Doğu Akdeniz’de bugün yaşanan gerginliğin temel nedeni, hakkaniyete uygunluk kuralının çiğnenmesinden kaynaklanıyor

Doğu Akdeniz; Kıbrıs adasının güneyi, İsrail ve Mısır açıklarında son 10 yılda keşfedilen; başta doğal gaz olmak üzere hidrokarbon kaynaklarının paylaşımı nedeniyle, son yüzyılın en ağır rekabetlerinden birine şahitlik ediyor. Bu süreçte bölgede yaşananlara yeni bir bakış açısı getiren son gelişme, Türkiye ile Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Libya’nın resmî hükümeti olarak tanınan Libya Ulusal Hükümeti’nin 27 Kasım 2019’da İstanbul’da imzaladığı “Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası” ve “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” oldu.

GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ, 2 NİSAN 2004’TE 200 DENİZ MİLİ GENİŞLİĞİNDE ALANI MÜNHASIR EGEMENLIK BÖLGESİ İLAN ETTİ

ANLAŞMALAR, DİPLOMATİK HAREKETLİLİĞE YOL AÇTI

Anlaşmalar; özellikle de “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası”, Yunanistan’da büyük bir hayal kırıklığına ve diplomatik hareketliliğe yol açtı. Öyle ki gelişmeler, Yunan yazılı ve görsel medyasının en öncelikli gündem başlığı olmuş durumda. Yunanistan, muhtıranın imzalanmasının ardından Libya Hükümetinden konu hakkında bilgi talep etti ve ardından da Libya’nın Yunanistan’daki büyükelçisinden ülkeyi terk etmesini istedi. Sonrasında ülke, diplomatik faaliyetlerini artırarak Libya’daki silahlı muhalefetin temsilcileriyle bağlantıya geçti. Türkiye’ye yönelik olarak gittikçe sertleşen açıklamalar da sürecin bundan sonra farklı bir seviyede ilerleyeceğine ve Türkiye’nin neredeyse 2000’li yılların başından bugüne ilk defa Yunanistan’ın sinir uçlarına dokunan, doğru bir adım attığına işaret ediyor.

“Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası”, Yunanistan’da büyük bir hayal kırıklığına ve diplomatik hareketliliğe yol açtı

PLANLAR BOZULDU

Yunanistan’ın bu tepkiyi göstermesinin nedeni; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile birlikte, Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) haklarını hiçe sayan Doğu Akdeniz’de tek taraflı Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan ederek sınırlandırma anlaşmaları imzalama planlarının bozulması.

1982’de imzalanan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca münhasır ekonomik bölge, bir kıyı devletine 200 deniz mili genişlikteki deniz alanında balıkçıktan enerji üretimine kadar birçok konuda temel egemenlik hakları tanımaktadır. Sahilleri karşılıklı iki devlet arasındaki mesafe 400 milden fazla ise MEB ilanı için herhangi bir anlaşmaya gerek yok ve BM’ye bildirim yapmak yeterli. Ancak bu mesafe 400 milden az ise -ki Doğu Akdeniz’de durum budur- iki devletin hakkaniyete uygun bir çözümü önceleyen ve uluslararası hukuka uygun bir anlaşma yapması gerekir.

Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca münhasır ekonomik bölge, bir kıyı devletine 200 deniz mili genişlikteki deniz alanında temel egemenlik hakları tanımaktadır

 

GERGİNLİĞİN TEMEL NEDENİ KURALLARIN ÇİĞNENMESİ

Doğu Akdeniz’de bugün yaşanan gerginliğin temel nedeni, bahsi geçen mesafe ve hakkaniyete uygunluk kuralının çiğnenmesinden kaynaklanıyor. Doğal gaz yataklarının keşfi sonrasında GKRY tek taraflı hareket ederek 2 Nisan 2004’te KKTC ve Türkiye’nin haklarını yok sayarak 200 deniz mili genişliğinde MEB ilan etti ve bunu BM’ye deklare etti. Sonrasında da GKRY, meseleyi daha da ileri bir boyuta taşıyarak Şubat 2003’te Mısır; Ocak 2007’de Lübnan ve Aralık 2010’da İsrail ile MEB sınırlandırma anlaşmaları imzaladı. Sonuçta Türkiye, Doğu Akdeniz’de KKTC dışında kıyıdaş devletlerle anlaşma yapmayan ve MEB ilanında bulunmayan tek devlet hâline geldi.

TÜRKİYE, ANTALYA KÖRFEZİ’NE HAPSEDİLMEYE ÇALIŞILDI

GKRY’den sonra Yunanistan da kolları sıvadı; Mısır, Libya ve GKRY ile Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis hattını esas alarak sınırlandırma anlaşması yapma çabalarına girişti. Yunanistan’ın amacı; özellikle Meis adasının kıyılarından başlayarak 200 deniz mili açığa kadar olan kısmı kendi egemenlik alanı ilan edip, Türkiye’nin yetki alanını 41 bin km2 ye kadar düşürmek, yani Türkiye’yi Antalya Körfezi’ne hapsetmekti. Türkiye ile Libya arasında imzalanan söz konusu anlaşma ise bu planların bozulması ve Türkiye’nin karasularını-deniz yetki alanlarını belirlemede yeni bir hukuki-siyasi bakış açısının işlerlik kazandığı anlamına geliyor. Bu yeni bakış açısı, Doğu Akdeniz haritasına iki değil üç boyutlu bakılması durumunda Türkiye’nin Marmaris-Fethiye-Kaş kıyı hattının Libya’nın Derne-Tobruk-Bardiya kıyı hattıyla denizden komşu olduğu tezi üzerinden şekilleniyor.

Askerî güçle desteklenen; hukuki, diplomatik ve siyasi adımlar, ikili ve çoklu ilişkilerin yeniden canlandırılmasına katkı sağlayabilir

TÜRKİYE DOĞRU ADIMI ATTI

Akılda tutulması ya da vurgulanması gereken en önemli nokta, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ilk defa uluslararası alanda hukuki sonuçlar doğuran bir hamlede bulunduğudur. İmzalanan muhtıralar da belirtilen tezlerin ve bu tezlere dayanan siyasi pozisyonun hukuki bir boyut kazanmasıdır. Nitekim Yunanistan’ın Uluslararası Adalet Divanına gitme söylemi ve Türkiye’nin attığı adımların hukuki açıdan geçerliliğinin İsrail’de dahi dile getiriliyor olması, doğru adımın atıldığına işaret etmektedir. Yeni yaklaşım, Doğu Akdeniz’in batısından başlayarak doğusuna doğru atılacak yeni adımlarla Türkiye’yi Doğu Akdeniz denkleminde daha aktif ve belirleyici bir aktöre dönüştürmeyi hedeflemektedir. İlk hamleyle Yunanistan’ın Meis gibi küçük bir ada üzerinden Doğu Akdeniz’e yönelik maksimalist politikalar geliştirmesi önlenmiş oldu. Bu doğru başlangıç, son 10 yıllık dönemde GKRY-Yunanistan ekseninde şekillendirilmeye çalışılan ve Türkiye tarafından hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuran gelişmeleri dönüştürmeyi sağlayabilir.

DOĞU AKDENİZ’DEKİ KISTASLAR YENİDEN ELE ALINABİLİR

Sürecin akışına bakıldığında, bundan sonra ilk olarak Uluslararası Adalet Divanının Libya-Tunus ve Libya-Malta kıta sahanlıklarının belirlenmesine dair davalarda verdiği kararlar üzerinden Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının belirlenmesinde kullanılan kıstasların, Türkiye’nin savunduğu hakkaniyete dayalı adil paylaşım söylemi çerçevesinde yeniden ele alınması söz konusu olacaktır. Bu sayede Yunanistan ve GKRY’nin Doğu Akdeniz’de yürütmeye çalıştıkları politikanın geçersiz kılınması ve Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının paylaşımının Türkiye’nin de katılımıyla yeniden belirlenmesi mümkün olabilir. Nitekim Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin imzalanan anlaşma, ilk aşamada Yunanistan’ın GKRY ve Mısır ile bir Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması yapmasının önünü almış durumda. İkinci aşamada, Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan olarak adlandırılan ve ülkenin ayrılmaz parçası olan sularda Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin belirlenmesi amacıyla daha önce imzalanan ve hakkaniyete aykırı unsurlar içeren anlaşmaların, Türkiye’nin de katılımıyla yeniden gözden geçirilmesini öngören bir sürecin takip edilmesi söz konusu olacaktır.

Türkiye-Libya arasında imzalanan anlaşma, Türkiye’nin karasularını ve deniz yetki alanlarını belirlemede yeni bir hukuki-siyasi bakış açısının işlerlik kazandığı anlamına geliyor

LİBYA’DA AKTİF OLACAĞIMIZIN İLK SİNYALLERİ

Türkiye’nin Libya’daki gelişmelerin daha aktif bir unsuru hâline geleceğine ilişkin ilk sinyaller, T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Libya’nın BM tarafından tanınan meşru hükümeti eğer Türkiye’den askerî bir destek isterse bunun Türkiye için adeta bir hak doğuracağını belirterek, “Böyle bir davet gelmesi durumunda Türkiye nasıl bir inisiyatif üstleneceğine kendisi karar verecektir.” şeklindeki açıklamasıyla oluşmaya başladı. Bu açıklama, Cumhurbaşkanı’nın “Türkiye, Libya’da faaliyet gösteren gemileri, şirketleri ve insani yardım kuruluşlarını koruma hakkına da sahiptir” ifadesi ile Türkiye’nin bir sondaj gemisi daha alarak arama ve araştırma faaliyetlerini geniş bir alana yayacağı açıklamasıyla bir arada okunduğunda, Doğu Akdeniz enerji rekabetinin yeni bir boyut kazanacağı anlaşılıyor.

Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında imzalanan muhtıralar;

Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası

Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası

Farklı bir söylemle, Kıbrıs Adasının güneyinde yaşanan rekabetin, Girit’in güneyine doğru yayılması söz konusu olacak gibi görünüyor. Hatırlanacağı üzere Yunanistan daha önce Adriyatik Denizi ve Girit Adasının çevresini kapsayacak şekilde deniz alanlarını genişletecek hamleleri gündeme getirmiş ve Girit’in güneyi ile İyon Denizi’ni 2014 yılından itibaren sismik araştırmalara ve hidrokarbon ihalesine açan adımını 3 Aralık 2011’de atmıştı. Yunanistan’ın özellikle adaların kendi MEB’i olduğu tezine dayalı Girit Adası çevresindeki hak iddiası, Türkiye’nin Libya ile birlikte attığı adımla sınırlandırılmış oldu. Türkiye’nin iddiası; Yunanistan’ın Girit Adası çevresindeki egemenlik alanını genişletmek suretiyle yalnızca Türkiye’ye ait 8 bin 900 kilometrekarelik deniz alanını işgal etmekle kalmayıp, Libya’ya ait ve neredeyse Libya’nın MEB’inin üçte birine karşılık gelen yaklaşık 39 bin kilometrekarelik alanı da gasp ettiğidir. Buna bir de GKRY’nin Yunanistan ve Mısır ile hatta bir noktada İsrail’in de katılımıyla Doğu Akdeniz’den İtalya kıyısına kadar inşa etmeyi uzun süredir hayal ettiği Doğu Akdeniz Boru Hattı tartışmalarını da eklediğimizde Türkiye’nin bu adımlarla masadaki elini artırdığı iddia edilebilir.

Yunanistan’ın özellikle adaların kendi münhasır ekonomik bölgesi olduğu tezine dayalı Girit Adası çevresindeki hak iddiası, Türkiye’nin Libya ile birlikte attığı adımla sınırlandırılmış oldu

SON GELİŞMELER OYUN DEĞİŞTİRİCİ

Sonuç olarak, son gelişmelerin gerçek anlamda bir oyun değiştirici olduğu söylenmelidir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de MEB ilanı, 2000’li yılların başından itibaren uygulanan politikaların ve olumsuz sonuçlar doğuran gelişmelerin geri çevrilmesini sağlayabilecek en somut adım olarak belirginleşmekle birlikte ülkemizin Yunanistan ve GKRY’nin Doğu Akdeniz’in doğusunda şekillendirdiği oyunu, Doğu Akdeniz’in batısına Yunanistan’ın oyun sahasına taşımış olması dengelerin yeniden sarsılmasına yol açmıştır. Askerî güçle desteklenen hukuki, diplomatik ve siyasi adımlar, Doğu Akdeniz’de deniz alanlarının hakkaniyete uygun bir biçimde paylaşımının yanı sıra başta Kıbrıs olmak üzere sorunların çözümüne ve Türkiye’nin son dönemde Mısır ve İsrail gibi bölge ülkeleriyle neredeyse sıfır noktasına inen ikili ve çoklu ilişkilerinin yeniden canlandırılmasına katkı sağlayabilir.

Prof. Dr. Mitat Çelikpala