Türk Yatırım Fonu, Türkiye’nin Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları ile siyasi ve ekonomik olarak entegrasyonunda önemli bir köprü vazifesi görmektedir

İkinci dünya savaşından sonra küresel finansal sistemde önemi bir yer edinmeye başlayan ve küresel düzeyde ilk kalkınma bankası olan Dünya Bankası’ndan sonra bölgesel kalkınmayı sağlamak üzere birçok kalkınma ve yatırım bankası kurulmuş olup bu süreç bugün de tüm hızıyla devam etmektedir. Bu çerçevede Avrupa’da Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nı, Asya’da Asya Kalkınma Bankası’nı, Afrika’da Afrika Kalkınma Bankasını örnek olarak gösterebiliriz. Bu tür kurumlar bir yandan kalkınmanın gereksinim duyduğu finansman imkanlarını bölgesel kalkınma için temin ederken bir yandan da temsil ettiği coğrafyalardaki ekonomik ve finansal bütünleşmeye katkı sağlamaktadır.

Türkiye, Dünya Bankası’na üye olduktan sonra bu tür bölgesel kalkınma ve yatırım bankalarına da üye olmaya başlamış ve bu bankalardan önemli ölçüde finansman kullanmıştır. Hatta bununla kalmayıp, Karadeniz Ticaret ve Kalkınma Bankası’nı bünyesinde barındıran Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü de Türkiye’nin liderliğinde kurulmuştur. Türkiye’nin hem ikili ekonomik ve siyasi ilişkileri hem de çok taraflı ekonomik kuruluşlar nezdinde son yıllarda artan ağırlığı dikkat çekmektedir. Bir yandan küresel ticaretten aldığı pay yüzde 1’in üzerine çıkarken bir yandan da Avrupa Birliği ile olan ilişkilerine ilave olarak Afrika, Asya gibi bölgelerle de siyasi ve ekonomik entegrasyonunu artırmaktadır. Son 20 yılda Afrika’daki büyükelçi sayısını 12’den 44’e çıkarması, Yeniden Asya girişimi ile Asya kıtasındaki ülkelerle siyasi ve ticari bağlantılarını güçlendirmesi ve son olarak yakın coğrafyadaki Ortadoğu ve Körfez ülkeleri ile gelişen ilişkileri Türkiye’nin bir bütün olarak dünya ile entegrasyonunun önemli köşe taşlarıdır.

Türk Yatırım Fonu, her ne kadar 500 milyon dolarlık cüzi bir bütçe ile başlangıç yapsa da ilerleyen dönemde bu tutarın artması kuvvetle muhtemeldir

Türk Devletleri Teşkilatı’nı ve bu teşkilat bünyesinde kurulan Türk Yatırım Fonu’nu da Türkiye’nin küresel ekonomik ve siyasi düzlemdeki artan ağırlığını tamamlayan bir oluşum olarak görmek gerekir. Türkiye’nin yanı sıra Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan tarafından ortak kurulan Fon uluslararası finans kurumu statüsünde olup, merkezinin de İstanbul’da olması sebebiyle İstanbul Finans Merkezi’nin küresel bir finans merkezi olması yönünde de önemli bir boşluğu dolduracaktır.

Çin tarafından ilk defa 2013 yılında Kazakistan’da duyurulan daha sonra da yavaş yavaş içeriği ve paydaşları şekillenen ‘Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin en önemli ayaklarından birisi de orta koridordur. Türkiye’nin de kazan-kazan ilkesi çerçevesinde desteklediği bu proje ile Türkiye’den önce Kafkaslar bölgesine sonrasında ise Hazar Denizi’ni aşarak Türkmenistan ve Kazakistan ve Orta Asya üzerinden Çin Halk Cumhuriyeti’ne deniz ve demir yolları ağı ile ulaşım imkanları getirilmektedir. Asya ile Avrupa ve Afrika arasında önemli bir iş birliği koridoru oluşturacak bu projenin finansmanı ve projenin hayata geçirilmesi açısından da Türk Devletleri Teşkilatı’nın ve Türk Yatırım Fonu’nun önemli bir rolü olacaktır. Özetle Türk Yatırım Fonu, Türkiye’nin Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları ile siyasi ve ekonomik olarak entegrasyonunda önemli bir köprü vazifesi görürken bir yandan da yönetim yerinin İstanbul olması sebebiyle İstanbul’un bölgesel ve küresel bir finans merkezi olması hedefinin de önemli bir destekçisi olacaktır. Türk Yatırım Fonu bundan sonra hangi alanlara odaklanmalı?

Türk Yatırım Fonu’nun üyesi olduğu ülkelerin hem birbiriyle bölgesel hem de dünya ile ekonomik entegrasyonunda gerekli olan kalkınmanın finansmanını sağlarken küresel ticaret ve yatırımdaki güncel trendlere uygun bir proje portföyü oluşturması en önemli unsurdur. Her ne kadar 500 milyon dolarlık cüzi bir bütçe ile başlangıç yapsa da ilerleyen dönemde bu tutarın artması kuvvetle muhtemeldir. Böylece günümüzün ticaret ve yatırım trendlerinde yer alan ve önümüzdeki dönem bölgesel kalkınmanın anahtarı niteliğinde olacağı başta demiryolu, denizyolu ve limanlar olmak üzere ulaştırma ve diğer lojistik projeleri, başta enerji olmak üzere yeşil dönüşümün gerektirdiği her türlü projeler ve KOBİ’lerin dijitalleşmesi ve küresel ticaretteki tedarik zincirlerine entegre edilmesine yönelik projelerin finansmanı Türk Yatırım Fonu kaynakları ile finanse edilebilir. Rusya-Ukrayna savaşından sonra önemi daha da artan gıdada arz güvenliğine bağlı olarak tarım da bölgenin kalkınma sürecinde önemli bir rol oynayacak olan bir diğer sektördür. Fonun bu kapsamda da kırsal kalkınmayı destekleyecek bir yönü de olacaktır. Son olarak küresel düzeyde mal ticaretinden ziyade hizmet ticareti ön plana çıkmaya başlamıştır. Önümüzdeki dönemde hizmetler sektörünün hem küresel büyümedeki rolü hem de küresel dış ticaretteki payının artması beklenmektedir. Bu açından bakıldığında da başta turizm olmak üzere eğitim, sağlık gibi hizmet sektörlerinin de desteklenmesi fonun öncelikleri arasında olmalıdır.

Son olarak fon sadece kalkınma projelerine finansal kaynak sağlamakla yetinmemeli, bu süreçte bölgedeki ülkelerin hem birbirleriyle hem de küresel ekonomik sistem ile ekonomik ve finansal entegrasyonu sürecinde de etkin bir rol oynamalı ve uygulanacak olan ekonomi ve finansal politikaların uyumlu bir şekilde uygulanması noktasında da destekleyici bir rolü olmalıdır. Türkiye’nin liderliğinde fonun Türk Dünyası Teşkilatı içinde bölgenin ekonomik kalkınmasında ve küresel entegrasyonunda önemli katkılar sağlayacağına yürekten inanıyorum.

DEİK Ekonomik Araştırmalar Direktörü ve Baş Ekonomist, Dr. Hakkı Karataş.