bir aile kampına evriliyor.

BAHREYN’İ ÇARŞILARIYLA YAŞAMAK UNESCO

Dünya Mirası listesine dâhil edilmiş Bahreyn’in eski başkenti Muharraq’ta bulunan, tarihte incinin buradan tüm dünyaya ulaştığı antik “İnci Yolu” (Souq al Muharraq) ile Manama Çarşısı’nın girişinde bulunan tarihi bir yapı olan “Bahreyn Kapısı” anlamındaki Bab al Bahrain, çarşıların canlı atmosferini hissetmek için birebir. Bahreyn’i yaşamak için tekstilden ve baharatlara, altından elektroniğe ve giyime kadar geniş bir ürün yelpazesi sunan bu tatlı dükkânları gezmek gerekiyor.

RİTİMLERİN DANSI

Yeni bir ülkeye gittiğimde oranın yerel müziklerini dinlemek, ülkeyle daha çok bütünleşmeme sebep oluyor. Kısa seyahatimde Bahreynli ünlü müzisyen ve besteci Mohammed bin Faris’in adını taşıyan müzik grubu ‘Mohammed Bin Faris Band’i dinleme imkanı bulmak, bana Bahreyn’in hoş bir hediyesiydi. Ritimlerin öne çıktığı Sawt müzik türünün önemli temsilcisi Faris ve ekibini dinlerken senkronize alkışlarla seyircilerin de müziğe yüksek bir sinerjiyle dâhil olması, konserden alınan zevki daha da arttırıyor.

BUDAİYA ÇİFTÇİ PAZARI

Bu pazar Bahreyn’in en övgüye değer başarı hikâyelerinden… “Buralar eskiden hep dutluktu” derler ya o hesap, bu güzel alan da hakikaten bir zamanlar terk edilmiş bir bahçeymiş… Bahreynli bir kadın girişimci kolları sıvıyor ve buranın kaderini baştan aşağı değiştiriyor. Çok kısa zamanda zekice planlanmış bir pazarlama yöntemiyle birçok şirketin de desteğini alarak ülkenin kültürünü yansıtan bir işletme haline gelen pazarda, yerel çiftçiler kendi ürünlerini satabiliyor, ziyaretçiler de taze meyve-sebzelerden el yapımı ürünlere ulaşabiliyor ve ayrıca piknik, oyun alanları ile açık restoran gibi sosyal alanlardan da faydalanabiliyorlar.

HAMİS CAMİİ

Hamis Camii, Bahreyn’in tarihi dokusunu modern çağa taşıyan bir köprü gibi. Yılların izleri, bu sade mimaride nefes alan birer hatıra gibi yansıyor. Bazı kaynaklara göre 7, diğer kaynaklara göre 11. yüzyılda inşa edildiğine inanılan bu iç ferahlatan yapı, bizlere Basra Körfezi’ndeki İslam mimarisi ve mirasının önemli bir örneğini görme imkânı sunuyor. Bahreyn’i Suudi Arabistan’a bağlayan 26 km’lik Kral Fehd Köprüsü, ülkenin en önemli ticari zenginliği olan inci ile ilgili detaylı bilgilere erişebileceğiniz İnci Müzesi, 400 yıllık Hayat Ağacı, Fatih Ulu Camii (Al Fateh Grand Mosque), El Şakir Sarayı, Riffa Sarayı (Qal’at Al-Bahrain), Bahreyn Ulusal Müzesi, Kuran müzesi (Beit Al-Quran) gezilmesi gereken diğer yerlerden…