Uluslararası oluşumların temel işleyiş amacı; devletlerin gücünü ve kabiliyetini aşan sorunlara adil çözümler üretmek ve ortak çıkarlara hizmet etmek olmalıdır

Devletler, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra gittikçe büyüyen ve küreselleşen dünyada ulusal-uluslararası ekonomiyi canlı tutmak için ticari/ekonomik birlik oluşturma eğiliminde olmuşlardır. Uluslararası kuruluşların işlevlerini aktarmaya çalışacağımız yazımızda, öncelikle bu oluşumların hangi amaçlarla kurulduğunu ve günümüzdeki rolünü ele almak, akıllarda net bir çerçeve çizmek adına faydalı olacaktır.

BÜYÜME POLİTİKALARINDAKİ KÜRESELLEŞMENİN İLK ÖRNEKLERİ

II. Dünya Savaşı sonrası değişen dünya dengeleri ve ekonomik anlamda görülen refah arayışı, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) dış iktisadi büyüme politikalarındaki küreselleşme hareketlerini arttırmıştır. Bu anlamda küreselleşme yolunda atı- lan ilk adımlar olan Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması (GATT) ve Bretton Woods sistemi, dünya ticaretini serbestleştirmek amacıyla uygulamaya konulmuştur. Öte yandan küresel ölçekte sermaye hareketlerinin önündeki engeller de 1980’li yıllara gelindiğinde ortadan kalkmaya başlamıştır.

ULUSLARARASI OLUŞUMLAR, REKABETİ EŞİTLEMEK İÇİN KURULDU

Ticaret, üretim, sermaye hareketleri ile bilim ve teknolojideki gelişmeler, ülkeler arasındaki rekabeti arttırırken ticaretin serbestleşmesini de beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte, mevcut sistemden daha yüksek oranda pay almak isteyen küresel sermaye sahiplerinin etkisiyle 1980’li yıllarda ülke ve bölgeler arasındaki şartlar, eşitsizleşmeye başlamıştır. Ancak, rekabetin eşit şartlarda sürdürülebilir olması gerekliliği, tüm dünya devletlerinin faydasına olacağından yerel/bölgesel alanlarda gerçekleştirilen iktisadi faaliyetleri desteklemek adına; IMF (Uluslararası Para Fonu), Dünya Bankası, DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü), BM (Birleşmiş Milletler), AB (Avrupa Birliği) ve NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) gibi kuruluşlar gündeme gelmiştir. Ardından bölge kavramına da yeni tanımlamalar getirilerek “bölge kalkınması” veya “kalkınmada bölgesel dinamiklerin etkinleştirilmesi” yolunda önemli adımlar atılmıştır. Bu şartlar altında dünya ekonomisi içerisinde bulunan Türkiye de küresel ölçekte piyasalarla tam bir entegrasyon sağlamak için uluslararası kurumların belirlediği uyum programlarını hayata geçirmeye başlamıştır.

KURULUŞLARIN FAALİYETLERİ SADECE EKONOMİ ODAKLI DEĞİL

Sözünü ettiğimiz uluslararası oluşumlar, ilerleyen zamanda sadece ekonomi alanında değil; sağlık, savunma ve siyasi amaçlarla da ortaya çıkmaya devam etmiştir. Temelinde ulusların ortak çıkarları doğrultusunda gündeme gelen bu tür oluşumların genelde; güvenlik, ekonomi, sosyal nedenler, ortak problemlerin artması, çevresel sorunlar, eğitim, terör, demokratikleşme sıkıntısı, insan hakları, uluslararası hukuk, küreselleşme gibi ortak çıkarlara hizmet etmek ve sorunlara çözüm üretmek amacıyla kurulduğu görülmektedir.

TÜRKİYE VE ULUSLARARASI OLUŞUMLAR

Yaşadığımız çağdaki uluslararası sistem, sadece devletlerden oluşmamaktadır. Özellikle teknoloji ve bilişim alanındaki gelişmelerle birlikte uluslararası ilişkilerin eriştiği olağanüstü düzey, bu kuruluşların uluslararası sistemde temel aktörler hâline gelmesini ve devletler arası ilişkilere yön vermesini sağlamaktadır. Söz konusu bu kuruluşlar, Türkiye açısından da büyük önem arz etmektedir. Ülkemiz, bu önemin farkına vararak II. Dünya Savaşı sonrası dönemde ortaya çıkan uluslararası örgütlenme sürecindeki oluşumların bir kısmında kurucu üye olarak rol almış, bazılarına sonradan üye olmuş, bazılarının ise entegrasyon girişimlerinde üye veya ortak üye olarak görev üstlenmiştir.

TEMEL AMAÇ, ORTAK ÇIKARLARA HİZMET OLMALI

Öte yandan bahsi geçen kuruluşların uluslararası sistemdeki etkisinin artışı, ulus-devletlerin sistem içerisinde oynadıkları rolü daraltmıştır. Bilindiği üzere günümüzdeki uluslararası sistemin temeli, hâlen ulus-devletlerden oluşmaktadır. Tüm bunların yanı sıra üye ülkelerin uluslararası kuruluşlar üzerindeki etkisi de aynı olmamaktadır. Zira güçlü devletler, üyesi oldukları uluslararası kuruluşlar üzerinde diğer üyelere nazaran daha üst düzey bir etkiye sahiptir. Ancak bu üstünlüğün çıkar dengelerini bozacak şekilde “zayıf olanın aleyhine kullanılması”, dünya barışını tehlikeye soktuğu gibi rekabet ilkelerini de altüst etmektedir. Bu nedenle devletler üzerinde etkisi üst düzeyde olan kuruluşlar, ülkelere alternatif olarak görülmemeli, oluşumların temel işleyiş amacı;devletlerin gücünü ve kabiliyetini aşan sorunlara adil çözümler üretmek ve ortak çıkarlara hizmet etmek olmalıdır. Dolayısıyla uluslararası kuruluşların kuruluş amacına hizmet edebilmeleri için üye ülkelerinin baskı ve yönlendirmelerinden uzak olması gerekmektedir.

Elmadağ Avukatlık ve Danışmanlık Atty. Dr. Ramazan Arıtürk – Atty. Güniz Çiçek