Avrupa Birliği’nin ekonomisini daha sürdürülebilir ve rekabetçi yapma hedefiyle ortaya koyduğu yol haritası olan Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM), iklim ve çevre ile ilgili risklerin farklı politika alanlarında fırsata dönüştürülebileceği yeni bir ekonomik model olarak yorumlanıyor. Bu perspektiften bakıldığında, AB ile kuvvetli ticari ilişkilere sahip Türkiye gibi ülkelerin, bu yol haritasından kendi payına düşecek ödevleri ve fırsatları olacağı çok açık.

AB Komisyonu’nun AYM kapsamında yakın zamanda onayladığı Avrupa İklim Yasası kapsamında 2030 yılında net emisyonların 1990 seviyesine göre yüzde 55 azaltılması, 2050 sonrasında ise negatif emisyonlara ilişkin taahhütlere vurgu yapılıyor. AYM, geniş hedef kitlesi ve kapsamı nedeniyle farklı yorumlara ve beklentilere yol açıyor. Bir kalkınma finansmanı kuruluşu olarak, AYM kapsamında dört konu başlığına vurgu yapmak istiyoruz:

Bunlardan biri döngüsel ekonomi. Mevcut üretim modellerini ve tedarik zincirini yeniden yapılandırabilecek olan döngüsel ekonomi uygulamalarının uzun vadede gerek istihdam gerekse teknoloji yatırımları ile olumlu etkiler yaratacağını düşünüyoruz. Firmalarımızın Avrupalı ticaret ortaklarının ilave talepleri ile karşılaşmaları durumunda sürdürülebilir ürün sertifikaları ve temiz üretim gibi konuları gündemlerine almaları gerekecek. Aynı zamanda atık yönetimi ve firmalar arası simbiyotik ilişki kurulması yönündeki adımlar da önemli olacak.

İkinci başlık ise sınırda karbon düzenleme mekanizması. Bu alanda yöntem ve kapsam resmi olarak tanımlanmamış olmakla beraber Dünya Ticaret Örgütü kuralları ile uyumlu, reforme edilmiş bir Emisyon Ticareti Sistemi’nin uygulamaya alınacağı işaret ediliyor. AB ile yoğun ticareti bulunan enerji ve kaynak yoğun sektörlerin gecikmeden gerekli adımları atmaları önem taşıyor. Daha az enerji yoğun sektörlerin de tedarik zinciri yönetimi kapsamında belli standartlarla karşılaşacaklarının farkında olmaları gerekiyor.

AYM kapsamında gıda güvenliği konusunun da takibi önemli. “Tarladan Sofraya” stratejisiyle vücut bulan tarım ve gıda sisteminin sürdürülebilirlik ilkeleri ekseninde yeniden yapılandırılması söz konusu. Gıda güvenliğinin; alım gücü, kalite, erişim ve doğal kaynaklar ekseninde değerlendirilmesi gerekiyor. Düşük karbonlu ekonomiye geçiş yönündeki yatırımlarına yoğun kaynak aktaran bir banka olarak sürdürülebilir finans konusunu da oldukça önemli buluyoruz. Finans sektörünün bu alandaki dönüştürücü gücü, özellikle Sürdürülebilir Finans Stratejisi ve Taksonomi Yönetmeliği ile şekillenen süreçte kritik yapı taşlarından biri.

AYM’nin iklim gündeminin makro politikalara sirayetine ilişkin önemli bir doküman olduğunu kabul etmekle birlikte, yolun uzun olduğunu görüyoruz. ABD’nin sınırda karbon vergilerinin son çare olarak uygulanması gerektiği yönündeki yaklaşımı, IMF Başkanı Kristalina Georgieva’nın bunun yerine uluslararası karbon fiyatına bir taban belirlenmesi yönündeki önerisi gibi tartışmalar, AYM’nin hangi hızda ve ne şekilde uygulanacağına ilişkin belirsizliği artırsa da konunun küresel iklim gündemi ekseninde yakından izlenmesini önemsiyoruz. Diğer yandan, iklim krizinin etkilerine uyumlu bir ekonomik yapı kurma arayışımızın Mutabakat sürecinden bağımsız olarak ilerlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Doğru adımları doğru nedenlerle atmaktan çekinmememiz gerekiyor.

 

Ece Börü Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) Genel Müdürü