Yerküre Değişiklikleri İnsanlığı Tehdit Ediyor

Dünya ile atmosfer arasındaki güçlü ilişki nedeniyle dünya üzerinde gerçekleşen her tür insan faaliyeti atmosferi, atmosferde gerçekleşen olaylar da dünyayı etkiler

Evren, birbirinden kopuk ve aralarında ilişki olmayan bir varlıklar koleksiyonu değildir. Evrende var olan her varlık arasında karşılıklı ilişkiler vardır. Bu durum, evrenin yadsınamaz bir gerçeğidir. Söz konusu gerçeğin, yani varlıklar arasındaki ilişkinin en somut örneği ise dünya ile atmosfer arasındaki ilişkilerdir.

İnsan, yaşamını sürdürmek için üretmek ve tüketmek zorundadır. Zira üretim-tüketim kavramları insanın varlık koşuludur. İnsan, yaşamı için zorunlu olan üretim ve tüketimi gerçekleştirirken doğayı kirletir. Kirlenmenin düzeyini ise tüketim anlayışı belirler. Eğer tüketim anlayışı, “ekonomik mallardan ölçülü yararlanma” olarak tanımlanırsa doğanın kirlenme düzeyi yüksek olmaz. Bunun aksine tüketim araç olmaktan çıkıp bir amaç hâline gelir ve bir bağımlılığa dönüşürse doğanın yıkımına neden olur.

İklim Değişikliğinin Yıkıcı Etkisi Sürüyor

Küresel ısınmanın en önemli sonucu iklim değişimidir. Bahse konu değişim, her ülkeyi aynı şekilde etkilemeyecektir. İklim değişimi, yıkıcı etkisini 21’inci yüzyılda artarak sürdürmektedir. Ülkemizin bulunduğu enlemlerde iklim değişiminin etkileri kuraklığa, dolayısıyla su kaynaklarının azalmasına neden olacaktır.

İklim değişiminin etkilerini üç grupta toplamak mümkündür. Bu gruplar; sel, fırtına ve aşırı sıcaklar gibi olayları kapsayan değerlerdeki aşırı artış, kuraklık ve deniz seviyesinde yükselme olarak sıralanabilir. Şüphesiz, üç gruba giren olayların tümü insanlık için büyük sorunlar yaratacaktır. Özellikle kuraklık, insanlığın yaşamını tehdit edecektir. Çünkü susuz yaşam olası değildir.

Afet Öncesinde Risk Yönetimine Ağırlık Verilmeli

Şehirlerdeki altyapı ve imar projelerinin, artan doğal afetler de göz önünde bulundurularak güncel şekilde düzenlenmesi gereklidir. Sadece afetler beklenip kriz yönetimi uygulanmamalı, afet öncesinde de sürekli olarak zarar azaltma ve hazırlık çalışmaları ile risk yönetimine ağırlık verilmelidir. İklim değişimlerinin neden olduğu kuraklık, sel, şiddetli fırtınalar ve deniz seviyelerinin yükselmesi sonucunda yerleşim yerleri zarar görmekte ve birçoğu yaşanamaz hâle gelmektedir. Böyle durumlarda zarar görmüş bölgelerde yaşayan insanlar, göç edip başka yerlere yerleşmek ve hayatlarını yeniden kurmak zorunda kalmaktadır. Böylece çevresel bozulmanın sonuçlarına bağlı olarak göçmenlerin artması, yerleri değiştirilmiş demoralize toplumlarda ortaya çıkan psikolojik sorunlar ve toplumsal çatışmalara bağlı çeşitli sağlık sonuçları da ortaya çıkmaktadır.

Paris İklim Anlaşması’nın Detayları

Dünya ülkeleri, küresel ısınmayı önlemek için alınacak kararlarla ilgili son toplantıyı Aralık 2015’te Paris’te gerçekleştirmiştir. Toplantıda yaklaşık 200 ülkenin onayladığı ortak metin kısmi bağlayıcılık taşımaktadır. Anlaşma, küresel ısınmayı iki derecenin altına çekerek 1,5 dereceyle sınırlamayı öngörmektedir. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerin alınacak tedbirlerden olumsuz etkilenmemesi için de 100 milyar dolar kaynak ayrılmıştır. Toplantı kapsamında sera gazı emisyonlarını azaltan çevreci ve sürdürülebilir ekonomilerin desteklenmesi gerektiği söylenmiştir. 2016 yılının başlarında imzalanan ve 10 yıl sürecek bu anlaşmanın 2020 yılında yürürlüğe girmesi planlanmaktadır. Öncelikle söz konusu anlaşmada sera gazı emisyonlarının düşürülmesi ile ilgili hedefler yeterli değildir. Bu yüzyılda sıcaklık artışının iki dereceyi aşmaması, 1,5 derecede tutulması hedeflenmektedir. Hâlbuki mevcut emisyon düzeyinde sıcaklık artışı bu yüzyılda beş derece olarak tahmin edilmektedir. Sera gazlarının en önemli kaynağı olan fosil yakıtların miktarını azaltıcı bir önlem de görülmemektedir.

Düşük Karbonlu Elektrik ve Enerji Verimliliğine Yönelmeli

Gelişmekte olan ülkelerin bu hedeflere ulaşması için 100 milyar dolarlık kaynak aktarımı gerektiği söylenmektedir fakat bunun nasıl olacağı konusunda herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Ulusal planların her beş yılda bir gözden geçirilmesi ve 2023 yılından itibaren başlatılması öngörülmektedir. Bu da gecikmeye neden olacaktır. Yenilenebilir temiz enerji kaynaklarına yönelme konusu da yeterli teşvikten uzak görünmektedir. Oysaki güvenli limit olan iki derece ve altında kalabilmek için 2030’a kadar düşük karbonlu elektrik ve enerji verimliliğine yönelmek gerekmektedir.

İklim Değişikliğine Karşı Alınabilecek Önlemler

İklim değişikliğinin önüne geçmek için doğru arazi kullanımına önem verilmeli ve yerleşim yerlerinin seçiminde bölgenin tüm tehlikelere göre risk analizleri yapılmalıdır. Riskli yerlere yerleşilmemesi ve/veya binaların zemine uygun bir şekilde inşa edilmesi sağlanmalıdır. Akarsuların kesitlerini daraltan her olguya zamanında müdahale edilebilmelidir. Özellikle dere yataklarının mutlak koruma mesafeleri 100 ila 500 yıllık yağış verilerine göre hesaplanmalıdır. Akarsu havzaları içinde büyüyen yerleşimler, açılan yeni yollar ve kurulan yeni tesisler sonucunda arazi yapısı değişmekte, bu da sele neden olmaktadır. Dere yataklarının ıslah edilip bölgelerin imara kapatılması gerektiğine dikkati çekerek heyelan, sel ve çığ yataklarındaki yerleşimler en kısa zamanda daha uygun yerlere taşınmalıdır. Bu sayede muhtemel riskler ortadan kalkacaktır. Islah çalışmaları yapılan alanlarda kesinlikle imara izin verilmemeli, dere yataklarındaki yapılaşmalar ise güvenli bölgelere taşınmalıdır.

Öte yandan şehirlerdeki altyapı hatları, iklim değişikliklerine göre yapılandırılmalıdır. Şiddetli ve aniden bastıran yağışlar sonrasında oluşan taşkınlar, şehir sellerini oluşturmaktadır. Altyapı boru hatlarının çatlaması ya da patlaması sonucunda ise toksik atık sahalarının taşması ve yer seviyesinde muhafaza edilen kimyasalların serbest kalması nedeniyle zehirlenmeler olabilmektedir. Artan rüzgâr hızları göz önüne alınarak binalarda çatı imar yönetmeliklerinin de değiştirilmesi gerekmektedir. Zira rüzgâr yükleri çatıları uçurmakta, can ve mal kayıplarına neden olmaktadır.

Özellikle otoyolların meskûn mahal yakınlarındaki bölümlerinde, kış aylarında bacadan çıkan kömür tozlarının sis ve yağışla birlikte kayganlaştırıcı tehlikesi olduğu uyarılarının yapılması gereklidir. Kış ve bahar aylarında viyadük, kazıklı yol ve köprüler daha önce donacağından bu yollara buz çözücüler konulmalıdır.

Kuraklık, Türkiye’de Doğal Afet Sınıfında

Kuraklık, Türkiye’de iklim değişiminden dolayı önemli doğal afet sınıfına girmiştir. Dolayısıyla hem içme hem de tarımsal açıdan suyu korumak ve biriktirmek çok önemlidir. Bu nedenle su toplama baraj havzalarında yapılaşmaya son verilmelidir. Yağmur sularının pis su atık kanallarından ayrı borularla toplanıp kullanma suyu olarak servis edilmelidir.

İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Şen

Yorum Yapın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Start typing and press Enter to search