Yaşanan olumsuzluklardan etkilenmeden daha iyisi için çabalanırsa başarı da gelecektir

2022 senesini yüzde 100’den fazla artışla kapatan e-ticaret sektöründe yer alan birçok marka uzun zamandan beri farklı pazarlara ürünlerini satma konusunda adımlar atıyor, bununla alakalı yapılan fuarlara katılım sağlıyor ve eğitimler alıyor. Euromonitor verilerine göre, küresel sınır ötesi e-ticaret perakende değeri 2022 yılında 3,5 trilyon dolar, Türkiye’de yurt dışından yapılan harcamalar ise 2022 yılında 33,8 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Son beş yıllık dönemde küresel sınır ötesi e-ticaret hacmi 2,5 kat artarken, Türkiye’deki e-ihracat hacmi üç yıllık bir dönemde 2,8 kat artmıştır. Bu rakamlar da gösteriyor ki e-ihracat ülkemiz için potansiyel olmaya devam ediyor, son dönemde döviz kurlarının artmasından dolayı da markaların e-ihracata olan ilgisi gün geçtikçe artıyor.

Firmaların e-ihracata ilgisi olmasına karşılık hangi ürünü satacakları konusunda soru işaretlerinin olması, hangi ülkede o ürünü satabileceklerini bilmemeleri, satış sonrası hizmet konusunda uluslararası bir kitleye hitap edememeleri, yabancı dil sorunu yaşamaları, lojistik hizmetlerinde sıkıntı yaşamaları ve belli araştırmaların yapılabilmesi için ödenmesi gereken yüksek ücretlerden dolayı çekimser davranmalarına neden oluyor. Farklı illerde yaptığımız etkinliklerde firma sahiplerinin e-ihracata hevesli olduklarını görüyoruz ama hangi ürünü satmalıyım, hangi pazara girmeliyim, nasıl bir fiyatlandırma yapmalıyım, rakiplerimle nasıl rekabet edebilirim sorularını kendilerine sormak yerine x adet ürünü kaç dolardan satarım ve günün sonunda ne kadar kazanırım hesabında olduklarını gözlemliyoruz. Halbuki yurt dışına açılmak isteyen markaların öncelikle kısa vadede kazanç elde etmekten öte uzun vadeli düşünmesi, vizyonunu buna göre konumlandırması ve M işlemlere bu şekilde başlaması gerekiyor.

Devlet tarafından e-ihracat yapmak isteyenlere oldukça fazla teşvikler sunulmakta, ürünün araştırılmasından, pazarlama çalışmalarına kadar birçok kalemde ödeme desteği verilmektedir. Başlangıç aşamasında bunların araştırılması, hangi konularda ne kadar teşviğin hangi şartlarda verildiği hakkında bilgilerin alınması önemlidir. Sonraki aşamada ise ürüne karar vermeli, bu ürünü hangi pazarlara sunulacağı konusunda gereken araştırmalar yapılmalıdır. Ürüne ve hedef pazara karar verdikten sonra bunun için satış kanalına karar verilmelidir. E-ihracata giren firmaların bazısı kendi web sayfası üzerinden e-ihracat yapmaya çalışsa da birçok marka bilinir olmasından dolayı tüketici güvenin daha fazla olduğu, yapılan pazarlama çalışmaları sayesinde yüksek trafik alan pazaryerlerinde ürün satıyor, bilinen bir pazaryerinde ilerlemek işlerin daha rahat olmasını sağlıyor.

Uluslararası bir pazaryerinde satış yapmak kulağa hoş gelse de milyonlarca firma arasından sıyrılmak hiç de kolay olmayacaktır. Bu anlamda sırf bu konuda danışmanlık yapan bir firma ile işe başlamak öğrenme maliyetini minimize edecek, yapılacak büyük hatalardan ve zaman kaybından sizi koruyacaktır. Pazaryerlerinde yapılan ufak hatalardan dolayı mağazaların kapatıldığını ve açmak için çok çaba harcandığı ile alakalı haberlere çok denk geldim. Bunun dışında bir pazaryerinde mağazasına müşteri çekmek için çabalayan ama istediği sonucu alamayan firmalara çok denk geldim, bu anlamda bütçemize göre bir danışmanlık hizmeti almanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Burada kendimize bir zaman dilimi belirleyip o zamana kadar her şeyi en iyi şekilde öğrenecek şekilde kendimizi hazırlamamız, danışmanlık hizmeti bitiminde de her şeyi kendi kontrolümüze alacak kadar bilgiye sahip olmamız gerekmektedir. Bu arada Türkiye İhracatçılar Merkezi ve İhracatı Geliştirme Merkezi gibi kurumlarla da temasa geçip onlardan hangi konularda destek alabileceğimizi öğrenmekte çok önemlidir. Onların belki de yönlendirebileceği yüzlerce satıcı ile tanışmak, fikir alışverişinde bulunmak ve deneyimlerinden faydalanmak çok yararlı olacaktır.

Gümrük işlemleri ve diğer farklı mevzuatlar dışında aslında çoğu konu e-ticaretle aynıdır. Ürünün hangi ihtiyacı karşıladığını anlatabilmek, farklı açılardan kaliteli resimlerle sunabilmek ve zengin bir içerik ile anlatabilmek her zaman değişmeyen ana kurallar olacaktır. Tabi ki hızlı şekilde teslimat ve olası iade işlemlerinde müşteriye gereken kolaylığın sağlanması da diğer önemli etmenler arasında yer alacaktır.

Uluslararası bir pazaryerinde satış yapmak kulağa hoş gelse de milyonlarca firma arasından sıyrılmak hiç de kolay olmayacaktır

Türkiye’de nedense karlılık oranı hesaplanırken iade ürün hesaba katılmamaktadır bu yüzden de birçok işletme kar ettiğini sanıp ilgili dönemi zararla kapatmaktadır. Ürün iadesi firma için hem operasyonel yükü hem de maddi külfeti olan bir konudur bu yüzden yurt dışına ürün satarken ürünün iadesini minimize etmek için her türlü detaya dikkat edilmelidir. Firmalar depo konusunda da buna göre karar vermeli, kendi depolarını mı kiralayacaklarını yoksa pazaryerinin deposunda mı ürünleri muhafaza edeceklerine en başta karar vermelidir.

Günün sonunda ülkemiz ekonomisi için döviz kazanmak hele de son yıllarda çok önemli hale gelmişken yurt dışına nasıl ürün satabileceğimiz konusunda kendimizi geliştirmeli, bununla alakalı yapılan eğitim ve seminerleri izlemeliyiz. YouTube’da konusunda uzman kişilerin yaptıkları konuşmaları izlemeli, gereken notları almalı, pazaryerlerinde benzer ürün satan kişilerin sayfalarına dikkatlice bakıp fikir edinilmelidir. Yurt dışına açılım yapan birçok marka ilk etapta başarılı olamadı, kimisi küstü ve mağazasını kapattı kimisi ise hatalardan ders alıp sabırla operasyona devam etti. Bu işlerde başarı için sebat etmek gerekiyor, yaşanan olumsuzluklardan etkilenmeden daha iyisi için çabalanırsa başarı da gelecektir.

 

Me Consultancy Kurucusu, Murat Erdör.