TAİK Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, Türkiye- ABD arasındaki ekonomik ilişkileri ve TAİK’in çalışmalarını, Business Diplomacy okurları için detaylandırdı.

Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD), çeşitli alanlarda iş birlikleri tesis etmiş ve bunları zaman içerisinde geliştirmiş iki ülke olarak biliniyor. Şüphesiz ülkeler arasında geliştirilen bu diyaloğun önemli mimarlarından biri ise 1985 yılında kurulan Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK). Bu noktadan hareketle Türkiye-ABD arasındaki ekonomik ilişkilerin dününü, bugününü ve yarınını; TAİK Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ ile masaya yatırdık. Yalçındağ, “Türkiye’nin en köklü İş Konseyi unvanıyla ABD özelindeki fırsatların daha görünür ve yönetilir kılınmasına yönelik 30 yılı aşkın süredir çeşitli faaliyetler yürütüyoruz.” diyor ve ekliyor: “Yatırımı ve ticareti artırmaya yönelik çalışmalarımızda bizlerin yol göstericiliği kadar iş dünyamızın da sürdürülebilir ilgisine ve desteğine ihtiyacımız var.”

Türkiye ve ABD arasındaki ilişkileri, geçmişten günümüze detaylandırmanızı istesek neler söylersiniz?

İki ülke arasındaki ilişkiler çok köklü olup, tarihi 1800’lere dayanmaktadır. Ancak ikili ekonomik ve stratejik ilişkilerin palazlanması, “Soğuk Savaş” olarak adlandırılan döneme tekabül etmektedir. 1945 sonrası süreçte Türkiye-ABD arasında başta askerî iş birlikleri olmak üzere ticari ve ekonomik etkileşimin arttığını görmekteyiz. Tabii hemen savaş sonrası dönem olduğu için uzun yıllar ikili ekonomik ilişkilerin müttefikler arası yardım fiiline dayandığını ifade edebiliriz.

1980’lere geldiğimizde ise dönemin Başbakanı Turgut Özal, “Daha çok yardım değil, daha çok ticaret istiyoruz.” diyerek ikili ilişkilerin yapısına dair önemli bir değişiklik ihtiyacına işaret etmiştir. Türkiye’nin en eski iş konseyi olan TAİK, bu anlayışla 1985 yılında gerek Başbakan Özal’ın gerekse de dönemin ABD Başkanı Reagan’ın desteğiyle kuruldu. O günden günümüze baktığımızda, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerdeki asimetrinin giderek azaldığını ve daha dengeli bir ikili ticaret yapısının oluştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 2000’li yıllara gelindiğinde iki ülke arasındaki askerî, ticari ve ekonomik iş birliğini artırmaya yönelik çalışmalar Cumhurbaşkanımızın yönetiminde hız kazanmıştır. Öyle ki bir zamanlar hayal olarak nitelendirilebilecek 100 milyar dolar ikili ticaret hedefi belirlenmiş ve uygulamaya alınmıştır.

TAİK, Türkiye-ABD arasındaki ticareti geliştirmek için ne gibi çalışmalar yürütüyor?

Yapmış olduğumuz çalışmaları, üç ayrı grupta toplayabiliriz. Bunlardan ilki, ABD’de yürüttüğümüz stratejik iletişim ve lobi faaliyetleridir. Bu sayede Türk özel sektörünün özellikle de pandemi sürecinde yeni arayışlara gi ren ABD’li firmalar için güvenilir bir partner olduğu inancını tesis etmeye çalışıyoruz. Şahsen ABD’ye yapmış olduğum ziyaretlerde çok sayıda Kongre üyesi ve Amerikalı yatırımcı ile bir araya geldim. Bu toplantılarda ne yazık ki ülkemizin ve özel sektörümüzün gücünün önceki dönemlerde yeterince anlatılamadığını gördüm. Örneğin ABD’li bir Kongre üyesi, kendi seçim bölgesindeki Türk yatırımlarından ve bu yatırımların o bölgedeki istihdama sağladığı katkıdan bihaber. Dolayısıyla yürütmekte olduğumuz stratejik iletişim faaliyetlerinin çok önemli olduğuna inanıyoruz. Üstelik bu çalışmalarımızı sadece federal düzeyde değil, sayısını arttırmaya devam ettiğimiz eyalet komitelerimizle yerel düzeyde de gerçekleştiriyoruz.

İkinci olarak American-Turkish Conference (ATC) ve Turkey Investment Conference gibi konferanslarda Türk ve Amerikalı resmî ve iş dünyası temsilcilerini bir araya getirerek ikili yatırım ve ticaret potansiyelimizi artırmayı hedefliyoruz. Bu konferanslarda bir araya gelen temsilciler, çeşitli sektörlerde partner arayışına yanıt buluyor ve kimi sektörlerde yaşanan zorlukların aşılması için talep-önerilerini doğrudan iki ülke resmî makamlarının en üst seviyesindeki temsilcilerine doğrudan iletebiliyor.

Son olarak dünyanın önde gelen yönetim danışmanlığı firmalarıyla gerçekleştirdiğimiz araştırma faaliyetleri ile iki ülke arasındaki iş birliği potansiyelini tahlil ediyor ve bu potansiyelin gerek artırılması gerekse de hayata geçirilmesi yolunda çalışmalar yürütüyoruz.

Son dönemde ABD’nin Çin ile yaşadığı anlaşmazlığın Türkiye’ye ticari açıdan bir fırsat doğurabileceği konuşuluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bahsi geçen fırsatı değerlendirmek adına Türk iş insanları ne gibi aksiyonlar almalı?

Kuşkusuz Türkiye gerek jeopolitik konumu gerekse de güçlü kurumlarıyla dünya ticaretinin önemli merkezlerinden biri konumunda. Son dönemde ABD ile Çin arasında yaşanan ticari, ekonomik ve siyasi anlaşmazlıklar pek tabii ABD’nin iş ve ticaret pratiklerinde değişikliğe sebep olmuştur. Türkiye’nin bu değişimde oynayacağı rol ise büyük fırsatları da beraberinde getirmektedir. Nitekim tedarik zincirlerinde Çin’e bağımlı Amerikan firmalarının yaşadığı sorunlar, Çin’in fikri mülkiyet ihlalleri ve teknolojide ulusal güvenliğe tehdit oluşturacak faaliyetleri, ABD-Çin ilişkilerine büyük darbe vurmuştur. Böyle bir kriz karşısında Türkiye olarak hem hizmet kalitemiz hem de güvenilir ticaret altyapımızla ön plana çıkmaya zaten başladık. Özellikle tekstil, sivil havacılık, inşaat ve yapı malzemeleri, makine imalatı ve beyaz eşya gibi sektörlerdeki uzmanlık ve tecrübelerimiz sayesinde ciddi fırsatların bizi beklediğini ifade edebilirim.

Tüm bu beklentilerin yanı sıra bir noktaya dikkat çekmek isterim. Neredeyse 200 yıllık bir diplomasi geçmişine sahip olan Türkiye ve ABD’nin ekonomik, ticari ve siyasi alanlarda daha güçlü ve daha sürdürülebilir ilişkileri tesis etmesi, Türk ve Amerikan ticaretini birbirleri için alternatif destinasyon olmaktan çıkaracaktır. Amacımız, iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari alışkanlıklara pozitif katkı sağlayarak, Türkiye ve ABD’yi uluslararası krizlere karşı bağışıklık kazanmış, birbirleri için vazgeçilmez birer iş ve ticaret partneri hâline getirmektir.

Yeni tip koronavirüs (COVID-19) pandemisi sonrası küresel tedarik zincirinin değişeceği yorumları hakkında ne düşünüyorsunuz? Böyle bir değişimde Türkiye ön plana çıkabilir mi?

Dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını, beraberinde birçok zorluğu ve yeni alışkanlıkları getirdi. Kuşkusuz salgının insan hayatını doğrudan tehdit etmesinin yanı sıra küresel tedarik zinciri üzerindeki yıkıcı etkisi de uluslararası kamuoyunun ana gündemi hâline geldi. Salgının kontrol altına alınmasına yönelik uygulanan zorunlu önlemlerin, ekonominin bazı ülkelerde kısmi bazı ülkelerde ise topyekûn durmasına sebep olduğunu görüyoruz. Hâliyle bu durum, küresel tedarik zincirinde tamiri zor hasarları beraberinde getiriyor. Bu türbülanstan diğerlerine göre  daha az etkilenen ülkelerin talihlerini başta sağlık profesyonellerine ve sağlık sistemlerindeki başarıya borçlu olduklarını söyleyebiliriz. Bu açıdan ülkemiz iyi bir örnek oluşturmakta. Türkiye olarak 2004 yılından itibaren sağlık sistemimizde süregelen reform niteliğindeki yeniliklerin sonucunda pandemi sürecinde ekonomimizi mümkün olduğunca ayakta tutmayı başardık. Bu sebeple ülkemizin küresel tedarik zincirinde yaşanan bu zorlu dönemde yukarıda saymış olduğum sektörlerde öne çıkacağını düşünüyorum.

2019 yılı Ağustos ayında Boston Consulting Group (BCG) ile yapmış olduğumuz çalışmalarda, Türkiye-ABD ikili ticaretinde öne çıkan sektörleri ve fırsatları belirlemiştik. Ancak küresel salgın dönemine girmemizle birlikte bu çalışmanın güncellenmesi gerektiğine inanarak, yine BCG ile yeni bir araştırma gerçekleştirdik. Yaptığımız çalışmada görüyoruz ki, ülkemiz için potansiyelin büyük olduğu sektör sayısı da artış göstermiştir. Yakın zamanda basın lansmanını da gerçekleştireceğimiz rapordan örnek vermek gerekirse; otomotiv parçaları, tekstil, beyaz eşya, yapı malzemeleri ve mobilya gibi sektörlerde Türkiye’nin küresel düzeyde karşılaştırmalı üstünlüğünü sürdürmeye devam ettiğini görüyoruz. COVID-19 süreciyle birlikte ise Türkiye ile ABD arasında yeni yatırım ve ikili ticaret fırsatlarının farklı şekillerde arttığına tanıklık ediyoruz. Örneğin, dijital dünyada Türkiye’nin artan markaları ve yetiştirmiş olduğu nitelikli insan gücü ile yeni fırsatlar söz konusu. Öte yandan Afrika gibi üçüncü ülke ve bölgelerde başta inşaat ve altyapı olmak üzere ikili iş birliği potansiyelinin artış gösterdiğini gözlemliyoruz. Bütün detayların yer aldığı raporumuzu iki ülke karar alıcıları, iş dünyası temsilcileri ve önde gelen basın mensuplarıyla en kısa sürede paylaşacağız. Bu çalışmanın, ABD’de başa gelecek olan yeni yönetimin Türk iş dünyası ile iş birliği geliştirilmesi konusunda iştahını kabartacağına inancımız tamdır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın da sürekli dile getirdiği üzere ticaret geçmişimizin bulunduğu ve hedeflerin belirlendiği ülkelerdeki fırsatlara ilişkin Türk iş dünyasına büyük sorumluluk düşüyor. Bu sorumluluğun bilincinde olarak Türkiye’nin en köklü İş Konseyi unvanıyla ABD özelindeki fırsatların daha görünür ve yönetilir kılınmasına yönelik 30 yılı aşkın süredir çeşitli faaliyetler yürütüyoruz. Yatırımı ve ticareti artırmaya yönelik çalışmalarımızda bizlerin yol göstericiliği kadar iş dünyamızın da sürdürülebilir ilgisine ve desteğine ihtiyacımız var. Zira Türk iş dünyasının ABD’deki güvenilir ve sürdürülebilir imajına yönelik yürüttüğümüz çalışmaların performansını yapılan yeni iş birlikleriyle ölçümleyebiliyoruz. Bu vesileyle, ABD ile 200 yıla yakın ticari ilişkilerimizin gücünden ve samimiyetinden ilham alarak iki ülke arasındaki 100 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefine emin adımlarla ilerleyeceğimizin ve bu konudaki kararlılığımızın altını bir kez daha çizmek isterim.

Son olarak, iş dünyamıza hitaben bir şeyi ifade etmek isterim. Üniter devlet yapısından gelmemiz nedeniyle, firmalarımızın ABD’de iş yapma fırsatlarını tam kavrayamamasını anlayabiliyoruz. ABD ile ticari ilişkilerimizde federal düzeyden ziyade yerel bir düşünceye sahip olmamız gerekiyor. Gerek iktisadi yapıları gerekse de nüfusları nedeniyle 50 eyaletin hepsi ayrı birer ülke gibidir. Bu nedenle özellikle de ABD pazarına girmeyi hedefleyen iş insanlarımızın eyalet bazlı pazarlama stratejileri geliştirmesi ve yerel odaklı davranmaları gerekmektedir. Bu anlamda iş insanlarımızı, sahip olduğumuz 35 yıllık tecrübemizin ışığında TAİK’e katılarak, ülkemiz markasına da katkı sağlayacak şekilde koordinasyon içinde hareket etmesini çok önemsiyoruz.

Röportaj: Mustafa Özkan